07 Kasım 2022

Türk Tabipleri Birliği davanamesi

Türk Tabipleri Birliği davanamesi Anayasa’ya, kanuna, hukuka ve demokrasiye aykırıdır. Sadece mevcut düzenin zihniyetine uygundur; yargının imtihan sorusudur.  

Türk Tabipleri Birliği davanamesi Anayasa’ya ve hukuka aykırıdır.  

Türk Tabipleri Birliği, tabip odaları, Merkez Konseyi, Yüksek Haysiyet Divanı ve Büyük Kongre’den ibaret teşekküllerin bütünüdür. Kamu kurumu niteliğinde mesleki bir kuruluştur ve hükmi şahsiyete haiz bir teşekküldür.     

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 26 Ekim 2022 tarihli ve 26 numaralı Davaname ile Ankara “Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanlığı üyeleri ve halen Merkez Konseyi Başkanı Rasime Şebnem Korur’un görevlerine Türk Tabipler Birliği Kanunun ek 2 maddesinin 2’nci fıkrası gereğince SON VERİLMESİNE, davalıların yerine yeni merkez konseyi başkanı ve üyelerinin SEÇİLMESİNE…” talebiyle 31. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açtı.

Davaname; bir nevi iddianamenin hukuk mahkemelerinde yerini alan belgedir. Ancak ceza davası niteliğini taşımayan, kamuoyunu ilgilendiren ve hukuk mahkemesinde savcı tarafından açılan davanın belgesidir.    

23.01.1953 kabul tarihli 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu hükümlerine göre; “Türkiye sınırları içerisinde meslek ve sanatlarını icraya yetkili olup da sanatını serbest olarak yapan veya meslek diplomasından istifade etmek suretiyle resmi veya özel görev yapan tabiplerin katıldığı Türk Tabipleri Birliği; tabipler arasında mesleki deontolojiyi ve dayanışmayı korumak, tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak ve meslek mensuplarının hak ve yararlarını korumak amacıyla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde mesleki bir kuruluştur.”  (Madde 1)

Türk Tabipleri Birliği ve tabip odaları, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar. (Madde 2)

Amaçları dışında faaliyet gösteren Türk Tabipleri Birliği’nin merkez ve tabip odalarındaki sorumlu organlarının görevlerine son verilmesine ve yerlerine yenilerinin seçilmesine, Sağlık Bakanlığı’nın veya bulundukları yer Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, o yerdeki asliye hukuk mahkemesince basit usule göre yargılama yapılarak karar verilir ve dava en geç üç ay içinde sonuçlandırılır (Ek Madde 2/2)

Kanuni düzenlemelere göre amaca aykırı faaliyet yasaklanmıştır. Bu tür faaliyetlerde bulunan sorumlu organların görevlerine mahkeme kararı ile son verilmesi için dava açılmıştır.

Ancak uygulanmasını talep edilen az yukarıdaki maddeler Anayasa’ya aykırıdır.

Anayasa’nın “Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları” başlıklı 135/3. maddesine 23.7.1995 kabul tarihli 4121 sayılı kanunla eklenen düzenlemeye göre “Bu meslek kuruluşları kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.” cümlesi eklenmiştir.

Bu tek cümledeki “amaç dışı faaliyet” yasağının kapsamı belirsizdir. Bir başka anlatımla yasağın kapsamını belirlemek yasa koyucuya bırakılmıştır. Ancak yasa koyucunun amaçları belirlerken hem belirsiz bir düzenleme yapmaması hem de Anayasa’nın diğer maddelerinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğüne uygun davranması gerekliydi.  

Birlik “amaçları” istenildiği gibi yorumlanarak amaç dışı faaliyetle suçlamalarının önü açılmamalıdır. Kurulların hangi faaliyetinin hukuka aykırı faaliyet sayılacağını yoruma kapı aralamayacak nitelikte açık ve net olarak belirlenmelidir.  

Anayasa Mahkemesi’ne göre temel hak ve özgürlükler alanında yasama organının, keyfiliğe izin vermeyen, öngörülebilir düzenlemeler yapma zorunluluğu vardır. İdareye keyfi uygulamalara meydan verebilecek çok geniş bir takdir yetkisi tanınması Anayasa’ya aykırılık oluşturur. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli görülemez, aynı zamanda kanunların niteliğine ve meşru amaç içeriğine de bakılmalıdır.

Temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir alanda yapılacak kanuni düzenlemede, yürütme organınca alınacak önlemler objektif nitelik taşımalı ve idarenin keyfi uygulamalarına sebep olacak geniş takdir yetkisi vermemelidir. Aksi durumda temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğine ilişkin Anayasa'nın 13. maddesi hükmüne açıkça aykırılık oluşturacaktır.

Anayasa’nın 135. maddesinin üçüncü fıkrasının ilk hali ve orijinal metni “Meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyet gösteremezler; siyasetle uğraşamazlar, siyasi partiler, sendikalar ve derneklerle ortak hareket edemezler.” şeklindeydi. 1995 yılında yapılan değişiklikle “Bu meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.” şeklinde yeniden kalem alınmıştır. Yapılan değişiklik incelendiğinde kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına yönelik siyaset yasağının dahi kaldırıldığı görülmektedir.

Nitekim anılan değişiklik TBMM Anayasa Komisyonu’nda görüşülürken değişiklik ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını hedef tutan siyaset yasaklarını vazeden hükümlerin kaldırılmasının amaçlandığı kabul edilmiştir.

Anayasa’nın 135. maddesinde her ne kadar “Bu meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.” ifadesi yerini korumuş olsa da maddede gönderme yapılan kuruluş amaçlarının yeterince somutlaştırılmadığı görülmektedir.

Anayasa’nın 33. maddesinde örgütlenme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin ancak “milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hürriyetlerinin korunması sebepleriyle” gerçekleştirilmesinin mümkün olduğu kabul edilmiştir. Sınırlamanın hukuki dayanağının mevcut olduğu ileri sürülse bile sınırlamanın meşru bir amaca dayandığını söylemek mümkün değildir.

 İleri sürülen iddiaların daha doğrusu “davanamedeki” iddianın meşru amaçlarla bir ilişkisinin olmadığı görülmektedir. Örgütlenme özgürlüğü demokrasi açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu özgürlükle ilgili yasal düzenlemelerin herkes için erişilebilir, öngörülebilir ve kamu makamlarına sınırsız bir takdir yetkisi vermeyecek biçimde düzenlenmesi gerekir. 

“Anayasa Mahkemesi AİHM’nin bir adım ötesine geçerek sınırlamanın mutlaka bir kanunla yapılması gerektiğini söylemiştir. Mahkeme’ye göre “Anayasa'ya göre mutlaka kanunla düzenlenmesi gerekmeyen bir konu, kanuni dayanağı olmak kaydıyla idarenin düzenleyici işlemlerine bırakılabilir. Buna karşın temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının ancak kanunla yapılacağına ilişkin Anayasa'nın 13. maddesi, bir kanun hükmü olmaksızın yürütme ve idarenin bir hak ve hürriyeti ilk elden düzenleyici işlemle sınırlamasına izin vermez.” (AYM Tuğba Arslan Kararı, B. No. 2014/256, 25.06.2014, para 87.) 

Anayasa Mahkemesi’ne göre sınırlamanın tek başına kanunla yapılmış olması da yeterli olmayıp kanunun belli vasıfları taşıması gerekmektedir. Buna göre “Anayasal haklara yönelik müdahalenin bir kanuna dayanması yeterli olmayıp, bu kanunun belirlilik ve öngörülebilirlik gibi belli niteliklere sahip olması gerekir... Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir. Bu bakımdan, kanunun metni, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla, uygulanması öncesinde kanunun, muhtemel etki ve sonuçlarının yeterli derecede öngörülebilir olması gereklidir. (AYM Youtube LLC Corporation Service Company ve Diğerleri Kararı, B. No. 2014/4705, 29.05.2014, para 56, 57)” [i]

Örgütlenme özgürlüğü kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile idare arasındaki ilişkiyi ilgilendirir. Hizmet yönünden kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının denetimi “idari ve mali” denetimin ötesine geçmemesi gerekmektedir.

Seçimle göreve gelen organ görevlilerinin durumuna gelince; Anayasa’nın 135. maddesi kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının organlarının kendi üyeleri tarafından yargı gözetimi altında gizli oyla seçileceklerini düzenlemiştir.

Bu düzenleme meslek kuruluşlarının yönetim organlarının oluşumunda seçme ve seçilme hakkı ile ilgili olarak demokratik ilkelerin geçerli olacağı anlamına gelmektedir.

Bu durum meslek kuruluşlarının organlarının seçimi kadar seçimle oluşmuş organlarının görevden alınması açısından da geçerli kabul edilmelidir.

Başka bir deyişle seçimle yetkili organlarda görev yapmaya başlayan kişilerin bu sıfatlarını yitirmelerine yol açacak bir adımın atılması yine demokratik hukuk devleti ilkesi ile uyumlu olmalıdır. Aksi durumda seçimlerde oy kullanan meslek örgütü üyesi kişilerin iradesine aykırı uygulamalar ortaya çıkabilecektir.

Kamu kurumu niteliğinde bir meslek birliği olmasına rağmen bazı yönlerden hükümet dışı örgütlere benzeyen bir kuruluşun üyelerinin iradesi hilafına iddialarda bulunarak yönetim organlarındaki seçilmiş kişilerin görevden alınmasını istemek ve bunun için dava açmak demokratik hukuk devleti ilkesine açıkça aykırıdır.

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının kuruluş amacı özerkliğinin sağlanması ve bununla birlikte üyesi olan seçmen iradesini sınırlamayarak kuruluşları olabildiğince etkin kılmaktır. Anayasa Mahkemesi’ne göre de bu yolla yerinden yönetimin etkinliğinin artırılmaktadır. Bu amaca ters düşen ya da ödün verilmesi niteliğindeki veya siyasi nedenlere dayanan ve demokratik katılımı en aza indiren adımlar Anayasa’ya aykırılık oluşturacaktır.

Anayasa’nın 135. maddesinde sayılan kuruluş amaçları 6023 sayılı kanununda tekrarlamıştır.

Cumhuriyet Savcılıklarının örneğin birlik kuruluş amaçlarını diledikleri gibi yorumlayarak neyin amaca uygun ve hangi faaliyetin amaç dışı faaliyette bulunma olduğu suçlamalarının önünü açmamalıdır.

Bu şekilde kanunla ve kanuni düzenleme ile ortaya çıkan muğlaklık idareye oldukça geniş bir takdir yetkisi vermekte, ayrıca kumu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının sorumlu kurullarının hangi faaliyetinin hukuka aykırı faaliyet sayılacağını öngörmesini olanaksız hale getirmektedir.

Bu nedenlerle Davanamede’ki iddialara dayanak teşkil eden Türk Tabipler Birliği Kanunun ek 2 maddesinin 2’nci fıkrası ve devamındaki bağlı düzenlemeler Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine, 13.maddesinde yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması rejimine ve Anayasa’nın 33 maddesindeki düzenlemeyle ve 135. madde ile güvence altına alınmış örgütlenme özgürlüğüne aykırılık oluşturduğundan Anayasaya aykırıdır.

Bu davanameki mantık ve iddia; Anayasa’ya, kanuna, hukuka ve demokrasiye aykırıdır.

Sadece mevcut düzenin zihniyetine uygundur; yargının imtihan sorusudur.  


[i] Yrd. Doç. Dr. Ulaş Karan. İst. Bilgi Ünv. 25.03.2016 tarihli Bilirkişi Görüşü. İstanbul 4.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/35 Esas sayılı Dosyasındadır.


Fikret İlkiz'in bu yazısı, ilk olarak Bianet'te yayımlanmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

Yorumsuz iki tehlike

İkisi de basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün neresinde olduğumuzu gösteriyor…

Talimat gazeteciliği kuyruklu yalandır

"Araştıran bir birey, inşa eden bir vatandaştır. Araştıran insanlardan hoşlanmayan bir lider potansiyel bir tirandır”

İnsan haklarının vicdanı

Çocuklar yıkılmış, yakılmış evlerin, okulların, hastanelerin yıkıntıları arasında aç, yoksul, susuz ve ayakları çıplak oynuyorlar….

"
"