12 Nisan 2020

Pandemi günlerinde takıntı hastalığının ironisi

Obsesif Kompulsif Bozukluk hastalarının bugüne kadar yaşadığı sıkıntıları "takıntı hastası" diye damgalayan insanlar empati yapacaklar mı?

Dünya Sağlık Örgütü sağlığı, "Sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, aynı zamanda fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hâli" şeklinde tanımlamaktadır. Geçmişte bu tanımlamayı karşılayıp, sağlıklı sayılabilecek insan sayısının toplam nüfusa oranının oldukça düşük olduğu düşünülüyordu. Peki, COVID-19 pandemisinden sonra sağlıklı sayılabilecek insan kalmış mıdır? COVID-19 virüs taşıyıcılarının sayısını bilmediğimiz için fiziki yönden sağlığı bir kenara bırakalım. Ya ruhsal ve sosyal olarak sağlıklı sayılabilecek insan kalmış mıdır?

Pandemi öncesinde ruh sağlığı profesyonellerine başvurup, "Günümün büyük bir bölümü temizlikle geçiyor, sildiğim yerleri tekrar siliyorum, emin olamayıp bir daha siliyorum. Sildiğim yerleri dezenfektanla temizliyorum. Aile bireylerinden birisi dışarıdan geldiğinde elbiselerini kapının önünde çıkarttırp, doğruca banyoya gönderiyorum, sonra da elbiseleri yıkıyorum…" ya da "Bana hastalık bulaşır diye insanlarla el sıkışmıyorum, insanlarla bir araya geldiğimde aramızda belli bir mesafenin olmasına dikkat ediyorum, asansöre bindiğimde elimdeki dezenfektanlı mendille asansörü, kapı kollarını siliyorum." gibi öyküler anlatıldığında bu kişilere "Obsesif Kompulsif Bozukluk-OKB" tanısı konur tanıyı anlamayan kişilere ise Türkçe karşılığı olan "Saplantı Zorlantı Bozukluğu" açıklaması yapılırdı. Türkçesi de çok anlaşılır gelmiyorsa "kimi zaman insanların aklına zorla ve istenmeden birtakım düşüncelerin geldiğini, bu düşüncelerin kişide belirgin bir sıkıntıya neden olduğunu ve takıntı haline gelen bu düşüncelerin verdiği sıkıntıyı ortadan kaldırmak için kişinin bir takım yinelemeli davranışlar sergilediği" anlatılırdı. OKB deyince halk arasında "temizlik hastalığı" akla geliyordu. Kişinin vaktinin çoğunu temizlikle geçirmesi ve temizlik yaptığı bedeni ve nesnelerin temiz olduğundan bir türlü emin olamaması hali. OKB'yi bir tür "ruh kanseri" olarak niteleyen klinisyenler de az değildi.

Peki ya şimdi? Televizyonları açıyoruz "kamu spotu" olarak karşımıza 14 kural çıkıyordu. Hekimler bugünlerde sadece hastalara değil bütün topluma dokunduğu yerlere dikkat etmesi gerektiği, ellerini bol bol sabunlu suyla silmeleri ve dezenfektan kullanmaları gerektiğini, dışarı çıkıp gelindiğinde elbiseleri mutlaka yıkamak ve banyo yapmak gerektiğini, dışarıdan alınan yiyeceklerin ya balkonda bekletilmesi ya da çok iyi dezenfekte edilmesi gerektiğini söylüyorlar. Yoksa bu durum  psikiyatri tarihinde takıntı hastalığının bir ironisi miydi. 14 kuralı ve hekimleri dinlediğimizde acaba hastalara geçmişte klinisyenler ya da kendileri haksızlık mı etmişti? OKB hastaları son tahlilde haklı mı çıkmıştı? Ya da bunu bir hastalık olarak ortaya koyan Dünya Sağlık Örgütü ve Amerikan Psikiyatri Birliği yanılmış mıydı? Ya da sıkıntılı bir davranış biçimi birçok kişide görülüyorsa "normal", az kişide görülüyorsa "anormal" mi sayılır?

Kabul edelim "olağan" günlerden geçmiyoruz. Kişisel hijyen ve fiziksel izolasyon konusunda yapılabilecek hatalar bugünlerde ölümcül sonuçlar doğurabilir. Bu günler pandemi günleri, halk sağlığı ve enfeksiyon hastalıkları uzmanları virüslerin yayılım şekli konusunda uyarılarında haklılar. Hepimiz temizlik kurallarına uyalım, uymayanlarında uymalarını sağlayalım. Hayatta kalmak için başka seçeneğimiz yok maalesef. Sadece kendimizin hastalanmaması ve hayatta kalması değil, insan olmanın bir boyutu da başkasına karşı sorumluluğumuz gereği onları da hasta etmemek.

Bu ara parantezden sonra tekrar konuya döndüğümüzde, salgın bitip ruh sağlığı profesyonellerine danışanlar "sık sık temizlik yapıyorum, mikrop bulaşmasından endişeleniyorum" gibi birçok yakınma ile başvurduklarında, ruh sağlığı profesyonelleri kişileri rahatlatmak için kullandıkları eski argümanlarla mı hareket edecek, yoksa yeni argümanlar mı geliştirecek, ya da bu yeni argümanlar hastalara nasıl açıklanacak? Amerikan Psikiyatri Birliği'nin tanı sistemi olan DSM-V, OKB konusunda revizyon yapacak mı? Ya da Dünya Sağlık Örgütü'nün tanı sınıflaması olan ICD'nin çıkacak 11. versiyonunda OKB nasıl bir şekil alacak?

OKB hastalarının bugüne kadar yaşadığı sıkıntıları "takıntı hastası" diye damgalayan insanlar virüslerin "yardımı" ile gerçekleşen bu ironi karşısında damgalamaya devam mı edecekler, empati mi yapacaklar ya da kendileri de hasta olarak damgalanacaklar mı?

Bekleyip göreceğiz.


Prof. Dr. Fuat Torun
İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi
Ruh Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Yazarın Diğer Yazıları

Afet sonrası psikolojik tepkiler

Psikolojik ilk yardımda en önemli şey insanlara bundan sonra güvende olduklarının hissettirilebilmesidir. Güvende olduğunu hissedebilmesi için insanların iyi işleyen bir mekanizmayı görmeleri gerekmektedir

Ebeveyne yabancılaşma sendromu farkındalığı

25 Nisan Ebeveyne Yabancılaşma Farkındalık Günü nedeni ile tekrar etmekte fayda görüyorum. "Çocuklar şahların savaşında piyon değildir!"

Psikiyatri penceresinden 'Bir Başkadır'

Dizinin "sıradan" bir Türk filmi tadında olmasına karşın "beğeni fırtınası" yaşanmasının nedenini psikolojiden bir deney ile kısmen de olsa açıklamak mümkündür...