08 Şubat 2024

Depremde Cumhurbaşkanlığı ile İçişleri Bakanlığı'nı "sorumsuz" kılan karar ve otopsi raporlarındaki AFAD önlemi

Oybirliğiyle alınan karar depremzedelerin yaşadıklarından dolayı Cumhurbaşkanlığı ve İçişleri Bakanlığı'na karşı başvuru yapamayacağını, yapmaları halinde olumsuz yanıt alacaklarını gösteriyor

6 Şubat Maraş depremlerinin yıldönümü geride kaldı.

Yas bile tutamayan, kayıplarını arayan, yaralarını sarmaya fırsatı bile olmayan insanlar yine provokatörlükle suçlandı, tehdit edildi.

Deprem kentlerindeki evlerini yitirmiş insanların, yeni ev sahibi olacakları için sevinç duydukları bile söylendi.

Bütün kentlerdeki depremzedelerin talebi ortak, adalet istiyorlar.

Ve hepsi, istisnasız, bugüne kadar tek bir kamu görevlisi hakkında dava açılmamış olmasına hayret ediyor.

* * *

Savcılıklar harekete geçmeyince, doğal olarak avukatlar geçiyor.

Depremde yerle bir olan Hatay'ın kimi bölgelerindeki risk görülmüş ve 16 Eylül 2013'te, Bakanlar Kurulu kararı ile bu bölgeler, "riskli alan" ilan edilmişti. Riskli alan ilanı ne anlama geliyor?

2013'te bu kararı Bakanlar Kurulu veriyordu ancak artık Cumhurbaşkanı veriyor.

Zemin yapısı, üzerindeki yapılaşma nedeniyle, can ve mal kaybı riski varsa, bölge riskli alan ilan ediliyor.

Bu durumda, bakanlık ve TOKİ, imar ve yapılaşma işlemlerini durdurabiliyor.

İdare, riskli alandaki imar ve yapılaşma işlemlerini engelleyebiliyor. Bu bölgedeki taşınmazların satışı, kiralanması da mümkün olmuyor.

Hatay İskenderun Meydan, Cumhuriyet Modernevler, Cumhuriyet, Esentepe Mahalleleri 2013'ten itibaren "riskli alan" kapsamındaydı.

Ancak bu mahalleler depremden tam bir yıl önce, 5 Şubat 2022'de, Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararıyla riskli alan kapsamından çıkartıldı.

* * *

6 Şubat depreminde, bu bölgede kalan bir binada iki yakınını kaybeden bir depremzede, Cumhurbaşkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Hatay Valiliği, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile Antakya Belediye Başkanlığı aleyhine maddi ve manevi tazminat istemiyle idare mahkemesinde dava açtı.

Hatay 2. İdare Mahkemesi, bu davada kritik bir ara karara imza attı.

"Husumet düzeltme kararı" başlığı ile verilen kararda, davanın yanlış hasım gösterilerek açılması halinde dava dilekçesinin gerçek hasma tebliğine karar verilmesi gerektiği belirtildi.

Kararda, davanın Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Hatay Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Antakya Belediye Başkanlığı'na karşı açılabileceği vurgulandı.

Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı ve İçişleri Bakanlığı'nın hasım olmaktan çıkartılmasına karar verildiği ifade edildi.

* * *

Oybirliğiyle alınan karar depremzedelerin yaşadıklarından dolayı Cumhurbaşkanlığı ve İçişleri Bakanlığı'na karşı başvuru yapamayacağını, yapmaları halinde olumsuz yanıt alacaklarını gösteriyor.

Riskli alan olmaktan çıkartılan mahallelerle ilgili kararda Cumhurbaşkanı'nın imzası var ancak mahkeme esasa dair bir değerlendirme yapmadan, bu makamları "sorumsuz" ilan ediyor.

Dr. İnşaat Mühendisi ve hukukçu Levent Mazılıgüney, bu kararı, "İmar aşamalarından başlayarak bina yapım süreçlerinin her aşamasında düzenleme ve denetleme sorumluluğu şüphesiz idarede yani devlet kurumlarındadır. Mağdurlar ve vefat edenlerin hak sahibi yakınlarınca idareye tam yargı davaları açılmış ve maddi ve manevi tazminat talep edilmiştir. Ancak idare mahkemeleri İçişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığını davalarda hasım olarak kabul etmiyor. Açılan davalarda hasım olarak bu kurumlar gösterildiğinde hasım düzeltmesi yapılıyor ve bu karara itiraz mercii de yok. Cumhurbaşkanının şahsının sorumsuz olması yasa gereğidir ancak kurum olarak Cumhurbaşkanlığının yürütme sıfatıyla yaptığı eylem ve işlemlerden sorumlu olmaması kabul edilemez" değerlendirmesini yaptı.

Ancak mahkemeler, kurum olarak da Cumhurbaşkanlığı'nı sorumlu olarak göremiyor.

* * *

AFAD için "otopsi" ayarı

Depremden sonra en çok tartışılan kurumların başında AFAD geliyordu. AFAD yönetimi, depremde gecikmeyi kabul etmiyor ancak alanın büyüklüğü nedeniyle her yere yetişemediklerini belirtiyor.

Buna karşılık depremzedeler kendilerinden emin… Hemen her kentte, kime sorsanız, ilk iki gün, kimi yerlerde ilk üç gün AFAD'tan hiçbir yardım alamadıklarını belirtiyorlar.

Kurtarma faaliyetlerinin tek elden yürütülmesi için kurulan AFAD yetkilileri hakkında bugüne kadar dava açılmış değil. Mahkeme önünde bu kurtarma faaliyetlerinin ne derecede doğru yürütüldüğü tartışılmış değil.

Tartışılması da çok mümkün görünmüyor.

Zira kayıtlar, AFAD'ı değil depremi suçlu göstermiş durumda…

Nasıl mı?

Örnek olarak Gaziantep'te yıkılan Ayşe-Mehmet Polat Sitesi'nin yıkılması ile ilgili açılan davanın iddianamesine bakmak bile yeterli. Bu iddianamenin onlarca benzeri de var.

Bu sitenin yıkılması sonucu tam 134 kişi yaşamını yitirdi. Onlarca kişi yaralandı.

İddianamenin 16. sayfasında çarpıcı bir ifade var:

"Yapılan ölü muayene işlemleri neticesinde, ölen vatandaşlarımızın tamamının ölümünün deprem nedeniyle gerçekleştiği anlaşılmıştır."

* * *

Elbette insanların ölümüne, yaralanmasına deprem neden oldu. Ancak bu insanlar sadece deprem anında yaşananlardan, binaların çökmesinden dolayı ölmediler.

Kimi günlerce enkaz altında kaldı.

Kimi havasızlıktan öldü.

Kimi donarak yaşamını yitirdi.

Zira yardım gelmedi.

Ancak otopsi raporlarında bu tespit yer almıyor. Detaylı raporlarda da yer almıyor.

Bu tespitin yapılmaması da AFAD'ı sorumlu kılmayı zorlaştırıyor.

İnsanların yardım gelmediğini farklı biçimlerde kanıtlaması gerekiyor.

Bunu kanıtlasalar bile önlerine yeniden "ölüm nedeni" çıkıyor.

Raporlarda ölüm nedeni, "deprem" olarak yazıldığından, AFAD'a karşı, ölümlerin kurtarma çalışmalarının geç başladığından kaynaklandığını kanıtlamak çok ama çok zor.

Öyle bir ülke ki 50 bin kişi de ölse hiçbir biçimde kimse sorumlu olmuyor.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

615 bin “işkencesever”le yeni bir yıl…

Ağır işkence yöntemleriyle Diyarbakır Cezaevi’nin 12 Eylül döneminde tarihe geçen komutanı Esat Oktay Yıldıran’ın canlandırıldığı bir filmin görüntüleri ve bu tip insanlara ne kadar ihtiyaç olduğunu belirten, özlem dolu bir ileti sosyal medyada paylaşıldı; birkaç saat içerisinde 615 bin beğeni aldı… Esat Oktay Yıldıran yaşıyor elbette, binlerce kişide yaşatılıyor üstelik…

Görevlerin “kusursuz” yapıldığı, “uzman ellerin” yaralılara gaz sıktığı katliam

10. İdari Dava Dairesi’nin verdiği karara göre, 10 Ekim katliamında ölenlerden Seyhan Yaylagül’ün yakınlarına toplam 900 bin manevi tazminata hükmedilmesi yanlıştı. İstinaf, toplam 32 bin lira maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Manevi tazminatın da “zenginleşmeye yol açamayacağı” gerekçesiyle toplam 130 bin TL olabileceğini belirtti. Danıştay 10. Daire, İstinaf Mahkemesi'nin kararını virgülüne dokunmadan onadı

“İnsan insan derler idi…”

İnsan olmanın bir tanımı yapılacaksa ya da bir başka insan için çabalamaksa biraz da insan olmak, o tanımın içine kenar süsleriyle olabildiğince süslenerek konulmalıdır Hüsnü Öndül’ün ismi şimdi…

"
"