03 Mayıs 2020

Kullan-at kültürünün mucidi kim?

İlk insanlardan bugüne dünyadaki rollerimizin başında tüketici olmamız geliyor.

Yaşamımızı sürdürebilmemiz için her canlı gibi bizim de hava, su, besin gibi yaşamsal ihtiyaçlarımızı karşılamamız şart. Yine giyinme ve barınma ihtiyacımız da tüketici rolümüzün en temelinde yer alıyor. Zaman içerisinde insanlık olarak bilgimiz ve yeteneklerimiz arttıkça farklı ürünlere erişimimizle beraber tüketici rolümüz de hızla gelişti. Bugün geldiğimiz noktada ise istisnasız her şeyin tüketim üzerine kurulduğu bir ekonomik sistemimiz var. Hepimiz de tüketim toplumunun birer parçası olduk.

Bu durum sık sık dile getirilip eleştirilse de her yönüyle kötü olduğunu iddia edemeyiz. Günümüzde 100 yıl öncesine göre insanların önemli bir bölümü çok daha çeşitli ve yeterli beslenme imkanına sahip. Birçok işimizi alet-edavat ve makineler sayesinde çok daha kolay halledebiliyoruz. Farklı koşullarda kullanılmak üzere daha çok sayıda kıyafete sahibiz. Mesafelerin kısalmasını, seyahatlerin çoğalmasını da yine bu kapsamda değerlendirebiliriz.

Ancak tüketimimizin adeta kontrol dışı bir şekilde artmasının çok ciddi sonuçları da oldu. Artık yaşamımızı tehdit eder boyuta gelen küresel ısınma ve çevre kirliliğiyle, daha fazla tüketebilmek için hayatı ıskalayan kitlelerin yaşadığı problemler bu sonuçlardan birkaçı.

Tüketici rolümüzün en zararlı boyutlarından biri hiç şüphesiz kullan-at kültürü. İşte bu yazıda kullan-at kültürünün gelişimine ve fikir babalarına değinmeye çalışacağız.

Kısa ömürlü ürünlerin çok sayıda kullanılıp çöpe dönüştürülmesi olarak tanımlayabileceğimiz kullan-at kültürü bugün en yüklü tüketim kalemlerinden biri. Dolayısıyla çevre sorunlarımızın da baş sorumlularından. Kullan-at ürün dendiğinde ilk anda aklımıza plastik bardak, tabak gibi ürünler geliyor. Özellikle son 10-20 senede tüketimleri katlanan bu ürünler saat mertebesindeki kullanım sürelerine karşın doğada yüzyıllarca çözülmeden kalabilecek yapıdalar. Aynı çok sık kullandığımız plastik şu şişeleri ve poşetler gibi. Bir diğer kısa ömürlü ürün ise çoğu zaman sadece elimizdeki temiz suyu uzaklaştırmak için kullandığımız kağıt havlular. Bu ürünler görece kısa zamanda yok olsa da yoğun kimyasal kullanımı ile üretilmeleri nedeniyle çevre açısından oldukça sakıncalı.

Kullan-at kültürü sadece bu tarz ürünlerle de sınırlı değil. Artık dayanıklı tüketim ürünleri bile çok daha kısa ömürlü olarak üretiliyor. Eskiden 30 sene sorunsuz kullanılan çamaşır makinası, buzdolabı gibi ürünler bugün 10 yılda miadını dolduruyor. Cep telefonu gibi pahalı ürünler bile 'modası geçti' bahanesiyle sık sık değiştiriliyor. Keza ev eşyaları da.

Şüphesiz bu denli yüksek tüketim bir anda ortaya çıkmadı. Orta yaşlıların hatırlayacağı üzere yakın zamana kadar kağıt havlı, plastik bardak tabak gibi ürünler olmadan da hayat rahatlıkla devam ediyordu. Dayanıklı tüketim ürünleri ömürlük satın alınırdı. Kıyafetlere yama yapılır, eşyaların üzerine titrenirdi. O durumdan bugünkü duruma geçişin temelinde üretim verimliliğinin artışı yatar. James Watt'ın buhar makinasını keşfiyle başlayan bu dönemde insanlığın üretim kapasitesi eskiye kıyasla çok daha hızlı artmaya başlamıştır. Bu süreçte kullan at kültürünün ortaya çıkışını Nasıl Bir Gelecek? Kitabından alıntılayalım:

"Kullan at kültürü 1920'li yıllarda bilinçli olarak yaygınlaştırılmış ve ABD halkından başlayarak tüm dünyaya hâkim olması sağlanmıştır. Bu kültürün oluşturulmasına ABD İç Savaşı'nın 1865 yılında sona ermesinin ardından çiftlikler ve fabrikalarda oluşan üretim artışının yarattığı arz fazlası yol açmıştır. Bu arz fazlası, üretimin nüfustan dört kat daha hızlı artmasıyla oluşmuş ve 1920'li yıllara gelindiğinde ABD'nin en büyük problemlerinden biri haline gelmişti. Sorunun çözümü için ilk öneri insanların daha az çalışmaları, daha az üretmeleri ve boş zamanlarının tadını çıkarmalarıydı.

"A. Dahlberg ve W.K. Kellogg gibi ekonomistlerin desteklediği bu modele göre insanlar ekonomist J.M. Keynes'in deyimiyle sefa çağında yaşamaya başlayacaklardı. İleride ABD başkanı olacak Herbert C. Hoover gibi politikacılar ile General Motors CEO'su Alfred Sloan gibi sanayicilerse alternatif çözümden yanaydı: daha fazla tüketmek. Bu modele göre tüketimin artırılması insanların daha müreffeh yaşamasına, üreticilerin daha zengin olmasına, hükümetlerin de daha fazla vergi toplamasına yol açacaktı. Çelişkili görünse de yan etkileri göz ardı edildiğinde daha fazla tüketim ve harcama gerçekten de toplumun ciddi bir bölümü için daha yüksek maddi standartlar demektir. İlk fikrin uygulanması görece basitti. Çalışma sürelerinin kısalması bile başlı başına üretimin azalması sonucunu doğururdu. İkinci çözümün hayata geçirilebilmesi içinse toplumun bin bir emekle elde ettiği eşyalarını koruyup kollama zihniyetinin değiştirilmesi ve dayanıklı ürünlerin kullan at şeklinde sunulması gerekliydi. Bu süreçte başarının mimarı reklamcılar oldu. Ürünlerin verimliliğinin yanına güzelliklerinin de önemli olduğu algısını yerleştirmekte zorlanmadılar. Güzellik algısının da sık sık değiştirilebilmesi sayesinde vatandaşlar bilerek ve isteyerek birer tüketim canavarına dönüştürüldü."

1920'lerde ABD'de muhtemelen sonuçları çok da kestirilemeden verilen bu karar dünyamızın baş etmekte zorlandığımız sorunlarının da temelini oluşturuyor diyebiliriz.

Dünyamızın içinde bulunduğu zor koşullara karşın özellikle son yıllarda ortaya çıkmaya başlayan olumlu yönelimler de yok değil. Ülkemizde 2019 yılı başında yürürlüğe giren plastik poşetlerin satılması uygulaması bunun en somut örneği. Plastik poşet tüketiminin azaltılmasında kayda değer bir başarı sağlayan bu uygulamada tüketicilerin alternatif çözümleri hızla benimsediği görülüyor. Elbette yasak ya da vergiye dayalı dayatmacı çözümler bilinçli tüketimin getireceği avantajları tam sağlamasa da çevresel faydaları ve bu bilincin kazanılmasında oynayabilecekleri rol açısından çok değerli.

Avrupa Parlamentosu'nun aldığı 2021 yılı itibariyle tek kullanımlık plastik çatal, bıçak, poşet, kulak pamuğu, plastik yiyecek ve içecek kutularıyla pipetler gibi pek çok ürünün yasaklanması ve plastik şişelerin de 2029 yılına kadar %90 oranında geri dönüştürülmesi kararları bir diğer olumlu gelişme. Her ne kadar Avrupa'nın çevre sorunlarına katkısı Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelere kıyasla sınırlı olsa da bu karar ilk olması bakımından çok önemli.

Bu olumlu yönelimlerin diğer ülkelere de yayılarak sürmesi ve kullan-at kültürünün toplumlardaki bilinçlenme ile zayıflaması çevresel sorunlarla baş edebilmemizin en önemli adımlarından biri olacak. Umarım çok geç olmadan başarabiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları

ABD teknoloji şirketlerinde tarihi ralli devam ediyor: Balon mu, fırsat mı?

Yoksa fiyat biçilen şirketler değil de özgürlüğümüz ve insanlığımız mı?

Sınırda karbon düzenleme mekanizmasının artıları ve eksileri

Karbon salınımı üretim esnasında yaşanıyor olsa da tüm sorumluluğu üreticilere yıkmak doğru mu?

Yeni bir zihniyet

Başarının sahip olunan maddiyatla ölçüldüğü bir zihniyetten topluma katkıyla ölçüldüğü bir zihniyete geçiş, insanların içinde bulunduğu kötü koşulların ortadan kalkmasına büyük fayda sağlayacağı gibi çevresel sorunların da önünün alınmasında kritik öneme sahip