21 Eylül 2023

Ayhan Bora Kaplan ile ilgili açıklama yaptığı gazetecinin haberini bile engelleten Yargıtay üyesi, engelleyen yargı ve güç savaşları

Ankara 10. Sulh Ceza Hakimliği, kararında erişim engeline gerekçe olarak, "isminin ve fotoğrafının kullanılmasını" gerekçe gösteriyor. Bakalım, isim ve fotoğraf kullanılmadan yazılan bu yazı da engellenecek mi?

Türkiye'nin en önemli kentlerinden birinde başsavcılık yapan, başsavcı olduğu dönemde eski HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın tahliyesi yönündeki AİHM kararının uygulanmasına, raftaki bir dosyayı yeniden etkinleştirerek engel olan, bu kararın Cumhurbaşkanlığı'nda yaptığı görüşmeden hemen sonra verilmesi nedeniyle gündeme gelen Yargıtay üyesi konuğumuz.

Başsavcı olduğu günlerde evlenen, balayındaki helikopterli görüntüleri gündeme oturan ve tüm bunları ailesinin zengin olmasıyla açıklayan eski başsavcı, kısa süre sonra Yargıtay üyeliğine seçiliverdi. Yargıtay üyeliği görece olarak rahat bir makam, kolay kolay gündeme gelinmeden, yargının en tepesinde, iyi olanaklarla yaşamı sürdürmek mümkün.

Ancak eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu döneminde nedense operasyona uğramayan Ayhan Bora Kaplan hakkında, o dönem elde edilen bilgiler bir araya getirilerek yapılan organize suç örgütü operasyonundan hemen sonra Yargıtay üyesinin de ismi aniden gündeme geliverdi.

* * *

Aslında ismi durup dururken kimse gündeme getirmedi.

T24 Yazarı Tolga Şardan, adliyeye de yansıyan, bir Yargıtay üyesine villa ve araba hediye edildiği iddialarını anımsattı. Kaplan dosyasına bunların ne kadar yansıyacağını sorguladı.

Hemen ardından meslektaşımız Seyhan Avşar, bu Yargıtay üyesinin kim olacağı yazılmamış olmasına rağmen Y.K. adlı Yargıtay üyesi ile konuştu. İsmi geçmemesine rağmen bu Yargıtay üyesi yazıyı üzerine alınmış olacak ki villa ve araba aldığı iddialarını yalanladı, Ayhan Bora Kaplan operasyonunun Soylu'ya karşı yapılmış olduğunu düşündüğünü söyledi. Soylu ile Kaplan'ın ne ilgisi var, kendisi bu iddiaların neresinde bilinmez. Ancak açıklama yapma gereği duyduğuna göre bir bağlantı kurmuş kendisi…

* * *

Ne hikmetse, açıklama yaptığı için pişmanlık duymuş olacak ki Yargıtay üyesi yakından tanıdığı bir adliyeye başvuru yaptı, hakkında çıkan bütün haberlerin erişime engellenmesini istedi.

Ankara 9. Sulh Ceza Hakimliği, örneğine az rastlanır bir karar verdi bu başvuruyla ilgili olarak…

Erişime engellenmek istenen haber ve yazıların haber mahiyetinde olduğunu, basın hürriyeti kapsamında kaldığını belirtti, talebi reddetti.

Bütün erişim engeli taleplerinin neredeyse otomatik biçimde kabul edildiği Türkiye için, şaşırtıcı bir karar.

Hele ki Yargıtay üyesinin talebinin reddedildiği düşünülürse…

* * *

Ancak bu karar öfke yarattı. Hemen sıralamadaki bir üst mahkemeye itiraz edildi. Bu mahkeme, beklendiği gibi bir karar verdi:

"…talep edenin hâlâ görevde yüksek yargı mensubu olduğu, içeriklerde yer alan paylaşımların isim ve soy isim rumuzlanmadan ve fotoğraf paylaşımı yapılarak yayınlandığı, özel hayatın gizliliği gereği kişinin hedef haline getirilerek kişilik haklarına saldırı oluşturabileceği…"

26 ayrı haberin erişimi, bu karar doğrultusunda engellendi.

Komedi de burada başlıyor. Bu yazının Yargıtay üyesinin isminin ve fotoğrafının kullanılmadan yazılmasının nedeni de bu.

Ankara 10. Sulh Ceza Hakimliği, kararında erişim engeline gerekçe olarak, "isminin ve fotoğrafının kullanılmasını" gerekçe gösteriyor. Bakalım, isim ve fotoğraf kullanılmadan yazılan bu yazı da engellenecek mi?

* * *

Zira son erişim engeli kararında örneği var.

Yazarımız Tolga Şardan'ın yazısında, herhangi bir Yargıtay üyesinin ismi ya da fotoğrafı yok misal. Sadece bir Yargıtay üyesi ile ilgili olarak bu iddiaların bulunduğu yazılmış… Mahkemenin erişim engeli kararı ile yakından uzaktan ilgisi yok yazının.

Diğer bir örnek, daha vahim…

Yargıtay üyesi Y.K., önce gazeteci Avşar'a açıklama yapmış, ardından da sözlerinin yer aldığı haber için erişim engeli istemiş. Hakimlik, bunu da haklı bulmuş.

Onlarca site bu haberden alıntı yapmış, Yargıtay üyesinin açıklamasını haberleştirmiş. Bu haberler de engellenmiş.

Bütünüyle komedi…

* * *

Yargı kulislerinde ise ilk erişim engeli talebinin reddedilmesine özellikle işaret ediliyor. Bu durum, işlerin belli kişiler açısından beklendiği gibi gitmediğine kanıt olarak gösteriliyor. Ayhan Bora Kaplan dosyasını merak eden, dosya ile ilgili görüşünü bildirmek isteyen yargı mensubu sayısının çok fazla olduğu bilgileri de geliyor. Bu merak neden, anlamak zor!

Ancak eskiden olduğu gibi Ankara Adliyesi'nde her istenilen hemen olmayabiliyor. Bu çekişmenin galibinin kim olacağını da göreceğiz.

Bu yazı için erişim engeli kararı alınıp alınmayacağını da…

Ve elbette Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun artık bu komik erişim engeli kararları konusunda, Kaplan dosyasına duyulan ilgi konusunda harekete geçip geçmeyeceğini de göreceğiz.

* * *

CHP'den sızanlar ve kritik 26 Eylül

CHP'de ilçe ve il kongreleri devam ediyor. Bayılanlar, birbirinin üzerine yürüyenler, yapılmayan kongreler, yaptırılmayan toplantılar… Türkiye için değişim isteyen ana muhalefet partisinde parti içi değişim nedense çok zor.

26 Eylül'de tüm bunların konuşulacağı kritik bir Parti Meclisi toplantısı yapılacak. İki önemli gündem maddesi olduğu kulislere yansıyor. Birincisi partinin olağanüstü kurultayının 5 Kasım'da yapılması, ikincisi Burcu Köksal'ın grup başkanvekilliğinin düşürülmesi yönündeki talepler.

Köksal ile ilgili talebin gerekçesi de Afyon Merkez İlçe Kongresi'nde yaşananlar. Köksal'ın CHP Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı ve CHP Kastamonu İl Başkanı Hikmet Erbilgin ile tartıştığı kongreye dayanıyor. Köksal'ın, kongrede desteklediği grubun divan başkanlığı seçimini kaybetmesi üzerine eşi, şoförü, danışmanı ve eşinin erkek kardeşleri ile salona geldiği ve tartışma başlattığına yönelik iddialar ve görüntüler süreci buraya taşıdı. Baltacı'ya "hırsızlar" diye bağıran Köksal, daha sonra bu konuyla ilgili bir açıklama yapmadı.

Bazı PM üyeleri bu nedenlerle Köksal'ın başkanvekilliğinin düşürülmesini ve aynı zamanda disipline sevk edilmesini istiyor.

Kılıçdaroğlu ise muhtemel ki PM'de bu görüntülere son verilmesine yönelik görüşlerini iletecek. Parti Meclisi toplantısının ardından en önemli kongrelerden biri olan İstanbul Kongresi'nin yapılacak olması da bunun ana gerekçesi. 8 Ekim'deki İstanbul kongresi, değişimciler açısından da büyük önem taşıyor.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Görevlerin “kusursuz” yapıldığı, “uzman ellerin” yaralılara gaz sıktığı katliam

10. İdari Dava Dairesi’nin verdiği karara göre, 10 Ekim katliamında ölenlerden Seyhan Yaylagül’ün yakınlarına toplam 900 bin manevi tazminata hükmedilmesi yanlıştı. İstinaf, toplam 32 bin lira maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Manevi tazminatın da “zenginleşmeye yol açamayacağı” gerekçesiyle toplam 130 bin TL olabileceğini belirtti. Danıştay 10. Daire, İstinaf Mahkemesi'nin kararını virgülüne dokunmadan onadı

“İnsan insan derler idi…”

İnsan olmanın bir tanımı yapılacaksa ya da bir başka insan için çabalamaksa biraz da insan olmak, o tanımın içine kenar süsleriyle olabildiğince süslenerek konulmalıdır Hüsnü Öndül’ün ismi şimdi…

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

"
"