02 Ocak 2025

Bahçeli’nin çağrısı ile başlayan süreçte gözler TBMM’de: Beklentiler, iddialar, planlar

İmralı’nın güvence verici adımlar atılmasının ardından Suriye ve Kandil’de ayrı ayrı değerlendirmeler yapılmasına yönelik bir çağrıda bulunabileceği iddia ediliyor. Bu adımların ve değerlendirmelerin ardından bir noktaya gelineceğini düşündüğü öne sürülüyor

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan

Türkiye’de gelişmeler akşamdan sabaha, sabahtan akşama kadardır. Yakaladığınızı düşündüğünüz anda olan bitenin eskidiğini görürsünüz.

Bir yandan durmadan eskiyen gelişmelerin fikri takibini yapmak, diğer yandan yeni gelişmelere sürekli açık olmak zorundasınız. Aksi takdirde ülkenin pratiklerini değil başkasına anlatmak, anlayabilmek bile imkânsız hale gelir.

* * *

Ama elbette diğer yandan bitmeyen bir pembe dizi gibidir. Her bölümünde ayrı bir dram, her bölümünde ayrı bir trajedi… Hepsini birden anlamak için aralıksız izlemeniz gerekir.

Ya da hiçbir bölümü izlemeden, 300 bölüm sonra aniden izlemeye başlayıp, arada binlerce olay, binlerce acı, gözyaşı, dram yaşanmasına rağmen kaçırdığınız pek de bir şey olmadığını düşünebilirsiniz.

* * *

28 Şubat 2015’e dönelim… Dolmabahçe mutabakatı adı verilen, sonradan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Ben o ismi kullanamam, kabul edemem” diyerek devre dışı bıraktığı, o dönem HDP milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder’in açıkladığı, hükümet adına Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın yorumladığı başlıklara…

Sadece 9 dakika süren açıklamada, Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’dan gelen mesajın şu olduğunu söyledi:

“Bu 30 yıllık çatışma sürecini kalıcı barışa götürürken, demokratik bir çözüme ulaşmak temel hedefimizdir. Asgari müşterekin sağlandığı ilkelerde, silahlı mücadeleyi bırakma temelinde, stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yı bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum.”

Önder, aynı açıklamada, bu sürecin gelişmesi için belirlenen “olgusal başlıkları” da şöyle sıraladı:

- Demokratik siyaset tanımı ve içeriği

- Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması

- Özgür vatandaşlığın, yasal ve demokratik güvenceleri

- Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına yönelik başlıklar

- Çözüm sürecinin sosyo-ekonomik boyutları

- Çözüm sürecinde demokrasi güvenlik ilişkisinin, kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınması

- Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri

- Kimlik kavramı, tanımı ve tanımlanmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesi

- Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması

- Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa

* * *

Ancak seçim atmosferine girilmesiyle önce “mutabakat” ifadesi unutturuldu, ardından süreç buzdolabına kaldırıldı.

7 Haziran seçiminin hemen ardından süreç resmen bitti.

O açıklamayı yapan isimlerden Önder, çözüm sürecinin ardından yıllarca cezaevinde yattı.

Akdoğan ise bir daha etkili bir göreve getirilmedi.

Başlıkların içi ise net biçimde hiç doldurulamadı. Soyut olgular olarak kaldılar.

* * *

Ankara kulislerinde bir süredir İmralı’dan yapılan açıklama konuşuluyor. DEM Partili TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder ile eski eş başkan Pervin Buldan’ın, İmralı’da Öcalan’la yaptıkları görüşmenin detayları öğrenilmeye çalışılıyor, yapılan açıklama kelime kelime analiz ediliyor.

Somut olan, DEM Parti heyetinin parlamentodaki partileri ziyaret ederek fikir alışverişinde bulunacakları ve ardından kapısı açık tutulan İmralı ile bir görüşme daha yapılacağı…

* * *

DEM Parti heyeti, siyasi partilere ne söyleyecek, onlara ne anlatacak? Yanıtı merak edilen sorulardan biri bu…

Kulislerdeki iddialar, heyetin aslında çok somut mesaj vermeyeceği, partilerin görüşlerini alacağı şeklinde.

Yapılan değerlendirmeler, başta CHP olmak üzere parlamentodaki partilerin büyük bölümünün “terörün sonlandırılması” başlığı ile özetlenen süreci yorumlamaya çalıştığı ancak TBMM’nin zemin olacağı bir müzakere masasının kurulmasına kapalı olmadığı yönünde.

İlk kez parlamentodaki partilerin büyük çoğunluğunun şeffaf ve TBMM merkezli bir sürece sıcak baktıkları değerlendirmesi yapılıyor.

Bu kapsamda DEM Partililerin gelişen süreci kendileri açısından yorumlayacakları, İmralı ile yapılan görüşmenin genel hatlarını aktaracakları ve özellikle muhalefet partilerinin sürece nasıl katkı verebilecekleri konusundaki görüş ve önerilerini alacakları belirtiliyor.

İYİ Parti dışında açıktan gelişmelere tepki gösteren, kapıyı kapatan bir partinin olmadığı değerlendiriliyor.

Yine bu kapsamda AKP ve MHP ile de görüşülerek, onların görüşlerinin de alınacağı yorumu yapılıyor.

* * *

İmralı’dan gelen mesajda, TBMM’nin çözümün en önemli zeminlerinden biri olacağı vurgusu yapılmıştı.

TBMM tek başına bir zemin olarak yorumlanmasa da “en önemli zeminlerden biri” diye nitelendirilmişti.

Buna paralel olarak partilerle görüşülecek olması hem sürecin toplumsallaştırılması hem de hukuki güvence sağlanması arayışı şeklinde yorumlanıyor.

Muhalefetin de katılacağı bir masa ve sürecin geliştirilmesinin “güvence” olarak görüldüğü değerlendiriliyor.

Buna paralel olarak süreçte rol oynayanlara hukuki güvence sağlanması, hasta tutuklu ve hükümlüler, demokratikleşme konularında yasal adımlar atılması ve son aşamada bir anayasa masası kurulması gibi beklentilerin bulunduğu yorumları yapılıyor. Elbette bunlar somut olarak ifade edilmiş değil. Ancak tüm bunların belli bir takvimde gündeme geleceği değerlendiriliyor.

Yine paralel olarak, TBMM dışındaki partiler, aktörler, STK’larla da ayrı bir zemin oluşturulmasının beklendiği, bir başka meşruiyet ve güvence alanı olarak da TBMM dışı zeminin öngörüldüğü ifade ediliyor.

* * *

Öcalan’ın aktarılan mesajlarında, “aciliyet” vurgusunun yapılması da önemli. Ancak “aciliyet” vurgusunun bölgedeki gelişmeler nedeniyle yapıldığı, birkaç görüşmenin ardından hemen çağrı yapılması anlamına gelmediği iddiaları da kulislerde konuşuluyor.

Bütün bu yönleriyle bakıldığında, inisiyatif almaya hazır olduğunu ve buna gücü bulunduğunu vurgulayan Öcalan’ın aslında eskisinden çok da farklı beklentileri olmadığı, bu aşamada geliştirilen sürecin hukuki zemine oturtulması ve toplumsallaştırılması konusunda adımlar atılmasını istediği anlaşılıyor. Bundan sonra bir sonraki aşamaya geçilebileceği mesajı veriliyor.

Zira 90’lardan bu yana benzer açıklamaları birçok defa yapan Öcalan’ın sürekli “muhatap arayışı” vurgusunda bulunması, ardından benzer beklentileri sıralaması da hafızalarda…

Ancak bu kez işin içinde Suriye faktörü de var.

Bu nedenle İmralı’nın güvence verici adımlar atılmasının ardından Suriye ve Kandil’de ayrı ayrı değerlendirmeler yapılmasına yönelik bir çağrıda bulunabileceği iddia ediliyor. Bu adımların ve değerlendirmelerin ardından bir noktaya gelineceğini düşündüğü öne sürülüyor.

Meselenin diğer yüzü: PYD silah bırakır mı?

Bu noktada, sürecin sadece İmralı odaklı geliştirildiği eleştirisinde bulunanların itiraz noktalarından biri, Suriye’de ABD tarafından eğitilip donatılan PYD’nin sadece Türkiye merkezli gelişmeleri referans alarak silah bırakmayacağı yönünde.

Bir başka itiraz noktası, Türkiye’nin sınır ötesi bir operasyonla, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bir hat oluşturma stratejisini yaşama geçirmesi halinde bir süreçten bahsedilip bahsedilemeyeceği.

Bu itiraz noktalarının haklı olup olmadığını süreç gösterecek. Ancak İmralı’dan gelen mesajlar, Suriye’de de etkinliğinin olduğu iddiasını barındırıyor… Bahçeli’nin çağrısının Suriye’yi de içermesi, Ankara’nın da Öcalan’ın etkinlik derecesini ciddi bulduğu şeklinde yorumlanıyor.

Mesajların ortaklaşması: İki tarafın dili farklı

Bahçeli, İmralı’da yapılan görüşmenin ardından, yaşananların bir çözüm süreci olmadığını vurguladı. Yaşananları “Hayırlı bir başlangıcın ivmesi” olarak yorumlamasına karşılık, koşul olmadan silah bırakılmasını, örgütün kendini tasfiye etmesini zorunluluk olarak gösteren Bahçeli, “Silahlar ya gömülecek ya da silah tutanlar gömülecektir. Yurt içinde ve yurt dışında elinde silahla gezen hiçbir caniye ve terör örgütüne müsamaha yoktur” dedi.

Bu açıklama da bu aşamada bir dil ve mesaj birliği yaratılamadığını gösterir nitelikte. Ankara’nın beklentisi oyalama, zaman kazanma yoluna gidilmeden gerekli çağrının yapılıp, adımların atılması.

Bölgede bu kadar yakıcı gelişmeler olurken geçen her dakikanın zaman kaybı olduğu düşünülüyor.

Önümüzdeki günlerde dil, mesaj ve yol konusunda bir ortaklaşma yaşanıp yaşanmayacağını, farklı partilerin, iktidar bloğunun nasıl konum alacağını da görme olanağı bulacağız. Ve sonraki İmralı ziyareti, tablonun biraz daha netleşmesini sağlayacak.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yeni süreçte istikamet Suriye’nin kuzeyi ve AKP’nin “bilmiyoruz” taktiği

İktidar, asıl olarak PYD’den gelecek tepkiyi bekliyor, dikkatler Suriye’ye çevrili. Bu noktada bir heyetin de PYD ile görüşmek üzere Suriye’ye gitmesi sürpriz olmaz. Kulislere yansıyan bilgiler, DEM Parti’nin bu konuda da bir aracı rol oynayabileceği yönünde. PYD’den beklenti, HTŞ’nin kuracağı Suriye ordusuna belli oranda katılması…

Çam ağaçları ve yılbaşı bilmeyen mahpus çocuklar

Eğitimevlerinin yapısı çocuklara daha uygun ama eğitimevine gidebilmek, davanın sonlanması, cezanın kesinleşmesi ile mümkün. Davalar öylesine uzuyor ki çocuklar 18 yaşını aşıyor ve eğitimevi görmeden, cezaevinde büyümüş oluyor. Koşullar ağır. Son 10 yılda cezaevlerinde 11 çocuk intihara sürüklenmiş…

615 bin “işkencesever”le yeni bir yıl…

Ağır işkence yöntemleriyle Diyarbakır Cezaevi’nin 12 Eylül döneminde tarihe geçen komutanı Esat Oktay Yıldıran’ın canlandırıldığı bir filmin görüntüleri ve bu tip insanlara ne kadar ihtiyaç olduğunu belirten, özlem dolu bir ileti sosyal medyada paylaşıldı; birkaç saat içerisinde 615 bin beğeni aldı… Esat Oktay Yıldıran yaşıyor elbette, binlerce kişide yaşatılıyor üstelik…

"
"