14 Ekim 2023

Çürümek: Yargıda temiz eller mi, güç savaşları mı?

Bu kadar iddia ortada ancak hakkında dava açılan isim sayısı yok denecek kadar az, zira önlem baştan alınıyor

Adliye koridorlarında sürekli konuşulan bazı cümleleri sıralayalım:

-Tahliye istiyorsa, nakit 500 bin lirayı getirmesi gerekiyor, artık daha ucuza olmuyor.

-100, 200 bin liraya erişim engeli kararını çıkartırız.

-Adli kontrol kararının kalkması 100-150 bin lira, yurtdışına çıkış yasağının kaldırılması 500 bini aşar.

-Mahkemelerde, hakimliklerde görevli avukata ulaşacaksın, süreci o halledecek, ben bağlantını kurarım. Tamamen bu avukatlar eliyle yürüyor.

***

Bu konuşmalar, operasyona maruz kalan, tutuklanan, bir biçimde yargının hedefinde olup da işlerini kolay yoldan halletmek isteyenler arasında geçiyor.

Bilinen sırlar.

Elbette konu mesleki koruma, meslektaş koruma olduğunda sistem farklı işliyor.

Hakkında iddia ortaya atılan yargı mensubu, birkaç saat içerisinde, hem de görev yaptığı ya da daha önce çalıştığı adliyedeki hakimliğe başvurarak erişim engeli kararını kolayca çıkartıyor.

Bu erişim engeli kararları, o hâkim ya da savcı hakkında, Yargıtay üyesi hakkında bir soruşturma açılması söz konusuyla orada da kanıt olarak kullanılıyor.

Hakkında bunca iddia ortaya atılan yargı mensupları hakkında arşiv taraması yapmak bir süre sonra olanaksız hale geliyor. Soruşturmalar da kısa sürede kapatılıyor.

Bu kadar iddia ortada ancak hakkında dava açılan isim sayısı yok denecek kadar az, zira önlem baştan alınıyor.

***

Bu yargı mensuplarının bu kadar kolayca saklanmaları boşuna değil elbette… Yakın zamanda yaşanan, bugüne etki eden garipliklerden bir bölümü de anımsayalım.

-Gezi davasında İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, iş insanı Osman Kavala ile diğer sanıkların beraatine karar verdi. Kavala hakkında daha önce de bir suçtan tahliye kararı verilmişti. Cezaevinden çıkmaya hazırlanan Kavala için eski dosya raftan indirildi. Kavala hakkında bu dosyadan tutuklama kararı verildi. Gezi davasında verilen beraat kararı bozulana kadar Kavala’nın cezaevinde kalması bu yolla sağlandı. Dava bittiğinde, cezaevinde kalmasına gerekçe gösterilen “casusluk” suçundan sessiz sedasız beraat kararı verildi.

-Aynı yöntem AİHM kararı gereği tahliyesi gereken Selahattin Demirtaş için de uygulandı. Tutuklanmasına neden olan davadaki ceza süresini dolduran Demirtaş’ın, daha önce tutuklama konusu yapılan suçlardan hazırlanan, rafta bekletilen dosyası indirildi. Bu dosyadan tutuklama kararı verildi. AİHM kararına rağmen “yeni yargılama, yeni dosya” denilerek tahliye kararı verilmedi.

-İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yanıt olarak kullandığı ifadelerin Yüksek Seçim Kurulu üyelerine söylenmiş gibi işlem yapılması, İmamoğlu hakkında bu davada ceza kararı verilmesi. Kararın seçim öncesine denk getirilmesi…

-Anayasa Mahkemesi’nin hem Kavala hem Demirtaş hem de Can Atalay dosyalarında karar vereceği günü, bir üyenin dosyayı okumaması gibi bir gerekçeyle ertelemesi. Ertelenen dosyaların sonradan olumsuz kararlarla sonuçlanması…


***

Listeyi uzatmak mümkün.

Erişim engelleme kararlarından tahliyelere, tutuklama kararlarından mahkumiyet kararlarına kadar…

Son 5 yılda JİTEM davası, faili meçhul cinayetler davası, Musa Anter cinayeti davası, Dargeçit davası, Kızıltepe-JİTEM davası, Vartinis davası, Sivas katliamı davası gibi davalar ya beraat kararıyla sonuçlandı ya da zamanaşımına girdi.

Gezi davası gibi dosyalarda ise ağır mahkûmiyet kararları verildi. AİHM kararları uygulanmadı. Kobani davası, HDP kapatma davası gibi davalarda mahkûmiyet kararları yolda…

***

Yargının durumunu görmek için artık bu da yeterli değil.

Daha önce İstanbul grubu adı verilen grupla Adalet Bakanlığı arasındaki görüş ayrılıkları tartışılıyor, İstanbul grubunun hükümetin işine yarayabilecek konularda doğrudan hâkim ve savcılara baskı yaptığı iddia ediliyordu.

Artık işler daha da karışık.

Çıkar grupları yargının içine kadar girmiş durumda.

Bu tablonun parçası olamayan hâkim ve savcılar için de çıkar grupları bir kurtuluş kapısına döndü.

Ankara, İstanbul, İzmir adliyelerinde bu olayları bilmeyen yok.

FETÖ borsaları ile başlayan “çıkar elde etme” yöntemi, küçük mafya gruplarının faaliyetlerine kadar indi.

Karar çıkartmanın bir tarifesi var.

Ve bu tarifeye göre işlem yaparak zenginleşen yargı mensupları…

***

İstanbul Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar’ın, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na gönderdiği, adliyede hangi davalarda nelerin yapıldığını gösteren mektup bu açıdan önemli.

BirGün gazetesi yazarı Timur Soykan’ın haberiyle açığa çıkan bu mektubu bir başsavcının göndermesi daha da önemli.

Uçar, herhangi bir isim değil.

17-25 Aralık dosyalarında görev alan, cemaatin oluşturduğu dosyaları kapatan ekipten.

Eşi TMSF üyeliğine seçilen Uçar’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında açılan dava sürecinde de ismi sıkça gündeme geldi.

İmamoğlu’nun Uçar’ı doğrudan arayarak uyarma gereği duyduğu iddialarına kadar uzanan gelişmeler yaşandı.

Uçar’ın, adliyede olan bitenle başa çıkamayarak HSK’ye şikâyette bulunması bu nedenle de ayrı önem taşıyor.

Ancak bunu da “temiz eller” operasyonunun bir parçası gibi görmek mümkün değil.

Yara çok daha derin.

Belli ki İstanbul grubu odaklı tartışmaların yerini farklı çıkar gruplarının, kliklerin çatışması almış durumda.

Bunun dışında kalmaya gayret gösteren yargı mensupları var.

Bu isimlerin tamamı olanı biteni biliyorlar.

Hâkimler ve Savcılar Kurulu, işlem yapmak isterse çıkar gruplarının tamamını açığa çıkartabilir, yargı içinde çeteleşen grupları deşifre edebilir.

Bugüne kadar yapmadı.

Öyle dengelerle yürüyor ki iş, birinin ayağına basılsa çember aniden dağılacak. Herkes bildiklerini anlatsa sistem bütünüyle çökecek.

Hâkimler ve Savcılar Kurulu da bu tabloyu bildiği için harekete geçmiyor.

Ancak ölü taklidi yapmak, olanı biteni gizlemeye de yetmiyor.

Yeni gelişmelerin eli kulağında…

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Üniversitelerde “ajanlık” semineri, onarıcı adalet ve anlamamakta ısrar edilen kızgınlık

İktidarın yanında sıralanan ve kraldan çok kralcılık yapan çok sayıda isim, yüzlerce insanın tutuklanması için listeler hazırladı, tutuklanmayan, yargılanmayan isimlerin linç edilmeleri için zemin oluşturdu. Böyle bir ortamda, “meslek” hayatlarına her koşulda aynı biçimde sürdürebilmeleri, öncelik almaları, ayrıcalıklı görülmeleri hem seçmeni hem de CHP’yi en zor koşulda destekleyenleri öfkelendiriyor

İhbar ettiğin binada ölmek ve 3 milyon liralık köy evleri

Üç yıl önceki depremde çatlaklar oluşan bina hasarsızlık raporu almış, üç yıl sonraki depremde sadece 7 saniyede yıkılmış

1 Mayıs ve açığa çıkan MGK sırları: Büyük suçlar nasıl cezasız bırakıldı?

1993'ten bu yana failleri bilinen suçlardan söz ediyoruz. Bilinen sırlardan biri değil bu. Belgesiyle, tanıklıklarıyla açığa çıkmış ağır suçlar var ortada. Hem kendi toplumunu manipüle eden ve sonuçları çok ağır konularda karar alarak uygulayan bir yapıyı hem de bu yapıyı yetkilendiren mevzuatı yıllara yayılan haberlerin içerisinde görmek mümkün