16 Ekim 2012

Yeni başlayanlar için Avrupa

Bir tiyatro eserini yedi sekiz defa seyreder misiniz? Hem de konu AB’ ise! Yazan ve yöneten Erik Gedeon olursa evet...

 

Bir tiyatro eserini yedi sekiz defa seyreder misiniz? Hem de konu AB’ ise! Yazan ve yöneten Erik Gedeon olursa evet. İsviçreli ve İsveçli bir anne babadan doğan, üniversite eğitimini Belçika’da tamamlayan, bir Almanla evlenen yani tam bir Avrupalı olan Gedeon’un “Yeni Başlayanlar için Avrupa” adlı eserinin sahnelendiği yıllar içerisinde kapalı gişe oynadığını bilmesem, Köln şehir tiyatrosunun kapısını aşındıran tek deli bendim diye düşünürdüm. “Yeni Başlayanlar için Avrupa” oyununun her izleyişte ayrı bir keyif vermesinin en önemli nedeni bence gerçek AB’ni yansıtıyor olması ve bunu sözlerle değil sadece Avrupa ülkelerinde hit olmuş şarkılarla anlatabilmesiydi.  

 

Kambersiz düğün Türkiyesiz AB olmaz

 

Bu müzikli oyun savaşlarla her biri bir yana savrulmuş Avrupa ülkelerinin birbirini yeniden bulması ve AB’ni kurmasıyla başlıyor. Her ülkenin bir diplomatla simgelendiği oyunda, birliğin ağır bürokratik yapısı öyle güzel bir ironiyle sergilenmiş ki, adeta her beş dakikada bir ağız dolusu bir kahkaha atıyorsunuz. Kostümler, makyaj, seçilen müzikler ile jest ve mimikler, AB’ye üye ülkeler hakkındaki ön yargıları, klişeleri, hırsları, birbirlerine karşı duydukları fesatlığı ve bazen nefret boyutlarına ulaşan kızgınlığı en önemlisi de bu duyguların nasıl şık bir biçimde gizlendiğini olduğu gibi sahneye getiriyor. Eh, kambersiz düğün, Türkiyesiz AB olmaz. Oyunun neredeyse yarısı Türkiye’nin AB mücadelesine adanmış. Kapıdan kovulan Türkiye, bacadan girmeye uğraşırken, büyük şef Amerika’nın duruma el koymasıyla, AB’ne bir adım daha yaklaşıyor. (İşte size oyundan küçük bir parça, bulun bakalım hangisi Türk http://www.youtube.com/watch?v=LKPR7rnM3S0) Son sahnedeyse, kapısını aralamış gibi yapan AB, Türkiye’nin eline bir süpürge tutuşturuveriyor.

 

Avrupa’nın özü hiç değişmiyor

 

Oyunu izlediğimde bu finali Türkiye AB’ne girmek için önce temizlik gibi kötü işleri yapacak diye yorumlamıştım ama bugün anlıyorum ki, Türkiye’ye biçilen rol, kapı önünü süpürmekmiş. Son AB ilerleme raporu hem bunu, hem de AB’nin yıllardır Türkiye’ye uyguladığı samimiyetsiz siyaseti bir kez daha gösteriyor. Bu nedenle ilk defa 2005 yılında sahnelen “Yeni başlayanlar için Avrupa” müzikli oyununu bugün de seyretseniz güncelliğini hiç kaybetmediğini hatta gerçeğe çok daha yakın olduğunu görürsünüz. Yani Erik Gedeon’un AB ile ilgili yeni bir oyun yazmasına gerek kalmadı. AB ne kadar genişlerse genişlesin ya da derinleşirse derinleşsin konstrüksiyonu hiç değişmiyor. İşleyişi de öyle. Euro krizi aslında AB içinde yıllardır gizlenmeye çalışılan siyasi farklılıkları biraz daha görünür kılmaya yaradı. İngilizler hala kendini olayların dışında tutuyor, Fransızlar hala güçlü bir devletten yana, Almanlar hala ulaşılması imkansız bir Avrupa Federasyonu hayali içinde, Güney Avrupa yine kurban rolünde, Doğu Avrupa ise dış kapının mandalı.

 

AB’nin artık bir Nobel barış ödülü var

 

Ayrıca AB’nde pazarlıklar yine başlangıçtaki prensiplere göre işliyor. Hatırlanacak olursa 1951’de AB’nin temelleri Kömür ve Çelik Topluluğu olarak atıldığında Fransa, ekonomik olarak dizginlemek istediği için Almanya’nın dünya savaşlarındaki suçunu affetmeye ve Avrupa içine katmaya yanaştı. Euro’ya geçilirken de yine iki ülke arasında bir pazarlık vardı. Dönemin Başbakanı Helmut Kohl, Fransızlarla iki Almanya’nın birleşmesi karşılığında Euro’ya girme hakkını kazandı. Bu pazarlıkta da ana hedef Almanya’yı kontrol altında tutmaktı ancak görülüyor ki, her türlü baskı Almanya’da ters bir etkiye neden oluyor ve bu ülkeyi ekonomik olarak giderek güçlendiriyor. Euro ülkelerinin çoğu krizle cebelleşirken, Alman işletmelerinin en düşük faizle kredi alabilmesi ve ihracat rekorları kırması da aynı prensibin sonucu değil mi? Ve bu siyasi elitlerin “Türk pazarındaki” gibi pazarlıkları ile kurulup pazarlıklarıyla devam eden AB, Nobel Barış ödülüne layık görüldü. Hem de bütün ısrarlara rağmen AB üyeliğini reddeden Norveçli bir jüri tarafından.

 

Geçmişe ödül geleceğe uyarı

 

Yunanistan, İspanya, Portekiz gibi post faşist ve post komünist Doğu Avrupa’yı içine almayı başaran AB, kendi çizdiği sınırlar içinde barış sağlamak söz konusu olduğunda, bütün samimiyetsizliğine rağmen bu ödülü hak ediyor. Demokrasi, hukuk devleti, insan hakları vs. gibi sık sık dillendirilen değerlerinin de barışa hizmet ettiği tartışılmaz. Ancak söz konusu kendi sınırları dışında barış olunca AB’nin karnesi maalesef zayıf. Yoksa doksanlı yıllarda burnunun dibinde Yugoslavya parçalanmaz ve bir soykırım yaşanmazdı. Ortadoğu’daki diplomatik girişimlerle Irak ve Afganistan gibi ülkelere gönderilen barış güçlerinin başarısı da ortada. Nobel Komitesi belli ki, barış ödülünü AB’nin geçmişine ve kendine dönük vermiş. Euro krizi göz önünde tutulduğunda da bu ödülün bir uyarı niteliği taşıdığını düşünmemek elde değil. Yani Euro krizi olmasaydı AB Nobel barış ödülünü almazdı. Ödül, AB’nin siyasi elitlerini de şaşırtmış olmalı ki, birbiriyle uyumsuz tepkiler geldi.

 

'AB olmazsa savaş olur'

 

Bir kere Brüksel’de şampanyalar patlamadı onun yerine ödülü kimin gidip alacağı ve kurtarma fonuna eklenip eklenmeyeceği tartışılmaya başlandı. Hem Almanya hem de Fransa’dan AB daha fazla genişlemesin uyarıları yapıldı. Almanya Başbakanı Angela Merkel, “AB dünyanın diğer bölgeleri için iyi bir model” dedi ama ekledi; “biz ABD gibi olamayız. Hepimizin kendine has ulusal tarihi, dili ve kültürü var„ Ve aslında Merkel söylemeyi ihmal etmiş ya da cesaret edememiş; AB içindeki ülkelerin hepsinin kendine has bir ekonomisi de var. Ve Euro krizi sürdükçe AB daha da millileşecek. Fransa eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Euro krizinin çözümüne istinaden sarf ettiği sözlerini ne kadar dikkate almak gerekiyor bilemiyorum. Sarkozy New York’da yaptığı bir konuşmada demiş ki, “ AB olmazsa savaş olur. Almanya ile Fransa yakınlaşmak zorunda. Birbirlerine yaklaşmazlarsa savaşırlar”.

Güldüren tiyatro

1951’de Kömür ve Çelik Topluluğu kurulur ya da 1957’de Roma Anlaşması imzalanırken yakınlaşmakta olanlar siyasi elitlerdi. Referandum yapılsaydı büyük bir olasılıkla hayır çıkardı. Bunu neye dayanarak söylüyorum biliyor musunuz? “Yeni başlayanlar için Avrupa” oyununu izleyenlerin verdiği tepkilere. Avrupalı siyasetçiler ne derlerse desinler, halk AB’nin ne olduğunu, neden kurulduğunu, nasıl işlediğini çok iyi biliyor ve kendine sergilenen o müzikli oyuna sadece gülüyor, hem de kahkahalarla… 

Yazarın Diğer Yazıları

Almanya: Fahiş bir kâr kapısı olarak müteciler

Almanya’da mültecilerin barındıkları mekanların önemli bir kısmını yüzde 50’ye varan kâr marjı ile bir İngiliz şirketi, Serco işletiyor. Kârı arttırmak için personelden kısan şirketin işlettiği kamplardan birinde hayatını kaybeden bir mültecinin cesedi ancak iki hafta sonra bulundu. Şirket de, şirkete iş veren eyalet yöneticileri de gazetecilerin bu kötü hizmete rağmen çok kârlı işlere dair sorusularına kaçamak yanıtlar veriyor

Merkel’den sonrası tufan

Popülizm kurbanı Almanya erken seçime gidecek. Başbakan Scholz güven oylamasını ocak ayında yapmak isterken muhalefet önümüzdeki günlerde yapılmasını istiyor. Oylama ne zaman yapılırsa yapılsın Almanya düzlüğe kolay çıkamayacak. Çünkü sorun büyük, çünkü ideolojiler arasındaki çizgi giderek kayboluyor

Döner macht schöner (Döner güzelleştirir)

Nasıl ki, Alman iç politikasının Türkiyeli göçmenler ile entegrasyonu döner ile sınırlı ise Türkiye ile ilişkiler de mültecilere indirgenmiş durumda. Türkiye yapısal reformları gerçekleştirmeden bu kısır döngü bitmeyecek. Bitse de en fazla ekonomik ilişkiler canlanacak

"
"