06 Şubat 2019
Ülkemizde, neredeyse 40 yıldır (Özal’dan beri) “İhracatımız düşük kalıyor, hep düşük fiyatlı şeyler satıyoruz, yüksek teknoloji üretimi yaparak, satmalıyız” diye konuşuluyor. Ama bu acaba gerçek mi, yoksa boş bir konuşma mı?
Bunu anlaşmanın bir yolu; örneklemek. Elimizde böyle bir yüksek teknoloji ürünü var. 4G baz istasyonu olan ULAK.
Yerli tasarım ve yerli üretim. Yani motoru Amerikan, lisansı İtalyan olup “yerli üretim” olduğu iddia edilenlerden değil. 2010’dan bu yana geliştirildi. Ekosistem yaratma kapasitesi var. Dünyada kendi alanındaki 4-5 üründen birisi ve iş hacmi çok milyon dolarlar ve hatta çok milyar dolarlar düzeyinde.
Onun hikâyesini çok bilmiyorsunuz; hepimizin kullandığı cep telefonlarının en temel yapısı olduğu halde, ancak konunun içindekilerin bildiği bir konu ve basında da tam olarak yer almadı.
ULAK’ın 8-9 yıllık hikâyesine baktığımda, birilerinin amacının hiç de “üzüm yemek olmadığı”nı düşündürüyor bana. Gerçi başta BTK olmak üzere devlet yetkilileri güya konuya uzak değiller ama yaptıkları ile sözleri aynı değil. Ne demiş Ziya Paşa “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.”
Mesela BTK’nın orada, burada yaptığı “5G Yol Planı” adlı sunumda, “Peki ULAK ne durumda, ULAK’ın ülkede yayıldığını görmeden sizin bu 5G planlarınıza nasıl inanalım?” dediğimde, BTK yetkilisi “birbiriyle ne alakası var” diye cevapladı. Anlaşılan BTK 4G ile 5G’yi birbirinden ilgisiz görüyor.
Bu yazıda, işte hakkında 5 yıldır hakkında her fırsatta soru sorduğum ve gelişmesini yakından izlediğim ULAK’ın son durumunu anlatacağım. Bu ülkemiz açısından kaçırılmakta olan bir fırsat mıdır? Kararı okuyucular olarak siz verin…
Cep telefonlarının bir adı da “hücresel (cell)” telefonlardır. Her ihtimale karşı bilmeyenler için söyleyelim; çünkü, bu telefonların çalışması için arazi “cell”lere yani “hücre”lere bölünür. Her hücrede de bir anten yani “baz (base) istasyonu” olur.
Cep telefonlarının birbiriyle havadan haberleşmesini sağlayan “baz istasyonları” uzun zamandır hayatımızda var. Bir dönem bilgisizce şehirlerin dışına itilmeye çalışılan baz istasyonları olmazsa, cep telefonu da olmaz [1].
Cep telefonu teknolojisindeki “G”ler (Nesil’in İngilizcesi olan Generation kelimesinin baş harfi) büyüdükçe, hücreler küçüldü ve dolayısıyla baz istasyonu sayısı da arttı. Şimdilerde 4G için sadece sahaya konulanlar değil, evinize koyacağınız baz istasyonu da var. 5G’de —yani IoT denilen mesela uzaktan programlanabilen çamaşır makinası, buzdolabı, otonom arabalar vs gibi araçların kullanımı arttıkça— ev tipi baz istasyonlarını daha fazla görüyor olacağız.
İşte böyle bir baz istasyonu olan 4G LTE Advance baz istasyonu için ilk adımı, İTÜ Teknokent’te yer alan Argela firması attı. Türk Telekom’un altındaki şirketlerden birisi olan Argela o zamanlar “FemtoCell” denilen teknolojiyle ilgili çalışmalarına 2010’larda başladı. Biz de konuyla ilgili ilk yazımızı 2011 yılında yazmışız [2]. Argela o dönemde bu konuda ARGE yapan dünyadaki 4 şirketten birisiydi.
ARGE işi kolay değil biliyorsunuz. Yani belirsiz bir süre, araştırma ve geliştirme yapmak için para yatırırsınız ama karşılığını alıp, alamayacağınız ya da alacaksanız ne zaman alacağınız bilinmez.
Dolayısıyla geliştirme sırasında ARGELA’ya para lazımdı. Bu konuda başvuruda bulunduğu Ulaştırma Bakanlığı (ki o dönem Binali Yıldırım bakandı) bu firmanın yanına Aselsan ve Netaş’ı da takarak üçlü bir yapı oluşturdu.
Daha doğrusu ARGELA geliştirdiği fikri (fikri haklar) onlara verdi ve kendisi 5G konusunda ARGE yapacak şekilde yola devam etti. Bugün 5G konusundaki çalışmalarını İspanyol Telekom devi Telefonica vb kullanıyor, test ediyor [3].
Netaş ve Aselsan, FemtoCell teknolojisini taşıyan bu ürünü —tam da yaptığı işe yaraşır şekilde— “ULAK” ismiyle markaladı ve geliştirmeye o noktadan sonra devam ettiler. 60 milyon TL ARGE desteği verilen 2 firmanın çalışmaları daha sonra Aselsan altında, “Ulak Haberleşme A.Ş.” adı verilen ve hem üretimi, hem pazarlaması için uğraşan bir şirkete aktarıldı. Bugün bu şirkette 70 kişi çalışıyor. Kullanıcı cihazı (elimizdeki cep telefonu) hariç telekom altyapılarındaki her konuyla ilgileniyorlar.
ULAK ülkemizin “tasarruf etmesi + para kazanması” ve de “siber güvenlik" anlamına gelen bir teknolojik ürün. Dediğimiz gibi yerli tasarımdır ve yine yerli firmalar tarafından yapılmıştır. ULAK A.Ş. Genel Müdürü Metin Balcı bir konferans sırasında bu ürünün imalatı ve kurulumu aşamasında ekosistemde 100 kadar yerli firmanın yer aldığını kaydetti [4].
Bugüne kadar ülkemiz operatörleri 1G, 2G, 3G ya da 4G konusunda baz istasyonlarını hep yurt dışından ithal etti. Bu konuda dünyada ürünü olan firma sayısı dediğimiz gibi dört ya da beş. Mesela son dönemde ABD’de tutuklanan CFO ile gündeme gelen Huawei, bunlardan birisi.
Fikir vermek için söyleyelim; 2G+3G’de sadece tek operatör 20-30 bin baz istasyonu aldı. Toplamda pazara 60-70 bin tane baz istasyonu girdi. Bunların teknolojik tarafı dışında, aküsü, inşaatı, kabloları, yangın dedektörleri vsvs maliyeti de epeyce yüklü.
BTK raporlarına göre; 2012-2017 arası telekom operatörleri altyapı için tam 48 milyar TL yatırım yapmışlar... Bu paranın tamamına yakını yurtdışına giden paradır. Bu yatırımlar yapılmasa olur mu derseniz de, şunu soralım; haberleşme olmazsa, olur mu?
Haberleşme sadece özel hayat için değil, günümüzde eğitimden, ticarete, sağlıktan, güvenliğe kadar, her alanda kullanılan en önemli teknolojilerden birisi. Daha doğrusu tüm sektörlerin altyapısıdır. Yani mesela para kazanmak için ihracat yapacaksınız, üretim yapacaksınız bunu iletişim olmadan nasıl yaparsınız?
ULAK’ın anlamını daha iyi tartabilmeniz için belirtelim; 2016 yılında ihalesi yapılan 4G konusunda 3 operatör tarafından yapılacak toplam network + baz istasyonu yatırımı, 4G networkünün kullanılabileceği 15-20 yıl içinde 10-15 milyar dolar düzeyini bulabilecek. Bunun 5-6 milyar doları bugüne dek yapıldı. Gerisi önümüzdeki yıllarda yapılıyor olacak.
Yine Metin Balcı’nın konferansta söylediklerine bakarsak, daha alçak gönüllü bir tahmin yapmış ve “eğer Ulak belli oranda kullanılırsa en az 750 milyon dolar tasarruf yapabiliriz” demiş [4].
Tabi bu rakamlara 2020 sonrası dünyaya yayılması beklenen 5G yatırımları dahil değil. 5G’den bahsetmemizin nedeni, 4G ile elde edilecek olan teknolojik bilgi birikiminin, 5G’de de kullanılacağının altını çizmek. Oradaki parasal hacim konusunda şimdilik bir yorum yapmıyoruz.
Ama olayın bir yönü daha var; o da bu ürünün sadece kendi ülkemizde kullanım ve tasarruf için değil, yanı sıra para kazanmak yani ihracat yapmak için de bir fırsat olduğu şeklinde.
Dediğimiz gibi bu ürün, dünyada 4-5 firma tarafından üretiliyor. Yani pazarda yeri var. Türkiye bunu dışarıya da satabilir. En azından Türki Cumhuriyetlere satabilir. Gerçi telekom ürünleri konusunda büyük bir baskı var. Mevcut firmalar, yeni bir ürünü pazara sokmamaya çalışıyor. Bunun için anti-propoganda, tedarik kredisi ve düşünebileceğiniz ya da düşünemeyeceğiniz daha başka yollar kullanıyorlar.. Ama en başta Türkiye kendisi kullanmazsa, bu teknolojiye köstek olmuş olacak. Kendisinin kullanmadığını, dünyaya nasıl satılabilir?
İhaleden bugüne kadar geçen sürede Türk operatörleri ULAK almakta pek heyecanlı davranmıyorlar. Gösterişli bir şekilde, 3G için yüzde 30 ve 4G için yüzde 45 yerli şartı koyduklarını duyuran BTK ve diğer devlet kurumları ise, şartın gerçekleşmesi konusunda hiç de ısrarcı değil. Tam tersine ihale sırasında kendi koydukları şartı, aradan geçen 4 sene boyunca, hiç de hatırlamıyor gibi görünüyorlar.
Öyle değil ise, sormak lazım; yüzde 30 yerli şartı olan 3G ihalesinden bu yana 10 yıl geçti, yüzde 45 yerli şartı olan 4.5G ihalesinden bu yana ise 4 yıl geçti. Neden 3G+4G’de TOPLAM GERÇEKLEŞME henüz yüzde 1,5’larda.
Yani BTK ve Ulaştırma Bakanlığı, olaya propoganda anlamında sıcak, gerçekleştirme anlamında uzak. Operatörler de “şekil” yaparak “eh bari evrensel hizmet kapsamında inşa edeceğimiz baz istasyonlarını bunlarla yapalım” gibi lütuflarda bulunuyorlar. “Peki ya yüzde 30 ve 45 yerli şartı!!!”
Şöyle bir şey söyleyelim; hani hep sıkıntımız yükte hafif, pahada ağır bir şeyler üretip, ihraç etmektir ya. İşte ULAK öyle bir şey. Ülke için değeri milyar dolarlar düzeyinde. Ama görünen o ki… “bu heyecanı duyan insan sayısı az”.
Son dönemin heyecanlı bir kavgası Çin-ABD Ticaret savaşı önümüzde sürüyor. Bu savaşın en önemli noktası ise; güvenlik.
Güvenlik konusu kimi ilgilendirir? Sadece askerleri ya da kolluk güçlerini mi? Güvenlik sadece topla, tüfekle, füze ile mi olur?
Diyelim ki, ihracatçısınız ya da finansmancısınız, haberleşmenin önemi vereceğiniz tekliflerin meblağı ile orantılı. Yani haberleşmenin kalitesi ve hızı, teklifinizin yerini bulması açısından önemli.
Peki sadece hız ve kalite mi önemli... Ya güvenlik?
Bugün haberleşme yaptığımız cihazların içine böcek konulabildiğine dair duyumlar var. Örneğin Cisco ya da Huawei. Bu cihazlar bir yandan sizin işinizi yaparken, acaba diğer yandan başka neler yapıyorlar? İki ülkenin birbirini nasıl suçladığını günümüzde yakından izliyoruz. [5][6]
Acaba bu cihazlar hangi konuda casusluk yapıyorlar? Sadece askeri konularda mı?
Mesela, diğer ülkelerdeki ihalelere verdiğiniz teklifleri işlerken acaba öne geçecek bir şey yapmaları söz konusu mudur? Günümüzde kolluk kuvvetlerine yansımış olan bazı yurt içi “ihale teklif çalınması” olayları mevcut. Ama yurt dışında durum nedir biliyor muyuz? Aldığımız yabancı telekom araçları acaba bir tarafta bizim onlara yaptırdığımız işlerle meşgul iken, diğer tarafta bazı bilgileri birilerine postalıyor mu?
Yukarıda da bahsettik; ULAK konusunda, ülkemiz operatörleri pek heyecanlı değiller. Sorduğumuzda verdikleri cevaplar; “fiyat”, “bize tedarikçi kredisi sağlıyorlar” ya da “bazı teknik eksiklikler var” şeklinde özetlenebilir.
Fiyat konusuna bakalım; doğal olarak karşısına çıktığı dünya devleri ile kıyaslandığında fiyatı biraz farklı (yüzde 10 kadar yüksek denildi) ve ilaveten satıcı firmaların sağladıkları uygun fiyatlı tedarikçi kredileri avantajı var. Son 20 yılda büyümeyen Türk Telekom sektörü açısından alacakları borcun sağlanması ve bunun uzun vadeye yayılması önemli bir kriter.
Teknik konuda ise, söylenenler çok anlamlı değil. Çünkü bazı operatörler neredeyse 3 yıldır ULAK test ediyor. Yani “oldu” ya da “olmadı” demek çok mu zor? Onun yerine müphem bir şekilde “bazı teknik eksiklikler var” demek ne kadar anlam taşır? Bize gönülleri olmadığı için dosdoğru test bile etmeden söylediler diye düşündürtüyor ve sorduruyor; ULAK denenmeden, eksikleri raporlanmadan, gelişmesine olanak vermeden nasıl teknik anlamda gelişebilecek.
Baştan beri söylüyoruz BTK da bu konuda pek yaklaşımlı değildi. Öyle ki, 4G ihalesi ilk ilan edilirken ULAK dışarıda bırakılmaya çalışıldı. Eski bir Savunma Müsteşar yardımcısı, kendisini riske ederek, bir toplantıda bağıra bağıra bu konuya dikkat çekti ve “Vatan Hainleri” benzetmesi gibi güçlü bir yorum yaptı da, ondan sonra ihale değişti.
Oysa dediğimiz gibi BTK yetkilileri hem 3G ihalesinde, hem de 4G ihalesinde “yerli şartı” koymuşlardı. Bununla da “yerli teknolojiyi zorluyoruz” diye övünüyorlardı. Ama 3G’nin gerçekleşmesine bakarsak; firmalar bir süre geçtikten sonra BTK’ya başvurup “yerli şartı”nı oluşturacak kadar yerli ürün bulamadıklarını söylediler ve yüzde 0 gerçekleşme ile bu konu BTK tarafından askıya alındı. Yani övünülen 3G yerli şartı sadece şekilde kaldı ve yerine gelmedi.
4G ihalesinde ise yüzde 45 yerli şartı var. Savunma Sanayi konusundaki başarılı kümelenme (clustering) çalışmaları ile tanıdığımız OSTİM Başkanı Orhan Aydın ve Abdullah Raşit Gülhan ile Mehmet İnceefe’nin katkılarıyla kurulan OSTİM 4.5G kümelenme çalışması bu konunun denetlenmesini üstlenmeyi hedefledi. Çünkü BTK’da bu konuda ne uzman, ne de mevzuat, aradan geçen 4 yıla rağmen hala mevcut değil. Ama BTK bu kümeleme çalışmasını genel kurul sırasında değiştirdi. Umarız bu çalışmadan bir sonuç çıkar. Ama şu ana kadar duyduklarımızla, bir gelişme çıkabileceği konusunda ümitli değiliz. Sanki işler “Dursun’a söylendi” yani “Denetlenmesin” modunda.
ULAK tek başına operatörlerin yerli şartını yerine getirebilir ama dedik ya; ilk duyurulan ihale şartlarında neredeyse konu dışı bırakılıyordu. İlk duyuruda bugün 4.5G olarak telafuz edilen ve literatürde 4G LTE Advance olarak tanımlanan ULAK yerine Advance olmayanbaz istasyonları alınmaya kalkıldı. Hatta o dönem bazı cihazların acilen takılmak üzere gümrüğe getirildiği de duyuldu.
Aslında, 4G kurulumları dünyada 2008’lerde başlamıştı. Yani 2016’da ilk ihale, başta bahsettiğimiz müsteşar yardımcısı ve sonra herkesin bağırış çağırışları olmasaydı ve kabul edilseydi, o firmalar muhtemelen advance öncesi teknolojiden ellerinde son kalan ürünleri Türkiye’ye veriyor olacaklardı. Allahtan vatanını seven bazı insanlar kendilerini ortaya attı da, o hengamede ihale iptal olup yeniden bu sefer LTE Advance olarak açılabildi ve Ulak’ın kurulumu mümkün hale geldi.
ULAK dediğimiz gibi hala pek satılmıyor. Bu kadar kavga gürültü arasında, geçen hazirandaki seçim propogandaları içinde Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan desteğiyle, “evrensel hizmet kapsamında kurulacak olanlar olsun bari” denildi. Bu kapsamda da 1.000 kadar ULAK kuruldu.
İlginç olan bu kurulanlar da, rakip firmanın yani Huawei’in sattığı diğer tüm baz istasyonları için verdiği servis anlaşması çerçevesinde, bizzat onlar yani rakipler tarafından kuruldu.
Oysa Bakanlığa ve aslında BTK’ya düşen bu ürünün “yüzde 45 yerli şartı” altında daha fazla satılmasının önünü açmasıdır. Türk vatandaşları olarak, “yerli şartı” koymakla övünen kurumdan, koyduğu şartın yerine gelmesinin şartlarını oluşturmasını bekliyoruz.
Bu arada 10 gün önce güzel bir gelişme oldu. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne ULAK baz istasyonu kuruldu. AKP hükümetinin “yerli ve milli” kavramlarını yerli-yersiz kullandığını pek çok gördükten sonra [7] bu harekete şaşırdık ama öğrendik ki, Digital Ofisin Başına geçen Ali Taha Koç’un desteğiyle olmuş [8]. Kendisini sorumlu bir yetkili olduğu için kutluyoruz ve umarız bu hareket ULAK’ın önünü açmaya yardımcı olur.
Ulak A.Ş.. şimdilerde bir şirket haline gelmiş durumda. 2017 Ağustos’ta kurulan şirket, sadece baz istasyonu değil, yanısıra Milat ismini taşıyan “Milli Ağ Teknolojileri” üzerine de çalışıyor. Hedefi uçtan-uca yerli ve milli çözümler geliştirmek olarak veriliyor.
Şirket günümüzde Kamu Ağları, Kamu Veri Merkezi, Acil Durum Haberleşme Ağları, Genişbant Askeri Gözetim ve İletim Sistemleri gibi pek çok konudaki projeler üzerinde çalışıyor. Yıllık baz istasyonu üretim kapasitesi ise 6.000 olarak veriliyor.
Aşağıdaki haritada şirketin Ulak baz istasyonlarının kurulduğu alanlar işaretlenmiş durumda.
Evrensel Faz-1 projesi: Türkcell sorumluluğunda: 508 tane kurulması planlı. Tümünün teslimatı yapıldı. 462 tanesi şu an aktif…
Evrensel Faz-2 projesi: Turktelekom + Vodafone sorumluluğunda: 500+ ULAK kurulumu planlı. 326 sipariş verildi. 326 adedinin de teslimatı yapıldı. Aktivasyonlar geçen hafta başladı. Şu an 5 adedi aktif ama hızlı bir şekilde rakamın yükselmesini bekleniyor
Ticari şebekelerde ise test ve optimizasyon maksatlı Şile, Ağva ve Rize'de 20 baz istasyonu aktif.. Bunların üzerinden canlı ticari trafik geçiyor.
Tabi soracaksınız, operatör başına 40-50 bin tane baz istasyonu kurulacakken, 1.000 tane nedir ki? Bu şaka gibi…
Belki….
Bu yazıyı yazarken şu da akla geliyor. Madem ULAK bir yüksek teknoloji ürünü. Acaba onun pazarlaması da daha stratejik bir şekilde yapılamaz mı? Mesela ithalatla yurtdışına gidecek tonlarca para yerine, ULAK üretimi ve diğer personel vs maliyetleri için para yine destek kapsamında karşılansa ve telekom operatörlerine bu ULAK’lar mesela 2 yıl boyunca ücretsiz sağlansa (parası zaten 60 milyonluk destek içinde ödendi olsa).
ULAK kapasitesi 6.000/yıl. Dolayısıyla 2 senede 3 operatöre 4.000’er bin bedava ULAK baz istasyonu verilse. Bunun maliyeti herhalde devede kulak olur.
Ama bu arada çevredeki ekosistem şirketlerinin geliştirilmesi hedeflense ve ihracata yönelik stratejiler oluşturulsa. Acaba bu tür bir yöntem ülkeyi ithal baz istasyonlarına para vermekten daha mı çok zorlardı?
Bu operatörlerin fiyat, kredi vs bahanelerini aşan, bir yandan da teknolojinin çok daha fazla ve hızlı gelişmesini sağlayan, hatta siber güvenlik konusunun gelişmesine katkı yapan, diğer yandan küçülmekte olan telekom sektörünü rahatlatan bir yöntem olmaz mıydı?
Hatırlatalım; Huawei, Samsung vb şirketler hep devlet desteği ile bugünkü durumlarına geldiler. TC şimdiye kadar "Dünya markası yaratma", "dünyada rekabete girme" filan gibi başarılar yakalayamadı. Artık yapmasının sırası değil mi? Amerikan motoru, İtalyan lisansı ile üretilen araca “milli” demekten daha iyi olmaz mı?
Anlayacağınız “40 yılda bir” derler ya, işte 40 yılda bir geliştirilmiş kıymetli bir teknoloji ürünü hâlâ üvey evlat muamelesi görüyor ve kendini ortaya atan bir avuç insanın üzerinde bir miktar yükselmeye çalışıyor. Ama 10 yıldır, 1 adım ileri, 2 adım geri vaziyetinde duruyor.
Ulak konusunun “ne olur bunu alın” modundan çıkarılması ve modern pazarlama stratejileri düşünülmesi lazım. Pazarlama için uzman ekipler kiralanmalı ya da bu tür firmalarla çalışılmalı.
ULAK konusunun ileriye gitmesi için çabalayacak siyasetçiler ve devlet yöneticileri olmalı. BTK’nın artık bu konuda “mış gibi” yapmaktan vazgeçip, elini gerçekten taşın altına koyması, koyduğu şartları sahiplenmesi ve operatörleri yıllık bazda düzenli olarak denetlemesi gerekir.
Umarız ULAK konusundaki ihmalkarlık ya da aldırmazlık artık son bulur. Fırtına obüsleri kadar önemli bir konu bu. Hem güvenlik, hem de para açısından.
Başta yazmıştık… Kararı siz verin…
Diğer yandan, konunun bir detayı olacak ama ETSI, ITU gibi uluslararası kurum ve kuruluşlarda yapılan haberleşme çalışmalarına Türkiye’nin artık bir sistematik içinde katılması gerekiyor. Nedense, BTK, o toplantı, bu toplantı gezerken, bunları da web sitesinden duyururken, böylesine önemli ve standartları belirleyen çalışmalara katılmıyor. Adam yollamıyor. Oysa buradaki çalışmaların ARGE Çalışmalarına katkısı büyük...
Diğer yandan, 2001 yılında başlatılan 3G çalışmalarında özellikle ülkemizde yerli ürünün gelişmesi tamamlanmadan lisanslama yapılmamasını konuştuk ama sonuç öyle olmadı. Bütün bu olanlardan ders alırsak, 5G de belki bunu yapabiliriz. Bir başka yazımızda, Türk Telekom sektörünün (firmanın değil) bugünkü durumunu, neden küçülmekte olduğunu, BTK’nın ve de AKP hükümetinin neler yaptığını ve yapılan yanlışları analiz edeceğiz.
[1] Bilgisizce dememizin nedeni şu; şimdiye dek edinilen bilgiler çerçevesinde cep telefonları radyasyon cinslerinden ışıma (kanser yapan cins) değil ısı şeklinde radyasyon yayıyor. Yani kucağınıza uzun süre yapışık tutarsanız, kafanıza, beyninize uzun süreli düşük ısı vermiş olursunuz.. Baz istasyonları uzağa gittikçe, onu bulmak için arayan elinizdeki telefonun sinyali daha çok enerji harcar. Yani uzaktaki baz istasyonunun tehlikesi yerine kulağınıza yapışık telefondaki tehlike artar. Baz istasyonlarının tehlikesi ise aşağı yukarı 9 metrelik konisinin içindedir. Bu koniden uzak kalmak gerekir.
[2] Argela, FemtoCell’de Dünya’nın İlk Dördünde ve Teknolojide Önde
[3] Netsia’nın, ProgRAN’i Telefónica Global Network Labs’a Entegrasyonu Başarıyla Tamamlandı
[4] 5G ve ÖTESİ TEKNOLOJİLERDE TÜRKİYE'NİN YOL HARİTASI | Bilişim 2018
[5] Ortaya Çıkan Fotoğraflar NSA’in Cisco Cihazlara Casus Parçaları Taktığını Gösteriyor
[6] Çin’liler Amerikalı Firmalara Casus İşlemcili Makinalar mı Sattı?
[7] ‘Yerli’, ‘Milli’, ‘Yerli ve Milli’ Kavramları Üzerine Bir Tartışma
Çeşitli hizmetler veren Cloudflare'i ülkemizde en çok "dDOS temizleme hizmetleri" ile biliyoruz. Trendyol'undan, Yemeksepetine, çeşitli gazetelerden, eksisozluğe, arabam.com'a kadar pek çok sayıda Türk web sitesi tarafından da kullanılıyor. Detayları Dağhan Uzgur'a sorduk
İddiaya göre e-ticaret platformları, müşteriye gösterilecek satıcı konusuna daha doğrusu satıcılar arasında fiyatlara müdahale edebiliyor ve böylece son kullanıcının alım şartlarını etkiliyor
Denizaltı kablolar, uluslararası veri trafiğinin yaklaşık yüzde 99'unu taşıyan küresel internet bağlantısının omurgasını oluşturur. Bu kablolar, bulut bilişim, finansal işlemler ve medya akışı gibi hizmetleri etkinleştirerek küresel iletişim için kritik öneme sahip
© Tüm hakları saklıdır.