13 Temmuz 2024

Çok tartışılacak işkence davası: İşkenceyi tespit vatana ihanet midir?

Konu 15 Temmuz bile olsa işkence suç sayıldığında bu memleket güzelleşecek. Ortada içinden çıkılamayacak bir ikilem yok. Aynı yargı, hem 15 Temmuz davalarına bakıp hem de işkence suçunu işleyenleri yargılayabilir

Kameraların, avukatların olmadığı bir oda, başınızda kendini sonsuz haklı ve güçlü gören insanlar, durmaksızın vuruyorlar.

Ya da bir askıda, elektrikle gerilen bir bedenin yıkıntısında.

Ya da bir "hoş geldin" dayağında…

Sizi yok etmeyi, gururunuzu, kişiliğinizi ezmeyi, bedeninize zarar vermeyi hak gören, dokunulmaz kılınmış insanlar…

Durmaksızın vuruyorlar.

* * *

İşkencenin bir insanlık suçu olduğuna kuşku yok.

Ancak dünyanın her yerinde işkenceciler, sonsuz bir haklılıkla işlerinin başındalar.

Ve işkencenin soruşturmalarda hiçbir işe yaramadığı, aksine soruşturmalara zarar verdiği binlerce kez kanıtlandı.

Öyle olmasaydı bile insanlık suçu sayılan bir eylem elbette savunulamazdı ancak hayatında işkence ile henüz tanışmamış, etkilerini bilmeyen insanlara yanıt da vermek gerekiyor.

Zira işkencecilerin en büyük meşruiyeti, kamuoyu desteği…

"Suçu olmasa niye yapsınlar?", "Teröristlere yapıyorlar, elleri dert görmesin…", "Siz devleti yıkmak mı istiyorsunuz?"

Devletle işkenceciyi bir tutmak dışında, önermelerde sorun yok.

Oysa canhıraş, devletin işkenceci olmadığını, kişilerin kusurlarının devlete mâl edilemeyeceğini de savunuyor aynı kişiler.

* * *

Eyüp Birinci

Anayasa Mahkemesi, 2021 yılında, iktidara bağlı medyayı kızdıran bir karara imza attı.

15 Temmuz darbesinden sonra Antalya'da gözaltına alınan, KHK ile mesleğinden ihraç edilen öğretmen Eyüp Birinci kararı…

Yüksek Mahkeme, Antalya Emniyeti'nde gözaltına alındıktan sonra bağırsaklarından ameliyat olmak zorunda kalan Birinci'nin, gözaltında ağır işkence gördüğü iddiasıyla başlatılan soruşturmanın takipsizlikle sonuçlandırılmasını hak ihlali saydı.

Zira Antalya Başsavcılığı, takipsizlik kararını farklı doktor raporlarını dikkate almadan, kamera kayıtlarını savcılık kanalıyla istemeden, tanıkları dinlemeden vermişti.

Yüksek Mahkeme, kararında, soruşturmanın yeniden başlatılarak, eksiklerin giderilmesini, daha sonra bir karar verilmesini istedi. Avukat Münip Ermiş'in ısrarıyla çıkan bu kararın ardından savcılık, yeni bir soruşturma açmak zorunda kaldı.

* * *

Antalya Başsavcılığı, bu karar nedeniyle "anayasal zorunluluk" vurgusuyla yeniden başlattığı soruşturmayı, Türkiye açısından şaşırtıcı, tartışılacak ve örnek oluşturabilecek bir iddianameyle tamamladı ve dört kişi hakkında dava açtı. İki sanığın "işkence", iki sanığın da "ihmali davranışla işkence" suçundan yargılanmasını istedi.

* * *

İddianamede, Eyüp Birinci'nin, emniyette yaşadıklarına yönelik anlatımlarına geniş yer ayrıldı. Ve anlatımlarının araştırmalar sonucunda doğrulandığı belirtildi. İşkenceyi polis memurları M.T. ile H.K.'nin yaptıkları ifade edildi. Doktor F.Y.'nin ise açık darp izlerine rağmen Birinci'nin darp edilmediğine dair rapor düzenlediği kaydedildi. Diğer bir polis memuru S.K.'nin de Birinci'nin resmi sorgunun yapıldığı nezarethaneden başka bir yere götürülmesine, burada darp edildiğini bilmesine rağmen sessiz kaldığı ifade edildi. Doktor ve diğer polis memurunun da "ihmali davranışla işkence" suçunu işledikleri öne sürüldü.

* * *

Yaşananlar şöyle anlatıldı iddianamede:

"Eyüp Birinci'nin 24 Temmuz 2016'da Antalya İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne götürüldüğü, şüpheli polis M.T. ile H.K. tarafından belirtilen doğrultuda ifade vermesi sağlanmak amacıyla Antalya İl Emniyet Müdürlüğü hizmet binası içerisinde sistematik olarak ve belirli bir süreç içerisinde insan onuruyla bağdaşmayacak şekilde süreklilik gösterecek nitelikte işkence teşkil eden eylemlere maruz bırakıldığı…"

* * *

"Şüpheli doktorun, Birinci'nin vücudunda herhangi bir darp veya cebir izi bulunmadığı yönünde üç ayrı tarihte rapor düzenlediği, aksi yönde raporların ise işkence ve darp izlerini gösterdiği…"

* * *

"Müşteki Eyüp Birinci'nin tekmelenip tokatlanarak ve yumruklanmak suretiyle darp edildiği, yine müşteki Eyüp Birinci'nin üzerindeki kıyafetlerin soydurulup çıplak vaziyette tutularak darp edildiği, ayrıca müşteki Eyüp Birinci'nin hayalarının sıkılması suretiyle vücuduna acı verildiği, yine müşteki Eyüp Birinci'ye yönelik olarak "Sana üç kelime söyleyeceğim, avazın çıktığı kadar bağıracaksın, senin ağzını kırarım, a... koyarım, dişlerini dökerim, a.. koyduğumun çocuğu kalk, burada bildiğin her şeyi öteceksin, eğer konuşmazsan buradan ölün çıkar, arkana sokup çıkartmadığım hiçbir şey bırakmam, seni s.. s… hamile bırakırım, milletin yüzüne bakamazsın, Eyüp Birinci gel şimdi seninle hesaplaşacağız, her şeyi anlatacaksın, anlatmazsan buradan ölün çıkar, seni öldürürüm, patlatırım, erkeklik yapamazsın, karının yüzüne bakamazsın, cinselliğin biter, konuş, öleceksin…", "oğlum bu adamı kızdırma, bu ne söylerse yapar, oğlum seni buradan iteklerim, ölür gidersin, seni kimse bulamaz, düşmedi a… k… çocuğu" şeklinde sözler sarf edilmek suretiyle müşteki Eyüp Birinci'nin vücut bütünlüğü ile cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği inancının doğrultulduğu, ayrıca müşteki Eyüp Birinci'nin ağzına cop sokulduğu, ayrıca müşteki Eyüp Birinci'ye yönelik olarak "Ben evdeyken karını ve kızını gördüm, birazdan onları buraya getireceğim, senin gözlerini açacağım ve onları soyup neler yapacağımı göstereceğim" şeklinde sözler sarf edilmek suretiyle müşteki Eyüp Birinci'nin yakınına kötülük yapılacağı inancının yaratıldığı…"

* * *

İlk soruşturma hiçbir araştırma yapılmadan kapatılmıştı.

İkinci soruşturmada tanıklar işkenceyi açıklıkla anlattı.

Ayrıca Birinci hakkında üç ayrı tarihte, biri İstanbul Adli Tıp'tan olmak üzere darp raporu verildiği anlaşıldı. Bu raporlarda açıkça "işkence teşkil eden eylemler sonucunda hayati tehlike geçirecek şekilde ve basit tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte ve burnunda kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığı" anlatılıyordu.

İlk takipsizlik kararında, bu yaralanmaların merdivenden düşme sonucu yaşandığı gibi akıl almaz bir iddia vardı. İddianamede ise bunun mümkün olmadığı da anlatılıyor.

* * *

Yargılama yakında başlayacak.

Davayı açan Antalya Başsavcılığı, sadece işkence yapan polisler hakkında değil, işkenceyi gizleyen polis ve doktor hakkında da dava açarak, alışılmadık bir uygulamaya imza attı. Takdir görmesi gereken bir cesaret…

Soruşturmanın yeniden açılmasını sağlayan Anayasa Mahkemesi kararı için, iktidar medyasında, "ihanet" başlıkları atılmıştı. İşkencenin görünmez olması istenmişti.

Oysa Birinci hakkında zaten örgüt davası açılmıştı.

Birinci, Gülen cemaati yapılanmasına üye olduğu gerekçesiyle yargılandığı davada 8,5 yıl hapse mahkûm edildi ve cezasını çekti. Bu süreçte kırılan burnundan ve bağırsaklarından ameliyat olmak zorunda kaldı. Tahliye olduktan sonra eşi de tutuklandı.

Kanunlara uygun kanıt toplamak, bu kanıtlara göre yargılama yapmak anayasal bir zorunluluk.

Belli ki işkence sadece bu soruşturmaları seyrinden çıkarmaya ve insanlık suçu işlenmesine yol açıyor.

Konu 15 Temmuz bile olsa işkence suç sayıldığında bu memleket güzelleşecek.

Ortada içinden çıkılamayacak bir ikilem yok.

Aynı yargı, hem 15 Temmuz davalarına bakıp hem de işkence suçunu işleyenleri yargılayabilir.

Ve hiçbir işkenceciden kahraman çıkmayacağını ortaya koyabilir.

Ve adalet, ancak böyle bir yargı tarafından sağlanabilir.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Büyük deprem skandalı: 12 yıl önceki rapor binlerce kişinin nasıl öldüğünü ortaya koydu

2020 tarihli AFAD raporunda “Olası büyük bir deprem gerçekleşmesi durumunda şehrin büyük bir kısmının etkileneceği öngörülmektedir” uyarısı yer alıyordu. İller Bankası tarafından 2011’de hazırlanan raporda da Kahramanmaraş’ta 50 yıllık bir zaman diliminde 6.0 büyüklüğündeki bir depremin olma olasılığı ise yüzde 48.1 olarak belirlenmişti

Binlerce ölü, yedi bilirkişi, kopyala-yapıştır imza ve milyonlarca lira

KTÜ’de 12 ayrı rapora, 7 bilirkişinin imzaları kopyala-yapıştır yapılarak yerleştirilmiş. Elektronik imza da söz konusu değil. Bu bilirkişi raporlarında imar affı çıkartılmış olmasının binaların yıkılmasında etkili olup olmadığını göremiyoruz. Tüm bu işlemlere imza atan kişilerin sorumluluk tespitini de görmek mümkün değil…

Semih Çelik yaşasa ne olacaktı?

Semih Çelik, iki genç kadını katledip, ardından intihar etmese de çok fazla değişen olmayacaktı, iyimser bir tahminle 12 yılda serbest kalabilecekti. Semih Çelik yaşasa, bu kötülüğü bir biçimde, bir aşamada yine yapabilecekti

"
"