13 Ocak 2024

CHP'nin Hatay kararının perde arkası, anlaşılamayan seçmen ve "yetişmiş CHP'li bulamayan" müteahhit dostu başkan

Hafıza mühim elbette. Ve bu ülkenin halkı AKP-MHP ile "oyları bölerseniz onlar gelir" diyerek her seçimde gemisini yürüten bir muhalefete de mahkûm değil

Üzerinden bir yıl geçen depremden birkaç gün sonra Hatay'ı görmeyen birine kentin geldiği hâli anlatmak zor.

Adıyaman, Maraş, Malatya, Marmara Depremi'ndekine benzer büyük yıkım yaşayan kentlerden… Bu kentler de bir yıldır acılarla boğuşuyor… Hatay ise onlarca kez ardı ardına Marmara Depremi'ne maruz kalmış gibi bir kent…

Caddelerinde o kentte yaşayan neredeyse kimsenin kalmadığı, ayakta kalmış az sayıda binanın bile kullanılamaz hale geldiği, seslerin enkazda yankılandığı, yanından geçtiğiniz her yıkılmış binada bir cenazenin bulunduğuna neredeyse emin olduğunuz bir büyük boşluk.

* * *

Sosyal medya bir ölçü değil elbette seçimlerde. Bunu her seçim görüyoruz.

CHP'nin eski ve yeni dönemde bir türlü anlamak istemediği hakikat, bu kadar baskıya, bu kadar acıya, bu kadar adaletsizliğe maruz kalmış insanların, ne pahasına olursa olsun seçimin kazanılmasını değil, adaletli, hakkaniyetli bir ülkede yaşamayı beklemeleri…

Ülkenin her hücresine sinen rant, yolsuzluk, adaletsizliklerin yerine "normali", olması gerekeni yaşama arzuları…

* * *

CHP'nin Hatay'da yeniden belediye başkan adayı olarak belirlediği Lütfü Savaş'ın depremden sonra yaptığı belki de en doğru açıklama, "Şehir şu anda o kadar zor durumda ki, bırakıp kaçmak olmaz. 9 yıldır bunun yetkisi bende değil. 11 ilçe iktidara mensup. İstifa etmesi gerekirse herkesin etmesi lazım. 10 tane büyükşehirin istifa etmesi lazım. Burada yıkılan ilçeler, beldeler istifa etmesi lazım. İktidarın istifa etmesi lazım. İstifa edilecekse hep beraber edelim. 1 ay sonra yargıya başvuralım. Kim ceza alırsa, bu kendim için dahil" şeklindeydi.

Doğru, o akut durumda hemen bırakmak olmazdı. Kısa bir süre sonra istifa edilmesi gerekiyordu. Ve doğru sadece Savaş'ın değil ilçe, belde belediye başkanlarının, iktidarın, en azından sorumlu bakanların da istifa etmesi gerekiyordu. Ve bu yıkıma neden olan, rant, imar düzenine bir biçimde onay vermiş kim varsa hesabını vermesi, yeniden görev alacaksa, adil bir yargılama sonrasında aklanarak görev alması gerekiyordu.

* * *

Sıvılaşmış tarım alanlarının imara açıldığı, imar usulsüzlüklerinin ardı ardına çıkartılan yasalarla affedildiği, binaların denetlenmediği, parası olana her türlü ruhsatın verildiği böyle bir düzende, farklı düşünülemezdi.

Bu nedenle Murat Kurum'un İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olmasıyla Savaş'ın yeniden aday gösterilmesi arasında bir fark yok.

İktidarın, depremle ilgili "asrın felaketi" gibi sloganlarla sorumluluğunu gizleme hakkı zaten yoktu. Dünyanın hiçbir yerinde 22 yıldır iktidarda olan bir parti, böyle sloganlara sığınamaz. Depremin büyüklüğü belli ölçüde kaybı, belli ölçüde yıkımı açıklayabilir ancak tamamen usulsüz ve ranta dayalı inşaat projelerinden kaynaklanan yıkımın gerekçesi olamaz. Ancak yerel makamlar da buna benzer bahanelere sığınamaz.

* * *

CHP Genel Merkezi'ne sorduğunuzda önünüze anketler, halk onayı geliyor.

Peki kimleri sordu CHP parti teşkilatına ve ulaşabildiği Hataylılara?

Lütfü Savaş'la birlikte, belediye başkanlığına aday olmak için çabalayan birkaç isim daha vardı.

Bunlardan biri, üç dönem CHP milletvekilliği yapan Serkan Topal'dı.

Savaş'ın aday gösterilmesinden hemen sonra sosyal medya hesabından, "KIYMETLİ HEMŞEHRİLERİM; Artçı Depremler ile yaşama telaşında iken, dün gece SİYASİ DEPREM yaşadık. YAPILAN MEMNUNİYETSİZLİK ANKETLERİNE RAĞMEN yanlış bir kararla HBB adaylık süreci ile ilgili yaşanan nahoş olayları yakın süreçte değerlendirecek, HALKIMIZLA BİRLİKTE YOL HARİTAMIZI BELİRLEYECEĞİZ. HATAY HALKININ İSTEMEDİĞİ HİÇBİR ŞEY ASLA OLMAYACAK.

Halkımızın vicdanını yaralayan bu yanlış karardan dönülmelidir. HALKIMIZIN İRADESİ HERŞEYDEN DEĞERLİDİR. Hiçbir İNSANIMIZ ÇANTADA KEKLİK DEĞİLDİR..." paylaşımı yaparak, seçimde Savaş için çalışmayacağını açıkça gösterdi.

Bir diğer isim Hatay Barosu Başkanlığı yaparken aday adayı olan Cahit Açıkalın'dı. Açıkalın, Hatay'da, AKP ve MHP kadrolarına yakınlığı ile de biliniyor.

Bir başka isim de Hataylıların hemen her seçimde adını duydukları iş insanı Ayhan Kara'ydı.

Savaş, bu isimler arasından sıyrıldı. Özellikle de depremden Antakya kadar etkilenmeyen ilçelerin desteğiyle…

* * *

CHP Genel Başkanı Özgür Özel de aslında bu durumu teyit ediyor. Gazeteci İsmail Saymaz'a yaptığı açıklamada, "Kırsaldan acayip oy alıyor ve başka isimleri koyduğumuzda kaybediyoruz. Alternatif bulamadık. Hatta il başkanı, ilçe başkanları bana yazı yolladılar. 'Geciktikçe seçim zora giriyor. Önümüzü açın, seçimi alacağız' diyorlar. Belediyecilikten anlamayan birisinin bu süreçte yapamayacağını söylüyorlar. Çok uğraştık, dört kez ölçtük. Sonuçta kaybetmek üzere bir şey yapamam ki. Beş birim oy çıkıyorsa, üç birim çıkanı koysan seçimi kesin kaybedeceksin. Burada Lütfü Savaş kesin kazanıyor gibi görünmüyor ama kazanabileceği görüşü çıkıyor" ifadelerini kullanarak, seçeneksiz kaldıklarını söyledi.

* * *

Sadece Özel'le ilgili değil… Sosyal demokrat ana akım parti olan CHP'nin sağa bütünüyle teslim olduğunun itirafı çok daha önce yapılmıştı.

AKP'nin sağ partileri yutarak büyüdüğü, Türkiye sağının AKP'nin önüne alternatif koyamadığı gerçeğini unutup, sağcılaşarak AKP'yi yenebileceğini düşünen bir siyasetin başarı şansının olmadığını 10 seçimdir görüyoruz.

Ancak Ankara Etimesgut'ta oyuncu Erdal Beşikçioğlu'nu aday gösteren CHP'nin, Hatay için alternatif bir plan yapamaması, aday adaylarını bir yana bırakıp bir isim çıkartamaması da bir ayıp olarak yazılsın kenara…

* * *

Hafıza mühim elbette.

Ve bu ülkenin halkı AKP-MHP ile "oyları bölerseniz onlar gelir" diyerek her seçimde gemisini yürüten bir muhalefete de mahkûm değil.

2009'da AKP'den Hatay'da Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Lütfü Savaş, eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin, AKP tarafından bu kentte belediye başkan adayı olunca CHP'ye geçerek seçimi kazandı.

DEVA Partisi'ne geçen Ergin de son seçimde, CHP listelerinden Meclis'e girdi.

2019'da Savaş, bir televizyon programında neden kadrosuna CHP'lileri almadığı sorulduğunda, "Getirin bana yetişmiş CHP'li varsa, alayım" yanıtını verdi.

Depremin ardından, yıkılan simge binalardan Rönesans Rezidans'ın müteahhiti için, "Kendisi idealist bir insan. Belediye, bu işi yapanlar, çok sorgulanırsa onlara yazık etmiş oluruz" dedi.

Bu ülkenin dinamiklerini bu açıklamalara verilen tepkilerden de anlayabiliriz.

Depremde AKP'li tek bir ismi eleştirmeyen iktidar medyası, ikinci açıklamasından sonra Savaş'ı yerden yere vurdu.

Ve 2019'daki açıklamasını da "kadrolaşma itirafı" diye haberleştirdi.

Omurga, dik durabilmek için gerekli bir sistemdir.

Ve maalesef Türkiye'de ideolojik tercihlerden de bağımsız, olması gerekenler öncelikli şarta dönüşmüş durumda.

Sosyalistler buna mahkûm değil.

Bin yıllık hastalıklar bir kenara bırakırlarsa bir başka ihtimal de mümkün…

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Görevlerin “kusursuz” yapıldığı, “uzman ellerin” yaralılara gaz sıktığı katliam

10. İdari Dava Dairesi’nin verdiği karara göre, 10 Ekim katliamında ölenlerden Seyhan Yaylagül’ün yakınlarına toplam 900 bin manevi tazminata hükmedilmesi yanlıştı. İstinaf, toplam 32 bin lira maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Manevi tazminatın da “zenginleşmeye yol açamayacağı” gerekçesiyle toplam 130 bin TL olabileceğini belirtti. Danıştay 10. Daire, İstinaf Mahkemesi'nin kararını virgülüne dokunmadan onadı

“İnsan insan derler idi…”

İnsan olmanın bir tanımı yapılacaksa ya da bir başka insan için çabalamaksa biraz da insan olmak, o tanımın içine kenar süsleriyle olabildiğince süslenerek konulmalıdır Hüsnü Öndül’ün ismi şimdi…

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

"
"