Son 3 aydır gündemimizin en önemli maddesi “erken seçim” iken, bu hafta bir olay, en sert kalpli insanlar dahil herkesi “şok” etti. 3,5 yaşındaki bir çocuğun yüzüne asit atıldı. Bir kaç gün sonra, saldırıyı gerçekleştiren kişinin çocuğun akrabası olduğu ve planlı bir olay olduğu ortaya çıktı. Ama daha ilginci Intel Pazarlama Müdürü olduğunu anlaşılmasıydı.
Zavallı çocuğun annesi, daha önce yaşanan bir olayda, bu enişteyle gidilen bir tatilde çocuğunun kolunun yandığını hatırlaması da başka bir durum. Yani bu kişinin ilk eylemi bile olmayabilirmiş.
Olayın bizi şaşırtan bir yönü ise, bu kişinin “Intel” firmasının Türkiye Pazarlama Müdürü olmasıydı. Dahası, yeni değil tam 10 yıldır Intel Türkiye’de çalışıyordu. Öncesinde de bir yandan Bilgi Üniversitesinde MBA yaparken, bir yandan da Grey Türkiye’de P&G markalarından sorumlu olduğu görülüyor.
Yüzüne asit atılan zavallı çocuğun 1 gözü kör, diğeri az görür hale gelirken, yüzünde de muhtemelen iz kalmış olacak diye öğreniyoruz. Ruhunda bırakacağı izi bilemiyoruz bile. Böylesine berbat bir olayı gerçekleştiren enişte ise neden olarak “kıskançlıktan” bahsediyor. Kendi çocuğunun daha az ilgi gördüğünü ve bundan rahatsız olduğunu söylüyor.
İşte bu noktada, herkesin tartışmaya başladığı konu, “bu adam bu haliyle, dünya devi bir şirketin pazarlama müdürlüğünü nasıl sürdürüyordu?” ya da daha genel bir ifade yani “bu adam hayatın içinde ne şekilde yer alıyordu?” ya da "bir tuhaflık mı var?" ve "kimse bunu daha önce farketmemiş mi?" gibi sorular[1].
Bu sorulardan sonraki soru ise şu; “acaba bu kişi ruhsal bir rahatsızlığa mı sahipti?”. Tabi bunu bilemiyoruz. Uzman birileri anlayabilir bunu. İş arkadaşları ya da şirketin İnsan Kaynakları anlayabilirler miydi? Onu da bilemiyoruz ama yine de konuya yakından bakalım.
Günlük hayatımızda karşılaştığımız kişilerden bazıları ruhsal hastalığa sahip olabilir mi?
Bu olay, tabi ki, hepimize “günlük hayatımızda karşılaştığımız insanlar arasında ruhsal sorunları olanlar mı var?” sorusunu kuvvetle sorduruyor.
Şakayla karışık ya da değil, zaman zaman bazı kişiler için “manyak ya bu” denilmesi alışıla geldiktir. Ama ruhsal rahatsızlıklar sanıldığından çok daha fazla; ABD [2] ya da Avustralya [3] rakamlarına göre, nüfusun yüzde 45’inin çeşitli düzeylerde ruhsal rahatsızlığı bulunuyormuş (depresyon ve uyuşturucu, şeker hastalığı vs'den kaynaklanan rahatsızlıklar dahil).
Eğer uyuşturucunun ya da şeker gibi hastalıkların tetiklediği ruhsal rahatsızlıklar hariç rakamlara bakılırsa, ABD istatistiği 2013'de yüzde 18,5. Yani ABD'de karşınıza çıkan her 100 kişiden 19’u herhangi bir düzeyde ruhsal rahatsızlık taşıyor.
Türkiye için ise, 2011’de Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan “2011-2023 Ulusal Eylem Planı”na bakarsak, benzer bir rakam görüyoruz. Planda sunulan ve 2 araştırmadan alındığı kaydedilen rakamlardan birisinde yüzde 18, diğerinde yüzde 19 görülüyor[4].
Bu bilgiler bize, dünyada yuvarlak bir rakam olarak 5 kişiden 1 tanesinin ruhsal hastalık yaşadığını, ayrıca her 2 kişiden birinde ise, depresyon, stress, uyuşturucu vsden kaynaklanan dahil çeşitli rahatsızlıklar olduğunu gösteriyor.
Bu ifadeyi biraz detaylandırmak için, "Ruhsal hastalıkların neler olduğunu" bakalım; ABD’den Ulusal Ruhsal Hastalıklar Enstitüsünün (NIMH) [5] verdiği çeşitli ruhsal hastalıklar/rahatsızlıklar için rakamlar şu şekilde;
- Tüm ruhsal rahatsızlıklar için verilen rakam (uyuşturucu, şeker benzeri hastalıklardan kaynaklanan, depresyon, stress gibi rahatsızlıklar dahil) % 45.
- Ruhsal hastalık olarak bakarsak, (şizofreni benzeri) bu tür rahatsızlıkları taşıyan sayısı % 18,5.
-Bunlardan ağır ruhsal rahatsızlık yaşayanların oranı tüm nüfusun % 4,5’u.
- Hayatının bir bölümünde endişe yaşayan kişi sayısı % 18,1 ve bunların % 22,8’I ağır endişe yaşıyormuş
- Panik atak yaşayanlar % 4,7. Bunların % 44,8’I ağır panik atak yaşıyormuş.
- Travma sonrası stress sıkıntısı yaşayanlar % 6,8 ve ağır sıkıntı yaşayanlar bu rakamın % 49,9’u. (dipnot 3'deki linke bakarsanız, çeşitli diğer ruhsal rahatsızlığa dair istatistikleri görebilirsiniz.)
Ancak iyi bir not sanılanın aksine, ruhsal rahatsızlık taşıyan kişilerin büyük çoğunluğunun şiddete meyilli olmadığı raporlanıyor. Ama bu ifade "şiddete meyilli olanlar hiç yok" anlamını da taşımıyor. Bu Rahatsızlıkları Neler Yaratıyor? Bu rahatsızlıkları yaratan nedenleri uzmanları bilir, anlar ama etrafımızda toplum düzeyinde, gerginlik yaratan çok fazla konu var. Bir kaç tanesini saymadan geçemeyeceğiz;
- Son yıllarda zirveye ulaşan "Siyasal Gerginlik"
- Özgürlükle ilgili sınırlamalar (internet, basın vs)
- "Trafik Yoğunluğu"nun yarattığı günlük gerginlik
- 30-40 yıldır çocuklarımıza, çocukluklarını unutturan ve onları "içerik" yerine "a şıkkı, d şıkkı" olayına kilitleyen "test gerginliği"
- Daha genel bakarsak, ilkokuldan başlayarak "Öğretmek" yerine "Yarışma Düzeni" üzerine kurulmuş "eğitim sistemsizliği" (ki bu kişinin Linkedin ve Twitter profillerine bakarsanız, üniversite birincisi olduğunu yazmış)
- Büyük firmalarda yaşanan "başarısızlık gerginliği" ve alınan ilaçlar
- "İçi seni yakar, dışı beni" türünden bir durum olarak çok uluslu firmalarda çalışmak (oralarda daha yüksek gerginlikle yaşanan yarışma ve bazıları için "kota doldurma gerginliği")
Sorunları arttırmak mümkün tabi ama bu kadarını sayalım ve soralım "Bu gerginlikleri azaltmak için toplumca çalışmamızın, fikir üretmemizin sırası gelmedi mi?"
[1] Ekşi Sözlük
[2] Data on behavioral health in the United States
[3] Facts & figures
[4] Any Mental Illness (AMI) Among Adults
[5] T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI ULUSAL RUH SAĞLIĞI EYLEM PLANI (2011-2023)