10 Ekim 2020

Bizi öldüren sarkaç: Katliam nasıl yapılır, ilişkiler ağı nasıl karartılır, insanlar yeniden nasıl ölür?

Tarihin bir yerinde kalmış, tarihin tam orasında yaşlanan ve hesap soramadığı için suçlu hisseden, bu yüzden hayatını sürdüremeyen, ömürlerini adalet peşinde tüketen insanlar. Onları yeniden ve yeniden öldüren boş salonlar, kalplerini acıtan boş kavanozlar...

Sarkaçlı saatin sessizliği yırtan rahatsız edici sesi boş salonu dolduruyor.

Saatin sesi, karşıdaki insanların yıpranmış yüzü, büyük bir gerçeği sarsıcı bir darbeyle anımsatıyor.

Bazı insanlar için hayat, bir noktada duruyor. Ve hayatları orada kalmışken zaman geçmeye devam ediyor.

Yüzlerindeki kırışıklıklar, kalplerindeki kırıklıklar durmaksızın artıyor ancak günleri, saatleri, dakikaları geçmiyor. Sarkaç sağa sola salınıp zamanın aktığını gösterse de o insanlar için tarih, akrep ve yelkovan hep aynı yerde.

"Kavanoz, boş bir kavanoz kalbinizi acıtabiliyor" diyor eşini 10 Ekim Ankara Katliamı'nda kaybeden kadın. "Hep o doldururdu kavanozları rengarenk" diyor.

Bir başka evde, zamanın aktığını gösteren bir saatin bile bulunmadığı bir başka salonda, 60 yaşındaki annesini 10 Ekim’de kaybeden genç, artık asla o kadar kalabalık olamadıklarını anlatmaya çalışıyor. Bir kadının bir evi nasıl doldurduğunu, o kadın toplamın içerisinden çıktığında geriye sadece betonların kaldığını…

* * *

10 Ekim Ankara Katliamı'nın üzerinden tam 5 yıl geçti.

Sadece "barış" talep etmek için Ankara’ya gelen binlerce kişinin tam ortasında kendini patlatan iki canlı bomba, cumhuriyet tarihinin en büyük terör eylemini gerçekleştirdi.

Katliamdan hemen sonra yapılan "garabet" açıklamalar, sadece zamanın geçmesinin beklendiğini, insanların neler yaşadıklarının ve yaşayacaklarının zerre umursanmadığını göstermesi açısından öğreticiydi aslında.

"Kokteyl terör."

IŞİD’in gerçekleştirdiği ayan beyan ortada olan katliamın, "çözüm sürecinin bitirilmesi" ile yakından ilgili olduğunu anlatabilmek için "terör örgütlerinin ortak eylemler yapabildiği, her şeyin birbirine karışmış" olduğu gibi kafa karıştırıcı açıklamalar yapılması gerekiyordu iktidara göre. Özneler belirsiz kılınmalı, sorumluluk alınmamalı, bununla birlikte, hedef saptırılarak 7 Haziran seçimindeki yıkımın ardından 2 Kasım seçimine büyük bir gölgenin altında girilmesi gerekiyordu.

Aslında buna bile gerek yoktu. Ölenlerin ölmeyi "hak ettiklerine" dair, bir toplumu temelinden yıkacak kadar büyük çürümüşlük, bu ülkeyi en çok sevdiğini iddia edenlerin dillerinde, stadyumlardaki ıslıklarındaydı zaten.

* * *

Katliamı gerçekleştiren iki canlı bomba öldü.

Onları sınırdan Gaziantep’e, oradan Ankara’ya kadar sorunsuz taşıyan birkaç kişi yargılandı ve göstermelik cezalar aldı.

Terör eylemi istihbaratına rağmen 10 Ekim’den önce gerekli önlemleri almayan emniyet ve istihbarat görevlileri yargılanmadı.

Katliamı organize edenler, bu kişilerin sorunsuz biçimde Ankara’ya gelmesini sağlayan önlemleri alanlar da hakim önüne çıkmadı. Firari bu kişiler hakkında açılan "firari IŞİD’liler davası", Ankara’da sürüyor.

2015’ten önce adım adım takip edilen, eylemleri, ne yaptıkları bilinen, sınırdan nasıl savaşçı kaçırdıkları telefon dinlemeleriyle açığa çıkmasına rağmen operasyon yapılmayan, ne hikmetse katliamdan bir süre önce haklarındaki dinleme kararları sonlandırılan, takibi bırakılan bu isimler, hâlâ "aranıyor."

* * *

Bu isimlerden, IŞİD’in bir dönem Suriye emiri olan İlhami Balı için, yıllarca, "öldüğü" yolunda bilgiler kamuoyuna yansıtıldı.

Ancak Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne, 24 Şubat 2020’de Hatay İl Emniyet Müdürlüğü tarafından gönderilen yazıda, Balı için, "Şahsın halen Suriye’de, DEAŞ terör örgütü içinde faaliyet gösterdiğine yönelik bilgiler elde edilmiş olduğuna dair araştırma tutanağı tarafımızdan düzenlenmiştir…" deniliyordu.

Ya da IŞİD’in üst düzey isimlerinden Mustafa Delibaşlar için 19 Aralık 2019’da Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’nden mahkemeye gönderilen yanıtta, "Şahsın ilimizde bulunmadığı, tüm aile fertleri ile birlikte Suriye ülkesinin çatışma bölgesine gitmiş oldukları, çatışma bölgelerinde ölmüş olabileceği şeklinde bilgiler elde edilmiş ancak öldüğüne ve ilimizde bulunduğuna dair somut bilgi ve belge elde edilemediğinden yakalanması mümkün olmamış, yakalanmasına yönelik çalışmalarımızın devam ettiğine dair…" İfadeleri kullanılıyordu.

Yine Cebrail Kaya için de 17 Aralık 2019’da yazılan yazıda, "şahsın Suriye ülkesi çatışma bölgelerine gittiği, halen çatışma bölgelerinde olduğu değerlendirilmekte olup…" deniliyordu.

* * *

Ancak emniyetten gelen bütün bu bilgilerin eksik ya da yanlış olduğu, başka bir emniyet yazısıyla, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, 24 Mart 2020 tarihli "gizli" ibareli yazısıyla anlaşıldı.

İl emniyet müdürlüklerine gönderilen bu yazıyla, "BM – Unicef, Kampı, Hamam El Ali Kampı, Peşmerge Güçlerinin ellerinde bulunan kamplar, Irak Ordusu Kampı, Türk Konsoloslukları, Medruka Kampı, PKK/KCK-YPG-PYD kamplarında bulunan kişilere ilişkin bilgilerin excel listesi ile paylaşıldığı" ortaya çıktı.

Ancak listenin ve yazının bütünü mahkemeye gönderilmedi.

Gönderilen kısımda sadece, "Mustafa Delibaşlar’ın SDG, Fadile Delibaşlar’ın Roj, Cebrail Kaya’nın SDG, İlhami Balı’nın adı bildirilmeyen "X" kampında yer aldığı" belirtildi.

Emniyet, tüm bu yazışmalarla vakit kaybedilirken, katliamın ana sorumlularının nerede olduklarını zaten biliyordu ancak mahkemeye aylar boyunca bu bildirilmemişti.

* * *

Avukatlar, bunun üzerine, haklı olarak şu taleplerde bulundular:

- Firari sanıkların bir kısmının Suriye’deki kamplarda olduğu bilgisi ne zamandır Emniyet Genel Müdürlüğü’nde bulunmaktadır ve bu bilgi neden Sayın Mahkemenizin önceki müzekkerelerine cevaben verilmemiştir?

- 03.2020 tarihli Emniyet Genel Müdürlüğü’nün "gizli" ibareli 81 il emniyet müdürlüklerine dağıtımlı yazısında belirtilmiş olan excel listesinin tamamının Mahkemenize gönderilmesi gereklidir. Neden gönderilmemiştir?

- 03.2020 tarihli Emniyet Genel Müdürlüğü’nün "gizli" ibareli 81 il emniyet müdürlüklerine dağıtımlı yazıda belirtilmiş olan iltisaklı (V) kurumun hangi kurum olduğunun sorulması ve bu kurumun bildirilmesinin ardından dosyamız sanıklarına ilişkin ellerinde olan belge ve bilgilerin tamamının söz konusu kurumdan istenmesi gerekmektedir. Ayrıca, bu bilgilerin elde edilmesine vesile olan dayanak belgelerin suretlerinin de istenilmesi gerekmektedir.

- 03.2020 tarihli Emniyet Genel Müdürlüğü’nün "gizli" ibareli 81 il emniyet müdürlüklerine dağıtımlı yazı eki olarak İlhami Balı’ya ilişkin kopyalanmış excel satırında Balı’nın x isimli kampta yer aldığı belirtilmektedir. Bu kampın adının ve neden kamp adının gizli tutulduğuna ilişkin bilginin Emniyet Genel Müdürlüğünden istenmesi gerekmektedir.

- Gaziantep İl Emniyet Müdürlüğü’nün söz konusu yazıyı ilgi tutarak hazırladığı 22.04.2020 tarihli yazısı İlhami Balı’nın sözde esir kampında isminin olduğunun tespit edildiğini belirtmektedir. Daha önce böylesi bir tespit olmadığından bu tespitin neye dayanarak yapıldığı konusunda bilgi ve açıklama istenmesi son derece önemlidir.

- Mustafa Delibaşlar’ın SDG, Fadile Delibaşlar’ın Roj, Cebrail Kaya’nın SDG, İlhami Balı’nın adı bildirilmeyen X kampında yer aldığı bilgileri Sayın Mahkemenize bildirilmiş olup; yerleri bilinen dosyamız firari sanıklarının ülkeye getirilmeleri ve Mahkemeniz huzuruna çıkarılmaları için ne gibi çalışmalar yapıldığı konusunda İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatına ayrı ayrı müzekkereler yazılmasını ve bu üç sanığın ülkeye getirilmesinin sağlanmaları konusunda gerekli işlemlerin ivedilikle yapılmasının istenmesini talep etmekteyiz.

* * *

Avukatlar, mahkemeyi bugüne kadar yanıltan, yanıtsız bırakan emniyet görevlileri hakkında da işlem yapılmasını talep ediyor.

Bunun yapılıp yapılmayacağını takip edecekler ancak elbette önceki işlemlere bakıldığında çok da umutlu değiller.

Gizlenen bilgiler bunlarla sınırlı değil.

Emniyet İstihbarat, TEM ve MİT’ten, ilgili istihbarat bilgileri mahkemeye gönderilmedi. Sanıkların telefon kayıtları ve görüşme trafiklerini gösteren belgeler hâlâ talep edilmedi ya da iletilmedi. Mahkeme, emniyetin, "istihbarat raporlarının kanıt değeri yok" gerekçesine itibar edip, sözü edilen istihbarat raporlarını yeniden talep etmedi. Farklı mahkemelere gönderilen bilgi ve belgeler, 10 Ekim Ankara Katliamı davası söz konusu olduğunda gizlendi. Avukatlar, ilgili mahkemelerden bu belgeleri bulmak zorunda kaldı. Bunun nedeni bile sorgulanmadı.

İlhami Balı’nın faaliyet gösterdiği Hayır ve Ensar adlı derneklerle ilgili bilgilerin emniyette ve ilgili valiliklerde bulunduğu anlaşılmasına rağmen, bu bilgiler bugüne kadar mahkemeye hiç iletilmedi. Mahkemeyle bilgiler paylaşılmadı. Her birini avukatlar, iğneyle kuyu kazarak bulmaya çalıştı.

Geçtiğimiz temmuzda, avukatlar yine bu taleplerini yinelediler, nedenlerini sordular, yanıt istediler.

Aylar geçti, doyurucu tek bir yanıt yok.

* * *

Katliamlar, işkenceler, onlarca kişinin öldürüldüğü terör eylemleri, hak ihlalleri, toplu mezarlar…

Sadece olan bitenin üzerinden zamanın geçmesini bekleyen, hesap sormak, hesap vermek, sorumluları cezalandırmak niyeti olmayan bir sistem…

Bir ülkenin hipnotize olmasını sağlayan, üzerinde sallanan sarkaç…

Tarihin bir yerinde kalmış, tarihin tam orasında yaşlanan ve hesap soramadığı için suçlu hisseden, bu yüzden hayatını sürdüremeyen, ömürlerini adalet peşinde tüketen insanlar.

Onları yeniden ve yeniden öldüren boş salonlar, kalplerini acıtan boş kavanozlar...

Yazarın Diğer Yazıları

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

Umut hakkı, “Ankara’da villa” iddiaları ve Suriye’ye uzanan yol

İmralı’dan PKK’nın tasfiye edilmesi ve Suriye’nin kuzeyinde yapılacak hamlelerin Türkiye’ye yansımasının önlenmesi bekleniyor. Ankara ayrıca İsrail-PYD komşuluğunu istemiyor, bu temasın büyük sorunlara yol açacağını düşünüyor; PYD’yi sınırdan uzaklaştıracak bir askeri operasyon hazırlığını yapmış olduğu da biliniyor

13 yaşındaki çocuğun ölümünün hesabını kim verecek?

Cihat’ın, cenazesinin bulunduğu tarihte, cesetlerin enkazdan çıkartıldığı gün, güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunması sonucu, ateşli silah yaralanması ile öldüğü tespiti yer aldı kararda. Ceset çürümüş, enkazdan çıkartılmış ama nasılsa aynı gün 13 yaşındaki çocuk silahla çatışmaya girmiş!

"
"