Güya parlamentoyu güçlendirmek, öyle olmayacağını bile bile "yasama faaliyetlerini güçlü ve bağımsız kılmak" gibi yüce bir gerekçeyle başkanlık sistemine geçecek, kabineyi de dışarıdan, sektörden isimlerle dolduracaksınız.
Elbette boş duracak değiller ya, iş güç sahibi insanlar!
Bazıları, işlerini de yürütmeye devam edecek.
Serbest piyasa, kapitalizm; hür irade bunu gerektirir, Ticaret Bakanı olarak görev yapan isim tam da pandemi döneminde neyin ticaretinin yapılabileceğini elbette bilir.
Nanoksia ve Karon adında iki ayrı şirketi var ne de olsa eşinin, bunlar boş mu duracak?
"Vatan, millet adına", "tertemiz eller adına", bakanlık için dezenfektan alımı yapılırken, büyük fedakârlıkla, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan'ın kocasının başkanı olduğu, kendisinin de ortaklığının bulunduğu bu şirketler tercih edilecek.
İhale yok, rekabet yok, nasıl bir güvense artık.
Gerisi Ticaret Bakanlığı'nın açıklamasında yazıyor:
"KDV hariç 507 bin 880 liralık dezenfektan Nanoksia Biyoteknoloji firmasından ilgili mevzuatın emredici hükümleri çerçevesinde gerekli tüm ürün/fiyat araştırmaları yapılarak, piyasa fiyatlarından oldukça aşağıda, usulüne uygun bir biçimde gerçekleştirilmiştir. Direkt üretici firma yerine en iyi fiyat veren ikinci firma tarafından temini gerçekleşseydi 853 bin 600 liraya tekabül edecekti… Bakanlığımızı yıpratma amaçlı hazırlanan bu haberler gerçeği yansıtmamaktadır. Konuya ilişkin yasal haklarımız saklı kalmak kaydıyla kamuoyunun bilgisine sunulur."
Gerçeği yansıtmadığını söyledikleri, alımın miktarı, 9 milyon TL'lik alım yapıldığı iddiası.
İhale Kanunu'na göre alım yapılsa Nanoksia'nın ihaleye katılamayacak olması bir yanda dursun, birkaç gün içerisinde, birim fiyatı 100 lira olan dezenfektanın 175 liraya alındığı da ortaya çıktı.
Peki, 8,5 milyon liralık alım nasıl yapıldı?
Konuyu ısrarla takip eden CHP Milletvekili Ali Öztunç, net biçimde açıklıyor:
"Başta Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) olmak üzere, Pekcan'ın yönetiminde olduğu ya da Ticaret Bakanlığı ile bağı olan kurum ve kuruluşlar da alımları buradan yaptı. 8,5 milyon liralık alım daha böylece yapılmış oldu."
TİM'e Pekcan'a ait firmadan alım yapıldığı, belgeli, faturalı biçimde ortada. Diğer yan kuruluşlar ise sus pus halde.
Pekcan, skandalın ortaya çıkmasından sadece üç gün sonra, AKP geleneğinde olmayan bir biçimde görevinden alındı.
Pekcan görevinden alınırken, sosyal medyada hâlâ bazı eski ve iktidar yanlıları CHP'li belediyelerin bazı yakınlarına ihale verdiğine yönelik iddialarda bulunuyordu. Elbette hepsi araştırılsın, ne varsa…
CHP, önümüzdeki hafta Pekcan'ın Yüce Divan'da yargılanabilmesi için önerge vermeye hazırlanıyor. Elbette muhalefetin sayısal gücü buna yetmiyor. Vatan, millet aşkına durmadan usulsüz ihale iddialarını gündeme getirenlerin Pekcan'la ilgili imza verip vermeyeceğini göreceğiz.
* * *
Türkiye'nin son bir aylık gündemi, hepimizin aynı gemide olmadığının, artık başka gemide bulunanların saklanacak gizlenecek tarafının kalmadığının kanıtı gibi.
Lüks arabalarda içilen kokain görüntülerinden sonra mal varlığı araştırmalarının bile yapılamaması, güya özeleştiri yapılırken sözün hiç buraya gelmemesi.
"128 milyar nerede?" sorusuna bir yandan öfkeyle yanıt verilmeye çalışılırken, diğer yandan akıl almaz bir biçimde, bu soruya ilişkin ne varsa yasaklanması, yeni bir suç alanı yaratılması…
Hatay Dörtyol Belediyesi'ne hibe edilen 100 atın kaybolması… Bir yandan atların öldüğü iddia edilirken, diğer yandan atların tanesi 2 bin dolardan Suriye'ye satıldığı iddiasının ortaya atılması…
Dezenfektan alımı…
Ve son olarak 2 milyar dolar (evet iki milyar dolar) toplayarak yurtdışına kaçan kripto para Thodex'in kurucusu Faruk Fatih Özer…
1993 doğumlu, yerli ve milli nesilden, akıllı bir genç!
2017'de kurduğu şirketinde bir anda 40 kişi çalıştırmaya başlayan, tanınmış mankenlerle reklam kampanyaları yapan, önüne geleni "iltisakla" suçlayan bakanlarla fotoğraflar çektirip görüşmeler gerçekleştiren bu akıllı genç, 2019'da adını Thodex olarak değiştiren şirketinde agresif bir büyüme modeli seçti.
Bedava kripto para dağıtımından, çekilişle Porsche marka otomobil vermeye kadar türlü vaatlerle hızlı bir biçimde para topladı. Dogecoin olarak biline kripto parayı, piyasadan ucuza satışa sundu ve ne hikmetse, tam da kripto parayla ilgili yapılan yeni düzenlemeden hemen sonra yurtdışına kaçtı.
Gazeteci İsmail Saymaz'ın "Tosun Bank" adıyla hikâyesini kitaplaştırdığı, topladığı paralarla yurtdışına kaçan Çiftlikbank'ın sahibi "Tosuncuk" lakaplı Mehmet Aydın'dan bile başarılı bir genç. Aydın, piyasayı yanıltmak için göstermelik çiftlik açılışları yapmak zorunda kalıyordu. Özer'den geriye ise yalandan da olsa iki tuğla kalmamış durumda.
* * *
Gazeteci Emin Çölaşan, 1980'li yıllarda, televizyon reklamları ile adını duyurup sonra batan Banker Kastelli'den feyz alan henüz 18 yaşında bankerliğe başlayan Yalçın Doğan'ın hikâyesini anlatır, "Yalçın nereye koşuyor?" kitabında. Çölaşan, cezaevindeki Doğan'la mektuplaşarak hikâyesini kitaplaştırmıştır.
Henüz 18 yaşında, borç para ile yazıhane kuran Doğan, her gece gittiği pavyonlardaki hesabını bile ödemekten acizdir aslında. Ama dönem bankerler dönemidir. İlanlarla bir anda büyük para toplar ve diğer bankerler gibi ortadan kaybolur.
Çölaşan'ın kitap kapağı şöyledir:
"Bendeniz 18 yaşında Banker Yalçın, paracıkları bana emanettir halkın."
* * *
Kripto para merakı ise biraz daha farklı, daha çok "ya tutarsa" diyerek üç kuruşluk birikimini değer kazanacağını umdukları kripto paralara yatıran umutsuz gençlerin hikâyesi.
Ama asıl hikâye hiç değişmiyor.
Birileri yaralanıyor, aç kalıyor, yoksullukla boğuşuyor, birileri ise ne yaparsa yapsın, kimle görüşürse görüşsün, kime kefil olursa olsun yerli yerinde rahatça duruyor. O durduğu yerden de hamaset yapmaya devam ediyor.
Şimdi "FETÖ, FETÖ" diyerek önüne geleni en çok suçlayanlar da onlar, daha birkaç yıl önce bu oluşuma "Hizmet hareketi" demeyenleri terörist ilan edenler de…
Sadece daha alışmış, daha normal karşılayan bir toplum var karşılarında. Ama bu uyuşmuşluğa rağmen yaşananlar gizlenemeyecek noktada.
* * *
Şener Şen, İlyas Salman, Ayşen Gruda ve Yaprak Özdemiroğlu'nın oynadığı, Atıf Yılmaz'ın 1982 yapımı, "Dolap Beygiri" filminde, sürekli eniştesi Yakup'a inanıp sonunda cezaevine düşen Ali'nin öyküsü anlatılır. Cezaevinde bile rahat yoktur Ali'ye. Bankerliğe başlayan eniştesinin televizyondaki reklamıyla uykudan uyanır.
"Banker Yakup, banker Yakup…"
Hasan Hüseyin Korkmazgil'in, "Koçero" şiirinde anlattığı gibi…
"Gocunmayın güzel beyler, hanımlar, alınıp incinmeyin
Yeni değil bu hikâye, bu oyun eski oyun!"
Farkı, olup bitenlerin bu kadar kanıksanmasına rağmen artık darbe döneminde çekilen bu filmlerin de çekilemiyor oluşu…