22 Ocak 2022

Dipçik

Mahkemeye göre, görev silahının kabzasıyla değil plastik dipçikle kafatası kırmak hafifletici bir neden. Kafatasını tamamen ezmeden eylemi sonlandırmak da öyle…

Diyelim ki kendi halinde arkadaşlarıyla duran, size yönelik herhangi bir saldırısı, eylemi olmayan çocuklardan birinin arkasına sessizce yaklaşıp kafasına sert bir cisimle vurdunuz.

Çocuğun kafatasında kırıklar oluştu.

Yerde hareketsiz yatarken, başına gelip baktınız uzunca.

Hiçbir şey yapmadan, onu orada öylece bırakıp yolunuza devam ettiniz.

Üstelik kamu görevlisisiniz.

Üstelik polissiniz.

Türkiye hukukuna göre alacağınız ceza sadece 5 yıl.

İnfaz kanununa göre yatacağınız süre 2,5 yıl.

Pandemi vb. nedenlerle verilen izinler, açık cezaevi izinleri de düşünüldüğünde cezaevinde üç beş ay geçirip ya da hiç geçirmeden özgürce gezeceksiniz.

* * *

Bu ülkede, kendini hangi sıfatla niteliyor olursa olsun, daha eşit, özgür ve adil bir iklimde yaşamayı arzulayanların bir araya gelmesini zorunlu kılan nedenler var.

Bin yıldır süren tartışmalardaki başlıklara takılmadan, herkes için, bütün canlılar için bir araya gelmeleri zorunlu insanlar…

O nedenlerin başında can güvenliği geliyor.

Gencecik bir hemşire başından vurularak öldürülüyor.

Gencecik bir doktor, kılıçlı saldırıya uğruyor.

Gencecik bir üniversite öğrencisi, yeni tanıştığı biri tarafından kılıçla öldürülüyor.

Köpekler sokaklardan toplanıp öldürülüyor.

Orman alanları imara açılıyor…

İnsanlar, hayvanlar, doğa, su hep birlikte, durmaksızın öldürülüyor.

* * *

Hakkari'de, 23 Nisan 2009'da, 17 yaşındaki çocuk, kentte yaşanan olaylarla hiçbir ilgisi yokken, evinin karşısındaki tepelikte diğer çocuklarla birlikteyken saldırıya uğradı.

Arkasından yaklaşan polis memuru B.T., elindeki tüfeğin dipçiğiyle çocuğun başına vurdu. Yere düşen çocuğa vurmaya devam etti.

Olay kamera kayıtlarına yansıdı. Her şey çok açıktı.

Ama buna rağmen dava bugüne kadar devam etti, bir "cezasızlık" klasiği…

* * *

Emniyet bile disiplin soruşturması sonunda polise 16 ay hak mahrumiyeti cezası verdi ama yargı nedense yine kıyamadı.

Isparta'ya alınan yargılamanın sonunda polise sadece 6 ay 7 gün hapis cezası verildi. Bu ceza da ertelendi.

Anayasa Mahkemesi ise hem davanın bu kadar uzağa alınmasını hem de verilen kararı "hak ihlali" olarak nitelendirdi. Yargılamanın yeniden yapılması yönünde karar alındı.

Bunun üzerine dava bu kez Elazığ'a nakledildi.

Polisin ifadesi yeniden alındı, Elazığ 3. Ağır Ceza Mahkemesi yeniden yargılama yaptı.

Ve geçtiğimiz ay bu dava karara bağlandı.

Anayasa Mahkemesi'nin açık tespitlerine rağmen mahkeme, polise sadece 5 yıl hapis cezası verdi.

Kasten öldürmeye teşebbüsten değil, kasten yaralama suçundan mahkûmiyet kararı aldı.

* * *

Mahkeme, bu kararını gerekçelendirmek zorundaydı elbette. Gerekçeli kararda bin dereden su getirerek neden "kasten öldürmeye teşebbüs" suçundan ceza vermediğini anlatmaya çalıştı.

Mahkemeye göre, kasten öldürme eyleminin belirlenebilmesi için, "failin iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin" önemi vardı.

Bunu belirlemek için de belli kriterler söz konusuydu:

- Fail ile ölen arasında olay öncesine dayalı, ciddi bir husumet bulunup bulunmadığı,

- Failin olayda kullandığı aracın öldürmeye elverişli olup olmadığı,

- Ölendeki darbe sayısı ve şiddeti,

- Darbelerin vurulduğu bölgelerin hayati bakımdan önemi,

- Failin davranışlarına kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenin etkisiyle mi son verdiği,

- Failin suç aletini kullanış biçimi…

* * *

Bu soruların hepsine yanıt vermek mümkün. Mahkeme de polisin, kendisine yönelik bir eylemi bulunmayan, aralarında husumet olmayan çocuğa öldürücü biçimde, öldürmeye elverişli bir aletle saldırıda bulunulduğunu, çocuğun kafatasının hayati tehlike doğuracak biçimde kırıldığını kabul ediyor.

Ama niyet ağır ceza vermemek olunca iş değişiyor.

Mahkeme, tüm bunlara rağmen öldürmeye teşebbüs yerine yaralamadan ceza vermesini ise şu iki nedene bağlıyor:

  • Polis olan sanığın üzerinde bulunan görev silahını kullanma imkanı varken; eyleminde gaz fişeği tüfeğinin plastik dipçik kısmını kullanması.
  • Sanığın eylemine kendiliğinden son vermiş olması.

Mahkemeye göre, görev silahının kabzasıyla değil plastik dipçikle kafatası kırmak hafifletici bir neden.

Kafatasını tamamen ezmeden eylemi sonlandırmak da öyle…

İlk günden bu yana dosyayı takip eden Avukat Münip Ermiş, istinaf mahkemesine başvurmaya hazırlanıyor, Gerekçeleri net:

"Mahkemenin eylemi tanımlama biçimi kesinlikle Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın daha önceki emsal kararları ile uyumlu değildir. İnsan öldürme eylemi sadece planlanarak ve husumetle işlenecek bir suç türü değildir. Çoğu zaman ani kastla işlenebilen suç türlerindendir. Bu olayda sanık eylemini ancak mağdurun hareketsiz kaldığını gördükten sonra sonlandırmıştır. Ve olay yerini son derece sakin bir şekilde terk etmiştir. Eylemi işledikten sonra mağduru ölmeye terk etmiş, olay yerine gelen vatandaşlar mağduru sağlık kurumuna kaldırmıştır. Kastın yaralamaya yönelik olduğuna ilişkin en küçük bir emare dahi yoktur. Suç tüm unsurları ile öldürmeye teşebbüs olarak değerlendirilmelidir."

* * *

Tüm bunları yazdığınızda, anlattığınızda 17 yaşında bir Kürt çocuğunun başının dipçikle kırılmasını zerre önemsemeyen, "vardır mutlaka nedeni" diyen, polisi koruyarak vatanseverlik yaptığını düşünen, bu meseleye karşı bir tavır alırsa bölücü olacağından korkan ya da tüm bunların yapılması gerektiğine inanan, yerinde bulanlar oluyor, olacaktır.

Onların önemi yok… Ama geriye kalanlar önemli.

Mühim olan, yargının, sistemin cezasızlığa bunca sarılmasının yarattığı sonuçların farkında olmak.

Bu koruyuculukla birleşen nefret söyleminin nelere yol açtığını anlamak.

Kadınların her dakika öldürülebilmesinin sebebinin bu cezasızlık kültürü olduğunu fark etmek.

Çocuklara isteyenin istediğini yapabileceğini düşünmesinin nedeninin de koruma kalkanı olduğunu görmek.

İşkencenin, faili meçhul cinayetlerin, gözümüzün önünde rahatça işlenen suçların sebebinin bu olduğunu ve tam da bunun için, bu kültürle mücadele için bir araya gelinmesi gerektiğini kavramak.

İşte biz o gün tüm bunlara "dur" diyebileceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları

615 bin “işkencesever”le yeni bir yıl…

Ağır işkence yöntemleriyle Diyarbakır Cezaevi’nin 12 Eylül döneminde tarihe geçen komutanı Esat Oktay Yıldıran’ın canlandırıldığı bir filmin görüntüleri ve bu tip insanlara ne kadar ihtiyaç olduğunu belirten, özlem dolu bir ileti sosyal medyada paylaşıldı; birkaç saat içerisinde 615 bin beğeni aldı… Esat Oktay Yıldıran yaşıyor elbette, binlerce kişide yaşatılıyor üstelik…

Görevlerin “kusursuz” yapıldığı, “uzman ellerin” yaralılara gaz sıktığı katliam

10. İdari Dava Dairesi’nin verdiği karara göre, 10 Ekim katliamında ölenlerden Seyhan Yaylagül’ün yakınlarına toplam 900 bin manevi tazminata hükmedilmesi yanlıştı. İstinaf, toplam 32 bin lira maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Manevi tazminatın da “zenginleşmeye yol açamayacağı” gerekçesiyle toplam 130 bin TL olabileceğini belirtti. Danıştay 10. Daire, İstinaf Mahkemesi'nin kararını virgülüne dokunmadan onadı

“İnsan insan derler idi…”

İnsan olmanın bir tanımı yapılacaksa ya da bir başka insan için çabalamaksa biraz da insan olmak, o tanımın içine kenar süsleriyle olabildiğince süslenerek konulmalıdır Hüsnü Öndül’ün ismi şimdi…

"
"