20 Ocak 2024

Deprem davaları tarihine "altın harflerle" yazılacak rapor: "85 kişi öldü ama bina kusursuz, deprem nedeniyledir"

Yönetmeliklere uygun yapılmış binalardan ev alanlar bile yaşamını yitirecekse, aldıkları binalar üzerlerine yıkılacaksa bütün bu "hazırlık yapıyoruz" sloganlarının ne anlamı var?

Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın önünde bir rapor var… Öyle bir bilirkişi raporu ki depremden hemen sonra yaptığı binada onlarca kişinin öldüğü müteahhit ve yapı denetim sorumlusunun, tutuklandıktan sadece 10 ay sonra hakimlik tarafından tahliye edilmesini sağladı.

Depremden birkaç yıl önce yaptırdığı reklam haberde, "Her kademede demir ve beton aldırıyoruz. Demir ve betondan sonra da incesinden de denetim altındayız. Bundan zevk alıyoruz açıkçası. Projeye uygunluğunu birebir sağlıyoruz. Denetimlerin de sürekli yapılmasını taraftarıyız" diyen, depremden sonra kayıplara karışan ve uzun süre sonra yakalanabilen müteahhit Salih Zorsu, baştan sona haklıymış bu rapora göre!

* * *

Aslında dosyadaki iki ayrı bilirkişi raporu bize net biçimde şunu söylüyor:

İstanbullular, deprem kuşağındaki kentlerde yaşayan insanlar… Hiç öyle depreme dayanıklı olduğu söylenen binalara güvenmeyin. Deprem şiddetliyse binalar yıkılır, kimse de sorumlu olmaz.

Evet, net biçimde bunu söylüyor…

* * *

Antakya Ilgım Apartmanı, Maraş depreminin hemen ardından yerle bir olan binalardan biriydi.

Enkazın önünden feryatlar, yardım çığlıkları yükseliyordu.

Merkezi konumu nedeniyle, televizyonlara ait araçlar yakındaydı. Kurtarma ekiplerinin gelmesi için durmadan yayınlara çıkıyordu yakınlarını arayanlar.

Kimse gelmedi.

O insanlardan biri, Osman Toma

Oğlu Batuhan Toma, lise aşkı Elifnur Koyuncuoğlu ile evlenmiş bir yazılım mühendisiydi. Beş yıllık evli genç çift, 2020'de, İstanbul'dan deprem korkusunun da etkisiyle kaçtı. Çocuklarının olmasını ve Antakya'da büyümesini istiyorlardı. Depreme dayanıklı olduğu söylenen Ilgım Apartmanı'ndan ev aldılar. Evlerinin girişinde ve yatak odasında birer deprem çantası vardı. Her odada yaşam üçgeni planı yapmışlardı.

Batuhan Toma, eşinin bir arkadaşının doğum yapması nedeniyle şehir dışına gittiği için evde tek başınaydı.

Osman Toma, oğlunu, Ilgım Apartmanı'nın önünde tam 10 gün bekledi. Eşini ve küçük oğlunu, kendi oturduğu binada kaybetmiş, Batuhan'ın yanına koşmuştu. Ama Batuhan'ı da kaybettiği haberi geldi.

Fen bilimleri öğretmeni Lale Portakaldalı ve matematik öğretmeni eşi Sercan Portakaldalı da Ilgım Apartmanı'nda yaşıyordu. Birbirlerine "bal" anlamına gelen "asel" diye hitap ettikleri için 7 yaşındaki kızlarına bu ismi koymuşlardı. Ardından henüz iki yaşına girecek ikinci kızları Arven gelmişti. Bütün aile yaşamını yitirdi.

Henüz üniversite son sınıf öğrencisi olan Ceren Avlar, ailenin komşusuydu. Eşi Bilgey Avlar ile uzun süredir çocuk istiyorlardı. Ceren Avlar iki aylık hamileydi deprem olduğunda. Depremde, destek için evine gelen annesi Ebru Sönmez ile birlikte can verdi. Bilgey Avlar günler sonra enkazdan çıktı.

* * *

Bu insanlar depremde en az 85 insanın can verdiği Ilgım Apartmanı'nda yaşıyorlardı. Genç ve depreme dayanıklı olduğu için satın aldıkları o bina, depreme birkaç saniye dayanabildi, Günlerce kurtarma ekibi gelmedi. İnsanlar cenazelerini gönüllülerin yardımıyla günler sonra çıkartabildi.

* * *

Depremden hemen sonra Konya Teknik Üniversitesi hocaları tarafından verilen bilirkişi raporunda, aynen şöyle deniliyordu Ilgım Apartmanı'nın yıkılması konusunda:

"…Binanın yıkılmasındaki sebeplerden birinin 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş-Pazarcık depreminde meydana gelen kuvvetli yer hareketinin büyüklüğü olduğu değerlendirmesi yapılmıştır."

* * *

Ancak bu rapor, taraf avukatlarının talebiyle alınmıştı. Depremin üzerinden bir yıl geçti ve Ilgım Apartmanı'nın yıkılması soruşturması halen tamamlandı. Savcılık, Karadeniz Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü'nden bilirkişi raporu talep etti.

Üç profesör, bir doçent, üç doktor öğretim üyesi tarafından hazırlanan rapor, tek bir kusurlu kişi ya da kurum bulunamadı.

2016'da ruhsat, 2020'de Yapı Kullanma İzin Belgesi verilen apartmanın bütünüyle yönetmeliklere uygun biçimde hazırlandığı, zeminden demire, betondan kirişe kadar hiçbir kusurunun olmadığı teknik bir dille anlatıldı.

Ve raporun sonuna şu not düşüldü:

"Proje, Yapım ve İş Bitim aşamalarında, tarafımıza ulaşan bilgiler doğrultusunda, herhangi bir sorumlu kişi bulunmamaktadır."

* * *

Bina son deprem yönetmeliklerine bütünüyle uygun olduğuna, kullanılan demirin, betonun bile yönetmeliklerdeki değerlerin üzerinde bulunduğuna göre geriye tek bir sorumlu kalıyor: Deprem.

Zira ya yönetmelikler bütünüyle bu şiddette bir depreme uygun hazırlanmadı ya da bilirkişiye sunulan "kanıtlarda", bilirkişi raporunda bir sorun var.

Ancak raporda, satır aralarında kalan bazı ayrıntılar da var.

Misal, güncel zemin etüdü yapılmadığı için eski veriler üzerinden inceleme yapıldığı söyleniyor. Deprem sonrası numunelerin henüz incelenmediği…

Zeminde sıvılaşma olup olmadığının sondaj yapılarak tespiti mümkünken bunun da yapılmadığı ama genel zemin incelemesine göre görüş oluşturulduğu ifade ediliyor.

Binadan alınan 9 ayrı donatının ve diğer karotların ellerine geçmediği, eldeki tek numuneden görüş oluşturduğu aktarılıyor.

Bütün bu eksikler giderilmeden bu kadar kesin bir görüş içeren raporun nasıl verildiği muamma…

Ancak müteahhit ve yapı denetim sorumlusu, bu rapor doğrultusunda, daha önce "firari" durumda iken yakalanmış olmalarına rağmen tahliye edildi…

Ve bir de soru var ortada. Daha depremden birkaç ay önce Maraş'ta 7,5 şiddetinde deprem provası neden yapıldı? Bu tatbikatta neden Hatay'ın da etkileneceği açık biçimde dile getirildi? Madem bu şiddette bir deprem bekleniyordu, şimdi nasıl olup da "kusursuz" ilan edilen binaların sadece depremin şiddeti nedeniyle yıkıldığı söylenebiliyor.

* * *

Benzer bir dosya da Maraş'ta var.

140 kişinin öldüğü Hacı Ömer Apartmanı'nı yapan kooperatifin başkanı Tevfik Tepebaşı, bu dosyadan geçtiğimiz günlerde tahliye edildi. Kahramanmaraş depreminin simge binalarından Ebrar Sitesi'nde de bu kooperatifin imzası var.

Savcılık geçtiğimiz günlerde Tepebaşı'nın halen tutuklu olduğunu açıkladı. Ancak bu tutukluluk, diğer binalarla ilgili davalardan kaynaklı. Din öğretmenliğinden gelme, müteahhit olmadığını kendisi de söyleyen Tepebaşı'nın Hacı Ömer Apartmanı yönünden tahliyesine karar verildi. Gerekçe yine bilirkişi raporu…

5 Ocak'ta dosyaya giren Konya Teknik Üniversitesi imzalı raporda, inşaattan alınan demir çubuklarının 1975 yönetmeliğine göre bile yetersiz olduğu belirtiliyor. Zemin sıvılaşması için 1975 yönetmeliğine göre zaruri bir durumun söz konusu olmadığı vurgulanıyor. Raporda, kolonların boyuna olan kesitleri, zemin durumu konusunda ayrıntılı bilgi yok. Binanın beton ve çelik malzeme sınıfları belirsiz. Açık biçimde görünüyor ki bilirkişinin önüne yeterli materyal konulmamış. Bilirkişi de saha araştırması olmadan, önüne gelenlere göre bir rapor düzenlemiş.

Ancak rapor, yine de binanın kusurlu olduğu gösteriyor. Buna karşılık, Tepebaşı dahil bütün sorumlular, asli değil tali kusurlu olarak gösteriliyor. Tahliye kararı da buna dayanıyor.

* * *

Sadece iktidarın değil, yargının da bir yanıt bulması gerekiyor.

Deprem ülkesinde, deprem kentlerinde yaşayan insanlar ne yapacak?

Yönetmeliklere uygun yapılmış binalardan ev alanlar bile yaşamını yitirecekse, aldıkları binalar üzerlerine yıkılacaksa bütün bu "hazırlık yapıyoruz" sloganlarının ne anlamı var?

Depremden sonra yargı, bilirkişi raporlarına dayanarak, "suçlu bina değil deprem" kararı verecekse, bunca davaya, bunca mücadeleye ne gerek var?

Türkiye tipi çözümlerle gelinen sonuç ortada…

Gerçek bir yanıtın peşinden gidilirse, farklı sonuçlar alınabileceği de…

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

İnce ayarlı Kobani kararı: AİHM yok, JİTEM yok, çözüm süreci yok, Kürt sorunu yok

DEP Milletvekilleri Leyla Zana, Ahmet Türk, Orhan Doğan gibi isimlerin Meclis’ten cezaevine götürülmelerine ilişkin görüntüler uzun yıllar hafızalardan çıkmadı. Kararın açıklandığı sırada TBMM’yi yöneten Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’in tüm suçlamalardan beraat etmesi, Meclis’ten cezaevine götürüleceği bir görüntünün oluşturulmaması bile yapılan ince ayarı gösteriyordu

Yargı ve polisi rahat bırakmayan “etki ajanları” ve gazeteciler

Her iki soruşturmayı takip eden gazeteciler üzerindeki baskı her geçen gün arttı, artıyor. Gazeteciler, bu iki soruşturmayı da bunları sulandıranları da bu soruşturmaları vesile kılıp siyasi manevra yapmaya çalışanları da darbe ya da başka bir amaçla hareket edenleri de izleyip haberleştirmeye devam edecek

92 yaşındaki Süryani, evinde başından 4 kurşunla vurularak nasıl öldürüldü, şüpheli birkaç ayda nasıl tahliye edildi?

Türkiye’de, ısrarla Türkiye’yi bırakıp gitmek istemeyen bir avuç Süryani kaldı. Ancak onlarca yıldır uğradıkları baskılar sürüyor. 92 yaşındaki bir adamın, kafasından dört kurşunla öldürülmesi de bunun bir parçası