06 Ağustos 2023

Bir kadını öldüresiye dövüp gasp edenler, katiller, mafya nasıl özgür kalacak: Suç ülkesinde adaleti aramak

Son beş yılda çıkartılmayan af düzenlemesi kalmadı ama birileri hala cumhuriyetin yüzüncü yılı için genel af çıkartılmasını istiyor. İstiyorlar ki onlarca insanı öldürmüş ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış olanlar da hemen dışarı çıksın. Zaten birkaç yıla çıkacaklar. Zaten cezaları kuşa döndü. Ve zaten çıkamayacak tek kesim siyasi suçlular

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP'nin ısrarla gündeme getirilmesini istediği af düzenlemesi kendisine sorulduğunda, 2018'de şu yanıtı verdi:

"Kader mahkûmları meselesini anlamış değilim. Kime kader mahkûmu denir çok çok önemli. Benim bir ilkem var. İlkem de şudur: Devlete karşı işlenen suçlarda devlet affedici olabilir. Ama kişilere karşı işlenen suçlarda devletin af yetkisi yoktur."

Erdoğan, bu sözlerinde etik açıdan da inançları açısından da çok haklıydı. Zira İslam hukukunda da ağır suçlar yönünden devlete af yetkisi tanınmıyor. Türkiye'de ise anayasaya göre TBMM'nin nitelikli çoğunluğu gerekiyor af çıkartmak için.

Bu nedenle insanlar, kendi adaletlerini aramak yerine adalet sistemine güvenmiş, başına gelen felaketlerin sorumlularının devlet tarafından cezalandırılmasını sabırla beklemişti. Ancak onların değil, yakınları insan öldürenlerin, hırsızlık yapanların, gasp suçu işleyenlerin sesleri çıkıyordu. "Kader" diyorlardı, alışkanlıkla "kader mahkûmu" diye nitelendiriyorlardı. Zira bu ifadenin karşılığı da her zaman vardı. Ne şefkatli, ne güzel bir ifade…

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un ısrarla "Af değil" dediği; 31 Temmuz 2023'te yürürlüğe giren yeni infaz düzenlemesi bakın neye yol açıyor…

Diyelim ki eski sevgilinizin peşini bırakmak istemediniz. Israrla takip edip, kadın için hayatı yaşanmaz bir hale getirdiniz. Kadın ise buna direndi. İsmini değiştirdi, bir sığınma evine gitti. Adresini aldırdı, görünmez olmaya çalıştı. Öyle ya, kadından yana olduğunu iddia eden kurumlar ve düzenlemeler tüm bunlara olanak sağlıyor…

Ancak siz yine de ısrarcısınız. Bir biçimde kadının yeni ismini, yaşadığı kenti, bulunduğu kurumu öğrendiniz. Buraya gittiniz. Kadının evden çıkmasını beklediniz. Yakaladığınız anda öldüresiye dövdünüz. Ağzını burnunu dağıtmakla kalmadınız, kafasına silah dayadınız; hatta yaraladınız. Öldürmek istediniz ama ölmedi. Siz de üzerindeki telefonu ve parasını da alıp kaçıp gittiniz. Ölmüş olsaydı da fark etmezdi ama biz gerçek dosyalardan kopmayalım…

Bunlar olmaz mı diyorsunuz? Türkiye'yi hiç tanımıyorsunuz. Küçücük bir araştırmayla siz de yüzlerce dosya bulabilirsiniz.

* * *

Yargılama başladı.

Gasp var, darp var, öldürmeye teşebbüs var.

Ama devletimiz erkeklere karşı şefkatlidir. Kader mahkûmudur onlar, incinmişlerdir, mutlaka bir nedenleri vardır.

Yargılama sonunda 18 yıl ceza yediniz. İndirimler yapıldı, çarpıldı, bölündü, toplandı, çıkartıldı ve toplam ceza 12 yıl olarak belirlendi.

Mağdur kadın olsanız, indirimli cezaya kızsanız bile 12 yıl rahat kalacağınızı düşünürsünüz değil mi?

Hayır, öyle değil.

Öncelikle 2020'den önce bu eylem yapılmışsa cezanın infaz süresi hemen yarıya düşüyor. Kalıyor geriye altı yıl.

Ama devlet için cezaevlerinde yer lazım. Yargıtay üyeleri için ferah feza çalışacak bir ortam lazım. Öyle her gün müzakere mi olur?

* * *

Bununla da bitmiyor.

Yine önceki düzenlemeye göre, altı yıl cezası olan bir kişi, üç yılını denetimli serbestlikte geçirebiliyor. Geriye kaldı üç yıl…

Yeni infaz düzenlemesinden önce kapalı cezaevinde suçun onda birini yatmanız gerekiyordu. 1 yıl 2 ay için 1 yıl.

Ancak yeni infaz düzenlemesi daha da esnek.

10 yılın üzerinde ceza alıyorsanız sadece 3 ayını kapalı cezaevinde geçiriyor, sonra açık cezaevine alınıyorsunuz.

Dünyanın en ferah cezaevi…

Üç yıl cezanız kaldı ve açık cezaevine alındınız yeni düzenleme uyarınca.

Ama zaten burada da üzmeyecekler sizi.

Daha önce açık cezaevi koşullarından yararlanmak için şartla salıverme sürenize yedi yıl kalmış olması gerekiyordu. İnfaza göre zaten 12 yıl 6 yıla düştüğü için bu kapsamdasınız ama bu kural da artık geçerli değil.

Sadece üç aydan sonra açık cezaevine geçiyorsunuz ve yeni infaz düzenlemesi size diyor ki, "Üç yılını daha siliyorum."

Ama tek şartla. Üç ay da açık cezaevinde kalmanızı istiyor.

O kadarcık olur…

10 yıldan az bir ceza alırsanız bu da söz konusu değil. Açık cezaevinde sadece bir ayınızı yatıyor, çıkıyorsunuz.

12 yıl cezanın infaz süresi, üç ayı açık cezaevinde altı ay… Bu kadar.

* * *

Bütün bu olanaklardan yararlanmak için tek şart var.

Cezanızın 31 Temmuz 2023'ten önce kesinleşmiş, infaz sürecinin başlamış olması.

Sistem öyle garip ki, suçluları arasında bile ayrımcılık yapmayı başarıyor.

1 Ağustos'ta cezası kesinleşen yararlanamıyor.

Bu nedenle yasa yürürlüğe girmeden önce binlerce dosyada istinaf mahkemesi hakkından feragat edildi. Suçlular, cezalarının kesinleşmesi için yarışa girdi…

* * *

Demek, "Devlet kendine karşı işlenen suçlarda affedici olabilir ama kişilere karşı işlenen suçlarda af yetkisi yoktur…"

Öyle miymiş?

Bu infaz düzenlemesinden yararlanamayacak olanlar sadece devlete karşı suç işlediği iddia edilenler…

Can Atalay, cezası kesinleşse de kapsamda değil.

Osman Kavala değil, Çiğdem Mater değil, Selahattin Demirtaş değil, Kobani davası tutukluları değil.

Merdan Yanardağ misal, cezası kesinleşseydi bile kapsama girmeyecekti.

Israrla gazeteci Barış Pehlivan'ın da kapsama girmediğini söylemeleri gibi. Sadece haberi nedeniyle cezaevinde yatması gerektiğini vurgulamaları gibi…

Son beş yılda çıkartılmayan af düzenlemesi kalmadı ama birileri hala cumhuriyetin yüzüncü yılı için genel af çıkartılmasını istiyor.

İstiyorlar ki onlarca insanı öldürmüş ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış olanlar da hemen dışarı çıksın.

Zaten birkaç yıla çıkacaklar. Zaten cezaları kuşa döndü.

Ve zaten çıkamayacak tek kesim siyasi suçlular.

Merak etmeyin, yerel seçimler olduğu için öyle siyasileri de kapsayacak genel af falan çıkartmazlar!

Birilerinin dışarıda olması işlerine gelmez.

Bu yolla zaten istediklerini dışarı çıkartıyorlar.

* * *

Bütün bu yapılanlara rağmen, öyle bir normalleşme söz konusu ki bir suç karşısında infiale kapılan sosyal medya bile sus pus af söz konusu olunca.

Depremden sonra müteahhitler tutuklansın diye kampanya yapılıp tutuklandıkları için sevinenler, boşuna sevinmeyin.

Yakınları zarar gördüğü için adalet mücadelesi verenler.

Bizzat zarar görenler…

Hiçbiriniz sevinmeyin, hiç kimse sevinmesin.

Bu devlet, eli silahlı, astığı astık, kestiği kestik insanları koruyor ve kolluyor.

Onlara ev baskınları, operasyonlar yok… Hücreler, kapalı cezaevleri yok.

Onlar milli ve yerli… Onlar makbul… Onlar her dönem kazanan.

Ve geriye adalet mücadelesini yaşamı pahasına sürdürenler kalıyor.

Başka yola sapmadan, devletin gereğini yapmasını bekleyerek ömür geçirenler.

Her hafta kelepçelenen Cumartesi Anneleri.

Her hafta gelmeyecek sevdiğinin yolunu gözleyen dertli aileler.

Bir tek onlar kalıyor.

Ve onlar bir türlü makbul olamıyor.

* * *

Ama bilin ki bütün bu suçluları sokağa salmaya hakkınız yoktu.

Ve inancınıza da aykırı biçimde insanlara zarar veren kişileri sokağa salıp, adaleti yok saydınız.

Ve kapanmayacak yaraların yanına da yenilerini siz açtınız.

Unutmayın, unutmayın ki gerçekten adalet söz konusu olduğunda "Bu af değil" diyen dillerinizde söyleyebilecek iki üç mahcubiyet kelimesi kalsın…

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Uğur Mumcu'nun katilini koruyanlar ve Mehmet Ağar düğümü

Mahkeme, Ağar'ın tanık olarak dinlenilmesi talebini kabul etmedi ancak olumsuz bir karar da vermedi. Bu ihtimal hâlâ söz konusu. Ancak duruşma, Demir ile ilgili davanın zamanaşımına girme riski bulunmasına rağmen Ocak 2025'e ertelendi. 8 ay sonraya…

Katliama göre muamele: Tarihin en büyük terör saldırısı nasıl örtbas edildi?

Yargıyı tebrik etmek lazım. Onlarca sorumlunun apaçık ortada olduğu 10 Ekim Ankara Katliamı'nda bile işin merkeze ulaşmasının önüne itinayla geçildi

1000 Cumartesi

Hasan Ocak'ın, Rıdvan Karakoç'un öldürüldüğü 1995'in 27 Mayıs'ında Galatasaray Lisesi'nin önüne 20 kadın geldi. Coplanmalarına, kovulmalarına, yerlerde sürüklenmelerine rağmen bundan sonra her cumartesi oradaydılar. O günlerden bugüne 29 yıl geçti… Tam 1000 hafta…