31 Temmuz 2021

Bir “telekulak” hikayesi

Eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, soruşturma izni vermedi. Bunun üzerine idare mahkemesine başvurdu Eminağaoğlu ancak önce idare mahkemesi, sonra Danıştay, soruşturma izni verilmemesi kararlarının iptali istemini geri çevirdi. Telekulak dosyası böyle kapandı.

Türkiye, Anayasa ve kanunlarını gerektiğinde göz ardı edildiği, duruma göre hukuk üretilebilen garip bir ülke.

Misal, birileri Gülen cemaatinin neler yaptığını sonradan kavradığını iddia edip, o tarihe kadar olan bitenin suç olmadığını söylüyor ve milat ilan edilen o tarihten önce yaşananlar ceza soruşturmalarına konu edilmiyor.

Misal, anayasa ve yasalara aykırı davranan, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu tek bir işlem yapmadığı gibi, buna bir açıklama getirme ihtiyacı da duymuyor.

Misal, mahkeme kararıyla FETÖ soruşturmalarından aklananlar, Anayasa Mahkemesi’nin haklı bulduğu barış akademisyenleri mesleğe dönemiyor ama birileri ne yaparsa yapsın baş tacı ediliyor.

Hamaset öylesine alıp yürümüş durumdaki, bu konulardaki en küçük hatırlatmaya, karşı cephelerden ezber cümleler geliyor:

“Algı operasyonu”, “dış güçlerin oyunu”, “büyük Türkiye düşmanlığı…”

İşini yapmayan ya da işini iyi yapmayanlara bunu anımsattığınız anda büyük Türkiye hedefinin önüne mayın döşeyen, dış güçlerin piyonu oluveriyorsunuz.

En sağdan, sağa en yakın sola kadar söylem değişmiyor.

***

Yine de duruma göre nasıl vaziyet alındığını anlatmak gerekiyor.

Önce 2007 yılına gidelim. O dönem, soruşturma ve dava riskine rağmen emniyette ve yargıda cemaatin neler yaptığını anlatmaya çalışan gazetecilerin ortaya çıkarttığı bir skandala.

2007’de, üzerine “çok gizli” damgası basılan bir mahkeme kararıyla, Türkiye genelindeki bütün iletişimin takibe alınabilmesi mümkün kılındı.

Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in talebiyle, Türkiye genelinde iletişim araçlarıyla yapılan tüm görüşme trafiğinin emniyete iletilmesine karar verilmişti. 25 Nisan 2007 tarihli, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi imzalı kararda, Akyürek’in talebi yer alıyordu. Akyürek, terör ve organize suç örgütlerinin faaliyetlerine kesintisiz devam ettiği, kullandıkları GSM numaralarının sadece detay kayıtlarının incelenmesiyle deşifre edilebildiğini savunarak bu talepte bulunuyordu. Akyürek, özellikle cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri ile ilgili meydana gelebilecek provokatif olayların önüne geçilmesi için bu kararın elzem olduğunu savunuyordu.

Mahkeme, elbette talebi geri çevirmedi. “Teknik izleme-dinleme iletişimin tespiti ve detay kayıtlarının alınması hususlarının önemli olduğu, herhangi bir zafiyetin örgütlerin başarıya ulaşmasına neden olacağı anlaşılmaktadır” gerekçesiyle tüm kayıtların emniyete iletilmesine hükmetti.

***

Emniyet yapar da MİT ve jandarma durur mu? Onlar da hemen talepte bulundu ve birer karar da onlar için çıkartıldı. Türkiye’nin bütün iletişim kayıtları üç kuruma düzenli olarak verilmeye başlandı. Hiçbir somut gerekçe olmadan.

Simitçiden genel müdüre kadar herkesin telefonunun dinlendiğinden emin olduğu o dönemde, gerçekten de kaygı duyulduğu gibi tüm kayıtların takibe alındığını yazan, bu mahkeme kararını açığa çıkartan gazeteciler hakkında özel yetkili savcılık soruşturma başlattı, gözaltı kararı çıkarttı.

Kararda “emeği geçenler” ise elbette dokunulmazdı.

Dönemin YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, bu kararların kanun yararına bozulması için Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Ancak bakanlık bürokratları bu kararlardan sadece jandarmaya izleme-takip yetkisi verilmesine yönelik karara itiraz etti. Yargıtay, bu başvuru üzerine jandarmaya izleme yetkisi veren kararı bozdu.

Eminağaoğlu, Adalet Bakanlığı’na, MİT ve emniyete yetki veren kararlara neden itiraz edilmediğini sordu ama yanıt alamadı. Bunun üzerine Yargıtay’a bürokratlar hakkında suç duyurusunda bulundu.

Yargıtay, üç bürokratla ilgili soruşturma yürütebilmek için izin istedi. Ancak dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, soruşturma izni vermedi. Bunun üzerine idare mahkemesine başvurdu Eminağaoğlu ancak önce idare mahkemesi, sonra Danıştay, soruşturma izni verilmemesi kararlarının iptali istemini geri çevirdi.

Telekulak dosyası böyle kapandı.

***

Zaman geçti. 17/25 Aralık’tan sonra kolkola çalışılan bazı bürokratlar hain ilan edildi. Bazıları ise “onlardan” değildi.

O dönem soruşturulması engellenen eski Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdür Yardımcısı olan, sonradan Yargıtay üyesi seçilen Çetin Şen, “FETÖ sözde Yargıtay grup sorumlusu” olduğu gerekçesiyle 12 yıl 9 ay hapse mahkm edildi ve bu cezası onandı.

Soruşturulması engellenen isimlerden eski Ceza İşleri Genel Müdürü Galip Tuncay Tutar ise daha sonra Danıştay’a üye seçilmişti. Tutar, Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla yaptığı yargılamada beraat etti ancak “Danıştay abisi” olduğu gerekçesiyle Yargıtay’daki yargılamada 16 yıl hapse mahkûm edildi.

***

Telekulak’la ilgili olarak soruşturulması engellenen bir diğer isim ise sonradan telekulak mağduru da olmuştu.

O dönem Adalet Bakanlığı’nın Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nden sorumlu Müsteşar Yardımcısı olan bu isim, sonradan Danıştay üyesi seçildi.

Üye seçildikten bir süre sonra, 2012’de odasından dinleme cihazı çıktı, Bir dönem istihbaratta komiserlik yapan bir Danıştay Tetkik Hakimi hakkında şikâyetçi oldu ancak yapılan yargılamada bu isim beraat etti. 15 Temmuz’dan sonra ise bu karar bozuldu ve Tetkik Hakim Ö.K., bu kez 2 yıl 7 ay hapse mahkum edildi.

Saflar netleşmişti.

Bir dönem göz yumulanların bazıları yargılanıyor, bazıları ise “onlardan” olmadıkları için konumunu koruyordu.

Zaman…

Aynı isim Danıştay üyeliğini sürdürürken YSK üyeliğine de seçildi. 31 Mart yerel seçiminden sonra, 4’e karşı 7 oyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin yenilenmesi kararı alan YSK’da, “Seçim yenilensin” yönünde oy kullananlardan biri de aynı isimdi.

Ve o isim, yakın zamanda Danıştay Başkanı seçildi.

Danıştay Başkanı Zeki Yiğit, şimdi telekulak iddiaları başta olmak üzere, birçok suçla ilgili yapılan FETÖ yargılamaları konusunda kritik kararlar veren Danıştay’ın başkanı.

Bütün Türkiye’nin izlenmesi, iletişim verilerinin bir havuzda toplanması konusu hiç soruşturulmadı.

Bu verilerin nasıl kullanıldığı hiç araştırılmadı.

Telekulak, sadece FETÖ ile sınırlı bir konuymuş gibi üzeri kapatıldı ya da sadece cemaatle ilgili dinleme iddialarına odaklanıldı.

Aynı kararlara imza atanların bu konulardaki sorumluluğu ise unutuldu.

Ne de olsa burası Türkiye…

Devlet birini izliyor, dinliyorsa, yasal şartlar oluşmadan bu eylemler yapılmışsa da elbet bir nedeni vardı!

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

Umut hakkı, “Ankara’da villa” iddiaları ve Suriye’ye uzanan yol

İmralı’dan PKK’nın tasfiye edilmesi ve Suriye’nin kuzeyinde yapılacak hamlelerin Türkiye’ye yansımasının önlenmesi bekleniyor. Ankara ayrıca İsrail-PYD komşuluğunu istemiyor, bu temasın büyük sorunlara yol açacağını düşünüyor; PYD’yi sınırdan uzaklaştıracak bir askeri operasyon hazırlığını yapmış olduğu da biliniyor

13 yaşındaki çocuğun ölümünün hesabını kim verecek?

Cihat’ın, cenazesinin bulunduğu tarihte, cesetlerin enkazdan çıkartıldığı gün, güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunması sonucu, ateşli silah yaralanması ile öldüğü tespiti yer aldı kararda. Ceset çürümüş, enkazdan çıkartılmış ama nasılsa aynı gün 13 yaşındaki çocuk silahla çatışmaya girmiş!

"
"