27 Nisan 2023

Birkaç ayda bir gözaltına alınan "terörist" gazeteciler, avukatları ve "gerilla polisler" ve derin suskunluk

Tutuklu gazetecilerin iddianameleri gösteriyor ki haber dışında bir suçlama yok… O zamandan bugüne değişen nedir?

Diyarbakır'da alışılagelmiş bir sabah! Gazetecilerin, sivil toplum örgütü temsilcilerinin, tiyatrocuların, avukatların evleri sabahın erken saatlerinde basılıyor.

Sanki aralarında kaçan, göçen varmış gibi…

Daha birkaç yıl önce açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı'nda bu görüntülerin tarih olacağı vaat edilmemiş gibi.

14 Mayıs seçimi öncesinde ifade özgürlüğü alanının genişleyeceği vaadinde bulunan iktidarın alışkanlıklarından vazgeçmeyeceğinin işareti.

Operasyonun adına "terör" denilince nedense "sıkıntısız" her konuda yüksek perdeden konuşan, hasarsız, bedeli olmayan başlıklarda konuşarak "kahraman" olunabileceğinin gayet farkında bir kesim sessizliğe bürünüyor. Konforlu, sürekli kazandıran bir itibar çizgisi… Kimse istemediği konularda konuşmak zorunda değil elbette ancak paralel konulardaki konuşma heveslerini görünce bekleniyor…

Yüzü aşkın insan gözaltında. Aralarında bilmediğimiz eylemlere katılan, bilmediğimiz eylemlerde bulunan var mı göreceğiz. Varsa elbette gereği yapılsın ancak bu tepkilerin bir nedeni var…

Dosyalar, iddianameler elbet hazırlanmak zorunda… Hep birlikte okuyacağız.

Ancak Diyarbakır Başsavcılığı'na, polisine de sormak gerekir…

Misal, 2014'te gazeteciliğe başlayan, o günden bu yana altı kez gözaltına alınan, her defasında "terör örgütü üyesi" olduğu şüphesi yaratılan ama günün sonunda sadece bir kez, haber ve mesajlarından dolayı sadece propaganda suçundan ceza verilebilen Beritan Canözer, son gözaltına alındığı günden bu yana ne yapmış olabilir?

Biliyoruz ki artık Türkiye'de propaganda suçundan yargılanmayan, ceza almayan neredeyse kalmamış durumda… Bu suça yönelik uygulamaların ciddiye alınır tarafı yok…

2015'te "heyecanlı göründüğü" gerekçesiyle, son olarak Nisan 2021'de, ardından Ağustos 2021'de gözaltına alınan Canözer'in bunca takip altındayken "yapabildikleri" gerçekten merak konusu…

Misal 2017'de Nevroz alanına girerken vurularak öldürülen Kemal Kurkut'un fotoğraflarını çekip muhafaza ederek kamuoyuna valilik açıklamasının aksine "canlı bomba" olmadığını kanıtlayan gazeteci Abdurrahman Gök… O fotoğrafı çektiği günden sonra yıllarca sahada gazetecilik yapamayan, dışarı çıktığında bile tedirgin gezen Gök de defalarca örgüt üyeliği ile suçlananlardan… 25 yıl hapis istemiyle yargılanan Gök'e verilebilen ceza da yine propagandadan 1 yıl 6 ay… Cezanın gerekçesi de çektiği haber fotoğrafları, mahkeme kararında yazıyor… Gök için de gözaltına alınmak rutin bir olaya dönüşmüş durumda. Mütemadiyen gözaltına alınıyor, yargılanıyor…

Ve bir de sormak gerekir. Aynı savcılık geçen yıl bu gazetecilere ve çalıştığı kurumlara yönelik kapsamlı operasyonlar yaptı. Halihazırda onlarca gazeteci tutuklu. Geçen seneden farklı ne gibi bir kanıt elde edildi, o zaman neden bulunamadı? Tutuklu gazetecilerin iddianameleri gösteriyor ki haber dışında bir suçlama yok… O zamandan bugüne değişen nedir?

Avukat çelişkisi: Ya Hizbullah'ın avukatları?

Gözaltına alınanlar arasında 25 avukat da var. Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre evleri, ofisleri avukat nezaretinde aranması gereken avukatlar için elbette bu kural da işletilmedi. Tutuklu gazetecilerin avukatlığını yapan isimlerin dosyalarına el konuldu.

Artık bu temel savunma hakkı kuralını herkes biliyordur sanırım: Avukatlar katili de savunabilir örgüt üyesini de… Dolandırıcıyı da savunabilir bir fikir işçisini de…

Ancak konu terör olunca bu temel kural da hiçe sayılıyor. Üstelik büyük bir çifte standartla…

Hizbullah'ın avukatlığını yapan isimlerin kurduğu Hüda Par'ı seçim ortağı olarak seçen iktidar, aynı isimlerin "terörle alakamız yok" beyanını öpüp başına koyarken, kendine uzak bulduğu avukatları rahatça terör suçlusu sayabiliyor.

Adliye aşamasını, iddianame aşamasını bekleyelim, dosyaları görelim elbette… Ancak önceki pratiklerin verdiği bir deneyim var…

Ve gözaltına alınan isimlerden herhangi biriyle ilgili kısa bir araştırma yaptığınızda ortaya çıkan devasa bir soru:

Defalarca gözaltına alınan bu insanlarla ilgili olarak o zamanlar neden dişe dokunur kanıtlar ortaya konulamadı, bugün farklı olan ne?

Diyarbakır’da, aralarında gazeteci, avukat, sanatçı ve sivil toplum örgütü temsilcilerine yapılan operasyon protesto edildi. (Fotoğraf: Sertaç Kayar)

* * *

"Gerilla tipi yapılanma" ve polisler

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bir süredir polis içerisinde tespit ettikleri bir yapılanmadan söz ediyor. Katıldığı son televizyon programında da bunu yineledi ve "gerilla tipi" benzetmesini yaparak şunları söyledi:

"FETÖ'nün emniyet içindeki yeni yapılanmasında o CHP'li vekil tam olayın göbeğinde. Gerilla usulü görevler vermişler. Polisi jandarmayı birkaç adama tahsis etmişler. Bunların hepsini tek tek tespit ettik. Bunu savcılıkla paylaşacağız. Tam anlamıyla FETÖ tipi bir yapılanma. Bir kısmı böyle bir yapılanma içerisinde olduğunu bilemeyebilir. 100 kişinin ihraç edilmesi gerektiğini ama korunup kollandığını gördük. Benim de hayretime mucip oldu. Sonuçta ben teşkilatımı biliyorum. Ama soteye yatmış, her türlü dezenformasyonu yayacak bir yapıyı kurmuşlar. Önümüzdeki günler de detaylar açıklanacak. Rütbeliler de var. Eskiden gelenler de var. İhraç ettiklerimiz de var."

Dosyalar hazırlandığında elbette neyin ne olduğu görülür… Ancak burada da yöneltilmesi gereken mühim bir soru var. Soylu, yöneltilen soruları, gelen eleştirileri en yüksek perdeden yanıtlayarak aslında yanıt vermeyen bir bakan. Soylu'ya soru sorduğunuzda ya terörist ya ajan ya da bozguncu olarak buluyorsunuz kendinizi…

Emniyet teşkilatı 15 Temmuz'dan bu yana en fazla ihracın yaşandığı kurumların başında geliyor. Buna karşılık sürekli olarak kripto örgüt üyelerinin teşkilat içerisinde olduğu eleştirileri yapıldığında buna yönelik tepkiler hep çok sert… Ancak şimdi de bakan kendisinin bile şaşırdığını söylüyor. Ancak kısım kısım ortaya çıkan bu yapılar uzun süredir görevde. Peki bunlar hangi operasyonlara, hangi eylemlere imza attı? Bunlar ortadayken bazı operasyonların, bilgilerin güvenilir olduğuna nasıl inanacağız? Ya da bu "sürpriz" biçimde ortaya çıkan yapıların yenilerinin olup olmadığına… Varsa bir grubun diğerini tasfiye etmek isteyip istemediğine…

* * *

914 çocuk ölümü: İntihar, cinayet

FİSA Çocuk Hakları Merkezi, 2022 yılı raporunu 23 Nisan'da açıkladı. Rapora göre, 2022'de en az 914 çocuk önlenebilir nedenlerle yaşamını kaybetti.

Raporda çok dramatik rakamlar var. Raporun son bölümünde isim isim çocukların ölüm nedenleri sıralanıyor.

İş cinayetinde ölen çocuklar, intihar eden çocuklar, toplumsal cinsiyet temelli şiddet nedeniyle öldürülen kız çocukları…

Bir çocuğun intihar etmesinden, bir çocuğun küçük yaşta evlendirilmek istenmesinden ve sonrasında nişanlısı, kocası, babası tarafından öldürülmesinden söz ediyoruz.

Rapora göz atmak, bu coğrafyadaki çocukların yaşam koşulları hakkında bilgi verebilir.

* * *

"Şair Ayaklanması"

Değerli araştırmacı-yazar İnönü Alpat'ın bin bir emekle hazırladığı "Şair Ayaklanması" adlı kitabı Herdem Yayınları'ndan çıktı. Alpat, kitabında, devrimcilerin yaşamlarını ve adlarına yazılan şiirleri derledi. Mustafa Suphi ile yoldaşlarının öldürülmesi ve Nazım Hikmet'in dizeleriyle başlıyor kitap. Oradan 12 Eylül faşizmine ve bugünlere ulaşıyor. O günden bugüne öldürülen devrimcilerin yaşamları, bazıları bilinen, bazıları unutulan şiirlerle devam ediyor. Devrimcilerin yaşam öykülerini, mücadelelerini ve o mücadele için yazılan şiirleri bugüne taşıyor.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Uğur Mumcu'nun katilini koruyanlar ve Mehmet Ağar düğümü

Mahkeme, Ağar'ın tanık olarak dinlenilmesi talebini kabul etmedi ancak olumsuz bir karar da vermedi. Bu ihtimal hâlâ söz konusu. Ancak duruşma, Demir ile ilgili davanın zamanaşımına girme riski bulunmasına rağmen Ocak 2025'e ertelendi. 8 ay sonraya…

Katliama göre muamele: Tarihin en büyük terör saldırısı nasıl örtbas edildi?

Yargıyı tebrik etmek lazım. Onlarca sorumlunun apaçık ortada olduğu 10 Ekim Ankara Katliamı'nda bile işin merkeze ulaşmasının önüne itinayla geçildi

1000 Cumartesi

Hasan Ocak'ın, Rıdvan Karakoç'un öldürüldüğü 1995'in 27 Mayıs'ında Galatasaray Lisesi'nin önüne 20 kadın geldi. Coplanmalarına, kovulmalarına, yerlerde sürüklenmelerine rağmen bundan sonra her cumartesi oradaydılar. O günlerden bugüne 29 yıl geçti… Tam 1000 hafta…