25 Eylül 2014

Roth: 'PKK çok işimize yarıyor silah veremeyiz' demek makul değil

Yeşiller Milletvekili Claudia Roth, PKK'lıların dağdan indirilmesi ve topluma yeniden entegre edilmeleri gerektiğini söyledi

Federal Meclis Başkan Yardımcısı Yeşiller Milletvekili Claudia Roth, Funkhaus Europa KÖLN RADYOSU’na verdiği özel röportajda, başta Almanya olmak üzere, AB’nin mülteci felaketine karşı daha cömert olmasını istedi.

‘’Sağolsun PKK bölgede çok işimize yarıyor ama onlara silah veremeyiz çünkü hala terör listesindeler‘‘ anlayışını yanlış bulan Roth, TSK’ya karşı eleştirilere de dikkatli yaklaşmak gerektiğini savunuyor. 


Claudia Roth röportajından öne çıkanlar

 

- İzin verin geçen hafta Federal Temsilciler Meclisi’nde mülteciler yasası ile ilgili alınan karardan başlayalım. Bu karara göre, Bosna Hersek, Makedonya ve Sırbistan da artık güvenli ülke statüsünde. Yani artık bu ülkelerden Almanya’ya gelenlerin iltica başvuruları daha kolay reddedilebilecek. Bu karar sizin ve  Yeşillerin siyasi çizgisiyle tamamen çelişmiyor mu?

- Ben Temsilciler Meclisi’nin hükümetin yasal değişiklik teklifini kabul etmesine, böyle bir karara varmasını çok üzücü buluyorum. Bu bir kere eyaletlerin ya da şehir yönetimlerinin daha fazla sığınmacı almasını sağlamayacak. Yani onların sığınmacı sorununu çözmeyecek. Karar Anyasaya uygunluğu  açısından da tartışmalı. Bir devletin başka bir devleti güvenli ilan etmesi tartışmalı. Ayrıca sığınma hakkı bireysel bir hak. Ayrıca hepimiz bu sözkonusu ülkelerde en azından Sinti ve Romanların güvende olmadığını biliyoruz. Üzgünüm en azından karar alınırken uluslararası politikalar dikkate alınabilirdi. İkinci dünya savaşından sonra en büyük mülteci akını yaşanıyor günümüzde. Lübnan, Ürdün, Irak, Türkiye, Suriye’de neler oluyor görüyoruz. Dünyanın en varlıklı ülkelerinden Almanya’nın sığınmacı felaketine mülteci yasasını sertleştirererek yanıt vermesi uluslararası politika açısından hiç de olumlu bir sinyal değil.


- Suriye'den bahsettiniz. IŞİD teröründen kaçan yaklaşık 100 binden fazla Suriyeli Kürdün birkaç gün içinde Türkiye'ye kaçtığı ve bu sayının daha da artmasının beklendiği belirtiliyor. Ancak Batılı ülkeler özellikle de Almanya, bu gelişmeye fazla ilgi göstermiyor gibi. Bu insanlara ne olacağı konusunda hemen hemen hiç konusulmuyor, neden?

- Sanıyorum bu öyle büyük bir felaket ki, muhtemelen boyutunu kestirebilmekte güçlük çekiliyor. Yanlış anlamayın kesinlikle bu bir savunma değil. Bakın Türkiye’ye, bu konuda neler yapıyor. Tam sayıları belli olmamakla birlikte bu yıl birbuçuk milyondan fazla mülteci geldi Türkiye’ye. Sadece geçtiğimiz haftasonu BM’e göre, Rakka, Kobani gibi şehirlerden 130 bin Kürt IŞİD teröründen kaçmış durumda.

Bu sayı neredeyse 2013 yılında Almanya’ya gelen bütün mültecilerin sayısına eşit. Bu rakkamlar bile Türkiye’nin alt yapısının bu kadar sığınmacıyı kabul etmekte zorlanacağını ortaya koyuyor. Türkiye sınırından karmaşa ve çatışma görüntüleri yayılıyor. Ama bir de bizim sınırımıza 100 bin insanın geldiğini düşünün. Bu yüzden, gıda, tıbbi malzeme ve hizmet yardımı, kalacak yer bulmak, kamp kurmak gibi en azından insani ihtiyaçlar konusunda Türkiye’ye yardımcı olmamız gerekiyor. Bunu görmezlikten gelemeyiz. Türkiye’de zaten yeterince sığınmacı var. İstanbul, Ankara ama özellikle Mardin Midyat’ta binlerce Ezidi çoktan günlük yaşamın parçası haline gelmiş durumda. Irak sınırındaysa Türkmenler umutla Türkiye sınırını geçmeyi bekliyor. Bu yüzden bir insanlık dramı yaşıyoruz ve oraya yapılan insani yardımların Irak’a komşu ülkelerin kendi istikrarları için bile yeterli olmadığını düşünüyorum.

 

'Birkaç TIR malzeme yardımıyla olmaz'

 

- O zaman Almanya'nın daha fazla sığınmacıya kapılarını açması gerekmiyor mu aslında?

- Bir değil bir bir dizi şeyin yapılması gerekiyor. Bir insani yardım atağı başlatmak şart. Irak Kürdistanı’nı gözlerimle gördüm. Mutlaka ve bir an önce insani yardım için bir hava köprüsü kurulmalı. Birkaç tır yardım malzemesi nakliye etmekle olmaz uluslararası olarak koordine edilmeli yardımlar ve yaygınlaştırılmalı. Suriye’de nüfusun neredeyse yarısı yerinden yurdundan oldu. On milyonu aşkın insandan bahsediyoruz. ‘ Biz nasıl olsa uzaktayız, komşu olanlar düşünsün’’ diyemeyiz. Tersine açık ve net bir biçimde ‘’ Evet biz yeni sığınmacı almaya hazırız’’ demeliyiz. Almanya’daki Ezidileri Kürtleri düşünün, en azından onların ailelerini almaya hazır olduğumuzu söylemeliyiz. Özellikle Almanya’nın AB içerisinde bu konuda öncü rolü üstlenmesi gerekiyor. AB’nin çok daha fazla sığınmacıyı kabul etmesi layım. Sığınma başvurusu sürecini daha fazla zorlaştırıp, onlara karşı daha yüksek bir duvar örerek, aralarında Suriyelilerin de olduğu sığınmacıları Akdeniz’de kendi kaderlerine  terkedip boğulmalarına göz yumamayız.

- Federal İçişleri Bakanı de Maiziere, sığınmacıların Avrupa Birligi içinde eşit dağıtılmasından, bir sığınmacı kotasından bahsediyor. Bu durumda siz de bu öneriyi destekliyor musunuz?

- Öncelikle İçişleri Bakanı'nın bir Avrupa perspektifinden bahsetmesini son derece olumlu buluyorum. Umut ediyorum ki, sayın de Maziere en kısa zamanda AB’nin iltica uygulamasını da içinde barındıran Dublin sözleşmesinin başarısız olduğunu görecektir. ‘’Biz AB’yiz ortak değerlerimiz, ortak para birimimiz var’’ deyip iş sığınmacılara gelince, ‘’O bizim değil, sığınmacıların ilk geldikleri ülkelerin meselesidir’’ diyerek sorumluluğu üzerimizden atamayız. AB’nin dış sınırlarında olmayan biz Almanya, Avusturya, Hollanda gibi ülkeler, ‘’bu sorunun asıl muhatabı, Yunanistan, İtalya Malta’dır’’ anlayışından vazgeçmeliyiz. AB içinde kapıların daha cömertçe açıldığı, üye ülkeler içinde daha eşit dağıtıldığı bir sisteme, bürokrasiden arındırılmış bir aile birleşimi uygulamasına, insanların hayatlarını tehlikeye atarak yola çıkmalarına neden olmayacak insani bir vize sistemine ihtiyacımız var. Ayrıca BM Mülteciler Komiserliği’nin üçüncü ülkelerden gelen sığınmacıları yerleştirme programına da dahil olmalıyız.

- Bölgedeki Kürtlere ve PKK konusuna gelmek isityorum simdi. IŞİD'e karşı yürüttükleri mücadele PKK'nin bölgedeki konumunu değiştirdi mi? PKK böylelikle uluslarası alanda meşrulaşmış mı oluyor?

- Evet doğru, ben bizzat Irak’da  Dohuk’ taydım, Ezidilerin yaşadığı bölgede ve orada PKK ya destek olan YPG idi, yani PKK nın Suriye’deki kolu ve hatta PKK nin ta kendisi. Sincar dağında kapana kısılan Ezidilerin de bölgeden çıkabilmelerini onlar sağladı. Nitekim Yeşiller olarak Almanya’dan Irak’a gidecek silahlar kime verilecek sorusunda bu kadar ısrar etmemizin nedeni de buydu. Kime gidecek bu silahlar, Barzani‘nin peşmergesine mi, başka gruplara mı? Malum Kürt grupları arasında da anlaşmazlıklar var. Ayrıca ‘’Sağolsun PKK bölgede çok işimize yarıyor ama onlara silah veremeyiz çünkü hala terör listesindeler‘‘ demek de hiç makul değil artık.

- Yani Almanya’da PKK yasağı kaldırılmalı mı?

- Bence IŞİD’e karşı mücadele ettikleri için Kürtlere silah tedarikinde bulunup diğer yandan terörist deyip haklarında kovuşturma yapmak olmaz. PKK çok uzun bir zamandır, Türk hükümeti ile müzakere içinde. Şimdi bu güncel gelişmelerin barış sürecini sekteye uğratmayacağı, tersine yıllardır süren şiddet, akan kan ve ölümlerin duracağını umut ediyorum. PKK’lılar dağdan indirilmeli ve topluma yeniden entegre edilmeli. Avrupa’nın da bunun için çaba göstermesi gerekiyor. Son günlerde TSK’nın savaşmak için Suriye’ye gitmek isteyenlere sınır kapılarını açmadığı söyleniyor. Bu noktada Türk tarafını anlamak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü silah ve güç kullanma tekeli devlete aittir. Devlete ait olmayan silahlı bir gücü Suriye’ye göndermek söz konusu olamaz. Bu yöndeki eleştirileri daha dikkatli yapmak lazım. Çünkü, Kobani’de yaşananların TSK’nın gücünü ne kadar zorladığını tahmin edebilirim.

Röportajın tamamını http://www.funkhauseuropa.de/sprachen/tuerkisch/index.html adresinden dinleyebilirsiniz.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Döner macht schöner (Döner güzelleştirir)

Nasıl ki, Alman iç politikasının Türkiyeli göçmenler ile entegrasyonu döner ile sınırlı ise Türkiye ile ilişkiler de mültecilere indirgenmiş durumda. Türkiye yapısal reformları gerçekleştirmeden bu kısır döngü bitmeyecek. Bitse de en fazla ekonomik ilişkiler canlanacak

Ah İran! Ah Almanya!

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaratılan dünya düzeni yine o düzeni yaratanlar tarafından yıkılıyor. İran-İsrail kavgasını da bu oyunun içinde görmek gerekir. Gazze savaşı ile birlikte değerlere dayalı dış politika ve küresel dünya düzeninin dayandığı kurum, kural ve normlar da anlamsızlaştı. Gazze sadece otuz binden fazla kişinin değil, uluslararası düzenin de mezarlığı haline geldi

Dejavu: Menekşe Toprak Berlin’de Suat Derviş’in izini sürdü

30’lu yılların Berlin’i ile bugünün Berlin’i arasında benzerlikleri görmek bende de bir dejavuya neden oldu. Menekşe Toprak’ın ilk kadın romancı ve gazeteciler’den Suat Derviş’i anlattığı kitabına "Dejavu" adını vermesi tesadüf değil