23 Mayıs 2024

Ayhan Bora Kaplan dosyasından “taşanlar” ve yalanlar

Bu dosya belki de sil baştan yeniden ele alınmalı ve eksiksiz konuyla ilgili bütün taraflar dinlenmeli. Belli ki birileri savaşıyor. Belli ki soruşturma, bağımsız ve güçlü bir dosya olarak ele alınmamış…

 

Ayhan Bora Kaplan (solda) ve gizli tanık Serdar Sertçelik

Organize suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla yargılanan Ayhan Bora Kaplan’ın duruşmaları Ankara’da devam ediyor.

Mahkeme Başkanı’na bir değil iki kez “Bir tanem” diye yanıt veren Kaplan, özellikle “devlet büyüklerine” laf söylenmesi konusunda çok hassas.

Cinayet iddiaları konusunda ise “Biz yapsak böyle mi yaparız” diyecek kadar özgüvenli.

İçişleri Bakanlığı müfettişleri, Kaplan soruşturmasını yürüten polisler hakkındaki raporlarını tamamlayıp savcılığa verdiler.

Israrla, Kaplan soruşturması sırasında, “darbe” girişiminde bulunduğunu iddia edenlerin, bunu neye dayanarak söyledikleri de bu rapor sayesinde anlaşılabilecek. Savcılığın, bu iddiayı çok yönlü soruşturması gerekiyor.

Bununla birlikte, iddialar doğruysa, tutuklanan polislerin nasıl olup da böyle önemli bir soruşturmada bu kadar pervasızca hareket edebildikleri, bu gücü nereden buldukları da ayrı bir muamma. 

Memleketin en önemli soruşturması yürütülürken, gizli tanığın kaçırılmasına aracılık edilmesi, gizli tanığın kayıt alabileceği konuşmalar yapılması, hepsi garip.

***

Bir de bunu fırsat bilenler var. Neden yaptıkları açık.

Ayhan Bora Kaplan’ın havaalanından yurtdışına kaçmak isterken yakalandığını Türkiye’ye T24 duyurdu.

Kaplan, önceki gün duruşmada, “Ben gözaltına alınınca T24 diye bir kanal var onu çağırmışlar kim çağırdı bunları. Bunlar hükümete muhalif bir kanal. Çağırsana Anadolu Ajansı’nı, çağırsana İhlas Haber Ajansı’nı…” sözleriyle ders vermeye kalktı.

Gariptir, aynı yalan ifadeleri bazı gazeteciler de günler öncesinde kullanmıştı.

Kaplan yakalandığı sırada herhangi bir gazeteci orada yoktu. Bunu teyit etmek için havaalanı kameralarına bakmak yeterli.

Olsaydı da suç değil, gazetecilik yapmış olurlardı. Keşke böyle bir olanak olsaydı.

Her gün kozmik bilgi açıklamakla övünen, ilişkileri gazetecilik ilişkisi dışına taşacak kadar garip insanlar hem bu yalanı söylüyor hem de habercilik nasıl yapılır bilmediklerinden olacak gazetecilik faaliyetlerini suç gibi göstermeye çalışıyor.

Emniyet, yargı gibi haberin gizlendiği, haber verme odaklı çalışmayan kurumlarda muhabirler, bin bir yolla haber almaya çalışır.

Ancak bunu yaparken çıkar ilişkisine girmek, belli bir tarafta bir çıkar için hareket etmek gibi bir yola sapamazlar. Saptıkları anda gazetecilik sınırları dışına da çıkmış olurlar.

Hayatı bu sınırın dışında geçmiş insanlar, sadece söylenenleri yazar elbette. Ağız birliği yapmaları da bunu gösteriyor. Aslolan, önüne gelen, haber niteliği taşıyan her bilgiyi haberleştirmektir. Darbe iddiasını da soruşturmanın sulandırılmasını da suç örgütünün eylem ve bağlantılarını da yazabilmek… Bunu yapamayan ve yapamayacak olanların sözleri çok da anlamlı değil.  

***

Kaplan’ın duruşmada söyledikleri önemli. Misal, başsavcı diye söz ettiği başsavcı vekili ile ilgili sözleri:

“Bana bir kumpas yaptılar. Ben kaçsam havalimanından mı kaçarım, bu kadar geri zekâlı mıyım? Başsavcıyı ikna edememişler ardından Murat Çelik (tutuklanan polis müdürü) ‘Ben sana müşteki bulayım’ dedi. Böyle hukuk olur mu? Devlet büyüklerinin ismini vermemi istediler. Ama vermedim. Ben öyle namussuz değilim. Bu 3-5 tane emniyet müdürü tamamen şov yapmak, isimlerinin duyulması için yaptı bunları.”

Kaplan’ın polislerle ilgili iddiaları araştırılmalı. Kimi sordular, neden sordular? Ancak Kaplan ile ilgili soruşturmaya onay vermeyen başsavcı vekili kim ve neden böyle hareket etti, bu da bir soru… Zira iddianameden görüyoruz ki Kaplan hakkında bugün konuşulan onlarca suçlama aslında daha önce soruşturma konusu olmuş. Ancak bu dosyalar bekletilmiş veya işleme konulmamış. Böyle bir ortamda kim, neden soruşturma açılmasını istemez, bugüne kadar bunu kim engelledi, bu da araştırılmalı.

***

Kaplan, ifadesinde, “Mülakat odasında dövüyorsunuz insanları, sonra ifade verdirtiyorsunuz” dedi.

İşkence iddiası da mutlaka soruşturulması gereken bir iddia. Ve bir de dikkate alınması gerekli bir ifadesi daha var:

“Bu dosyanın en baştan yapılması lazım. Herkes yeniden ifade vermeli ve adaletli yargılama yapılmalı.”

Belki de en doğru sözü bu.

Bu dosya belki de sil baştan yeniden ele alınmalı ve eksiksiz konuyla ilgili bütün taraflar dinlenmeli. Sadece ortaya atılan iddialar yönünden değil… Bugüne kadar soruşturulmayan iddialar da bu soruşturmaya dahil edilmeli.

Belli ki birileri savaşıyor. Belli ki soruşturma, bağımsız ve güçlü bir dosya olarak ele alınmamış… Belli ki göz ardı edilenler ya da sulandırılan yöntemler söz konusu… Hepsi birden ele alınmadan bir sonuç elde etmek mümkün değil…

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Görevlerin “kusursuz” yapıldığı, “uzman ellerin” yaralılara gaz sıktığı katliam

10. İdari Dava Dairesi’nin verdiği karara göre, 10 Ekim katliamında ölenlerden Seyhan Yaylagül’ün yakınlarına toplam 900 bin manevi tazminata hükmedilmesi yanlıştı. İstinaf, toplam 32 bin lira maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Manevi tazminatın da “zenginleşmeye yol açamayacağı” gerekçesiyle toplam 130 bin TL olabileceğini belirtti. Danıştay 10. Daire, İstinaf Mahkemesi'nin kararını virgülüne dokunmadan onadı

“İnsan insan derler idi…”

İnsan olmanın bir tanımı yapılacaksa ya da bir başka insan için çabalamaksa biraz da insan olmak, o tanımın içine kenar süsleriyle olabildiğince süslenerek konulmalıdır Hüsnü Öndül’ün ismi şimdi…

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

"
"