13 Haziran 2022

Basın kanunuyla mal çürütmek ve resmi ilanla basını beslemek

evlet, basın, yayın ve haber alma özgürlüklerinin çoğulcu bir toplum yapısının gereklerine uygunluğunu sağlayacak önlemleri alır. Tekel oluşmasını önler. Resmi ilanlarla basın beslenmez, fikir pazarı ve besleme basın yaratılmaz

Besleme basın? İmkânsız demokrasidir. 

TBMM yeni bir kanun teklifini görüşecek. 

Kimseyi ilgilendirmiyor gibi gözüken, ama herkesi ilgilendiren özellikle sınıflandırılmış, hakarete uğramışların, başta sürtüklerin, çürüklerin sosyal medya görüşleri olmak üzere yazdıkları, görüşleri, haberleşmeleri engellenecek… Adına özgürlük, denilerek insan haklarını korumak olarak sunulacak…Aldatmaya çalışacaklar… 

5187 sayılı Basın Kanunda ve 212 sayılı Basın iş Kanununda internet ortamında yapılan yayınlar bakımından değişiklik yapacak tasarının derdi “basın veya ifade özgürlüğü” değil, sadece basın kartı alabilmek için sıradakiler çoğalacak ve başvuru numarası kapmaya çalışacak, araya adam koyacaklar ve sarartılmış basın kartlarına kavuşmak için kendilerini paralayacaklar… Kısaca artık basın kartı resmi ilanlar ve paralarla dağıtılan “mal gibi” olacak… Onun için yeni kanun  teklif gerekçesinde boşuna “fikir pazarı” demediler. 

Basın ve ifade özgürlüğünün köküne kibrit suyu ekecekler; fikir pazarı olarak adlandırılan resmi ilanlara yağacak nurla bereketlenecek pazarda devletten ilan parası para almak ve dağıtmaktan ibaret pazara çevrilecek sosyal medyada adına haber sitesi denilen alışveriş merkezleri kurulacak. 

Neydi, ne oldu ve bu sosyal medya AVM’lerini kim inşa ediyor? 

Halkın bilgi edinme hakkına ne demeli? Acaba “basın özgürlüğü” neden terkedilmeli?

Artık “basın özgürlüğü” kavramı terk edilmelidir. Yerine “İletişim özgürlüğü” “Bilgi edinme hak ve özgürlüğü” gibi kavramlar kullanılmalıdır. Çünkü artık “bilgi” satılık bir “mal” değildir. Pazar kavramı ile izahı mümkün olmayan bilgi edinme veya bilgiye ulaşma, temel insan hakkı olarak kabul edilmektedir, edilmelidir.  

Geçmiş şimdiki zaman…

İlk basısı 1953 ve ikinci basısı 1964 yılında yapılan “Açıklamalı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuatın üçüncü basısı 1991’de yapılmıştır.  Prof. Dr. Sahir Erman ve Prof. Dr. Çetin Özek bu önemli yapıtın “Önsözünü” 1.2.1990 günü yazmışlardı. 22 yıl önce yayınlanan son basının özsözünde şunları söylemişlerdir: “ Halbuki bu özgürlük (basın özgürlüğü), bir veya birkaç gazetecinin kendi fikir ve düşüncelerini açıklamak, belirli olayları halka duyurup duyurmamak veya bu duyuruş biçimini seçmek özgürlüğü değildir: Bu özgürlük okuyucunun, yani halkın olayları zamanında öğrenmek, bu olaylar hakkında değişik hatta zıt  fikir ve düşüncelerle temasa geçmek ve bunun sonucunda da kendi fikir ve düşüncelerini oluşturmak için tanınmış ve korunmuştur. Diğer bir deyimle “ferdi-bireysel” değil “genel-kamusal” bir özgürlük söz konusudur.”

Günümüzde bu özgürlük saldırı altına alınacaktır.  

Prof. Dr. Çetin Özek “Demokratikleşme Sancısı” başlıklı yazısında demişti ki;

“Genelde “düşünce açıklamak”, özelde “diğer araçlarla düşünce açıklamak” özgürlüğü çağımızda, “halkın bilgilenme, gerçekleri öğrenme hakkının” gerçekleştirilmesini sağlayan, vazgeçilmez bir değer olarak görülür. Öğrenme hakkının varsayılabilmesi ise, “özgür, doğru, yaygın bilgi ve haber dolaşımını” ve düşünce etrafında örgütlenme hakkını öngören siyasal, yasal yapının gerçekleştirilmesine bağlıdır. (...) Klasik demokrasi anlayışı kapsamında dahi, devletin korunması iddiasıyla, halkın bilgilenme hakkının sınırlandırılması ve bu nedenle gerçeğe uygun haber dolaşımının suçlanması kabul edilemez. Demokraside, hükümetlerin halkından gizleyeceği bir şey olamayacağına için “bireyin bireysel bilgilenme hakkın”nın sınırlanamayacağı kabul edilmektedir. Bireysel bilgilenme “hak” olduğuna göre bu hakka işlerlik sağlayan kitle iletişim araçlarının “doğru ve yaygın haber dolaşımını” sağlamak özgürlüğü de engellenemez. 

İşte bu görüş demokrasidir. Özgürlüktür. Ama Meclis'e gelmiş olan kanun teklifi baskıdır.  Devlet tarafından haber siteleri adı takılarak kurulacak ve kurdurulacak internet ortamındaki yayınlara resmi ilan vermek suretiyle sosyal medya üzerinde devlet hegemonyası kurulacaktır.

Gerçekten, bilgilenme hakkı; demokratik sistemin “saydamlık”, “çoğulculuk”, “uzlaşmacılık”, “değişimcilik” niteliklerini sağlayan süreçtir. Bu nedenle de bilgilenme sürecinin amacını sağlayabilecek iletişim düzeni oluşturulmalıdır. Sınırlandırmalar, otokrasidir.

Herkes, düşünce ve anlatım özgürlüğüne ve hukuken geçerli tüm araç ve yollardan yararlanarak bilgilere ulaşma hakkına sahiptir.

Kimse, hangi nedenlerle ve amaçla olursa olsun düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, düşünce ve kanaatleri nedeniyle kınanamaz, ayırıma bağlı tutulamaz ve suçlanamaz.

Bu özgürlüklerin kullanılması; savaş propagandası, ayırımcılık, düşmanlık, şiddete yol açan ulusal, ırkçı ya da dinsel nefret savunuculuğunun önlenmesi amacıyla sınırlanabilir.

Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına ya da toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu özgürlükler, hukuken geçerli tüm araç ve yollardan yararlanarak bilgilere ulaşma hakkını, resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber alma, düşünceleri öğrenme ve yayma serbestliğini de kapsar.

Basın özgürdür. Süreli ya da süresiz yayın önceden denetlenemez, izin alma ve akçalı güvence yatırma koşuluna bağlanamaz.

Devlet, basın, yayın ve haber alma özgürlüklerinin çoğulcu bir toplum yapısının gereklerine uygunluğunu sağlayacak önlemleri alır. Tekel oluşmasını önler. Resmi ilanlarla basın beslenmez, fikir pazarı ve besleme basın yaratılmaz.

Süreli yayın çıkarabilmek için yasanın gösterdiği bilgi ve belgelerin, yasada belirtilen yetkili makama verilmesi yeterlidir. Yetkili makam yürütme değildir. Basımevi kurma, izin alma ve akçalı güvence yatırma koşuluna bağlanamaz.

Basımevi ve eklentilerine ve basın araçlarına, suç aracı oldukları gerekçesiyle bile olsa el konulamaz ve bunlar zoralım konusu edilemez ya da işletilmekten alıkonulamazlar.

Süreli yayınların çıkarılması, yayım koşulları, akçalı kaynakları ve gazetecilik mesleği ile ilgili esaslar yasayla düzenlenir. Yasa; haber, düşünce ve kanaat1erin serbest ye yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı siyasal, ekonomik, malı ve teknik koşullar koyamaz. O halde Meclis'e gelen kanun teklifi bu ilkelerle uzak yakın ilgisi olmayan tekliftir. Yeni bir kanun teklifi ile yaratılacak haber dünyası para pul pazarında satılık mal değildir.

Süreli yayınlar, devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin ya da bunlara bağlı kurumların araç ve olanaklarından eşitlik esasına göre yararlanır. Devlet tarafından seçilmişlerden oluşan ve pazara düşürülen haberler haber değildir.

İfade özgürlüğü serbestçe ve kamu makamlarının müdahalesi olmadan herkesin kanaat özgürlüğüne sahip olması demektir. İnsanların haber ve görüş alma ve verme özgürlüğü demektir ve bu hak sözleşmenin 10. maddesinin koruması altındadır. 

Kanaat özgürlüğü insanların değer yargılarını özellikle korur. Somut gerçek gerektiğinde kanıtlanabilir. Gerçeklerin var olduğu ispatlanabilir. Ama medya yoluyla değer yargıları açıklandığında özellikle siyasi tartışmalarda, değer yargılarının doğruluğu veya yanlışlığının kanıtlanması beklenmemelidir. Çünkü değer yargılarının kanıtlanması mümkün değildir.

O yüzden kanaat özgürlüğünün İnternet ortamındaki önemi bakımından haber ve bilgi almayı ve vermeyi de kapsar. Eleştiriler sert ve ağır olabilir. Demokrasi ve çoğulculuk gereği yorumlardaki kanaatler katlanılmaz olsa ve hiç hoşa gitmeyen görüşler bile olsa nitelik olarak AİHS tarafından korunur.

Meclis'teki kanun teklifinde bu ilkeler hiç dikkate alınmamıştır.

Türkiye’de özgürlükler söz konusu olduğunda medya ve İnternet ile imtihan bitmemiştir.

Özellikle ifade özgürlüğü Türkiye’deki en sorunlu alan olmaya devam ediyor.

Diğer yanda teknolojik gelişmelere paralel oluşan dijital dünyanın yarattığı demokrasi anlayışı benimsenmiyor. İnternette temel özgürlüklerin, insan haklarının korunması için dijital dünyanın nimetlerini elinin tersiyle iten bir Türkiye var…

AİHS ve AİHM kararlarına göre internet kullanıcısının haklarını ve özgürlüklerini kullanmasına gereksiz ve orantısız müdahaleye edilemez. Kanun teklifi haksız, orantısız müdahale ve hak ihlali yaratacaktır.

Artık sınırlandırmalar esas, istisnalar kurala dönüşmüş ifade özgürlüğümüz ve basın özgürlüğü olmayan bir medyamız ve her zaman sınırlandırılan internetimiz var olacaktır.  

Dijital ortam, temel insan hak ve özgürlüklerinin en çok kullanılabildiği özgür bir mecradır.

Satın alınamaz, fikir pazarı uydurmasında satılık mal değildir.

Dijital demokrasi korunmalıdır.

Bunu siyasal iktidarlar istemeyebilirler. Doğaldır, çünkü iletişim ve bilgi teknolojileri aynı zamanda bu özgürlüğün korunmasında önemli bir kitle iletişim aracı olarak devlet ve özel sansür gibi birçok sınırlandırmaya haklı olarak karşı çıkar, hatta meydan okur.

Anayasa Mahkemesi bir Genel Kurul kararında internetin etkileşimli bir kitle iletişim aracı olduğu belirterek şöyle tanımlıyor: “Ulaşılabilirliği, haber ve fikirlerin saklanma süresi ve kapasitesi ile hacimce büyük haber ve fikirleri iletme imkânı gözetildiğinde İnternet, halkın haber almasının ve bilgilerin iletilmesinin gelişiminde önemli bir role sahiptir. İnternet, herhangi bir sınırlama gözetmeksizin herkesin haber ve fikirlere ulaşması ile fikirlerini yayması noktasında çok önemli bir imkân sağlamaktadır. Bu durum ifade özgürlüğü açısından da çok geniş bir alan yaratmaktadır.” 

Yasamanın görevi Anayasaya ve kanunlara aykırı kanun yapmak değildir.

Daha yeni kanuna aykırı bir kanun değişikliği yapıldı ve bu “kanun değişikliği” Anayasa Mahkemesi'nin kararının gölgesinde kaldı…

Yargı Reformu Stratejisinde ne denilmişti?

Üç yıl önce açıklanan Yargı Reformu Stratejisi (2019); ifade özgürlüğünü etkileyen mevzuat üzerinde değişiklikler öngörmüştü. Haber verme sınırları içerisinde yer alan, eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağına ilişkin düzenlemelerin ceza mevzuatının bütününün değerlendirilmesi suretiyle etkin biçimde uygulanması sağlanacaktı.

Hak ve özgürlüklere ilişkin standartları yükseltmek üzere mevzuat gözden geçirilecek ve gerekli değişiklikler” yapılacaktı. Böyle bir şey olmadı, ama aksi oldu.

Buna karşılık Anayasa Mahkemesi internet ortamındaki yayınlarla ilgili verdiği pilot kararında mevzuat aykırılığı nedeniyle bir yıl süre vererek, değişikliğin nasıl yapılacağı hakkında temel insan haklarına uygun yol haritası verdi.

“İfade özgürlüğüne ilişkin mevzuat ve uygulama analiz edilerek, bireylerin hak ve özgürlük alanlarını daha da genişletecek düzenlemeler yapılacaktır.” Tam aksi oldu. Kanun teklifi ile sınırlandırmalar yapıldı.

İfade özgürlüğünü ilgilendiren yargı kararlarına karşı kanun yolu güvencesini bu basın kanunu teklifi giderebilecek niteliğe sahip değildir. Resmi sahibinin sesi gürültüdür.

“İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Hakkında Kanun'da ve diğer kanunlarda yer alan erişim engelleme usulleri, ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alınarak gerekli değişiklikler yapılacaktır” Yargı Reformu Stratejisi Sayfa 26-27’de yazılı olan bu cümleleri hatırlatmak isterim.

Hatta ve hatta; “internet üzerinden işlenen suçlarla etkin mücadele büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultudaki uygulamaların etkinliği aynı zamanda bireylerin kişilik haklarının korunması açısından da önemlidir. Bununla birlikte erişim engelleme usullerinin ifade özgürlüğünü engellemeyecek ve hukuki güvenceyi daha da güçlendirecek şekilde yeniden belirlenmesinde, gerekli ve zorunlu hallerde erişimin orantılı biçimde sınırlanmasını sağlayacak uygulamaların geliştirilmesinde fayda olduğu değerlendirilmiştir” cümlesi YRS belgenizde 27. sayfada ikinci sütunda durduğu yerde duruyor.  Bu cümlelerinizle hangi kanundan bahsettiğinizin ne olduğu anlaşılsın diye 20. Nolu dipnotunuzda  5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunu göstermişsiniz.

İletişim faaliyetlerinin önemi de gün geçtikçe artıyor. Özellikle sosyal medya mecralarının yaygınlaşmasıyla birlikte yalanın, üretilmiş haberlerin, dezenformasyonun hızla yayıldığını görüyoruz. Etkili bir denetim mekanizmasının olmadığı bu mecralardan yayılan bu tarz haberler sebebiyle milyonlarca insanın hayatı kararmaktadır. İlk ortaya çıktığında özgürlüğün sembolü olarak nitelenen sosyal medya, günümüz demokrasisi için ana tehdit kaynaklarından birine dönüşmüştür. Yükselen dijital faşizm ve yalan haber furyası karşısında bizim gibi dünyanın gelişmiş demokrasileri de teyakkuz halindedir. Gelinen aşamada dezenformasyon sadece bir milli güvenlik meselesi olmanın ötesine geçerek, küresel bir güvenlik sorunu halini almıştır. Kamuoyunu doğrudan bilgilendirmek, dezenformasyon ve propaganda ile hakikat dairesinde mücadele etmek bu bakımdan önem arz ediyor. Vatandaşlarımızın doğru ve tarafsız haber alma hakkına halel getirmeden, insanımızı, özellikle toplumumuzun savunmasız kesimlerini yalana ve dezenformasyona karşı korumaya çalışıyoruz." demişti. Bu kanun teklifi ortaya çıktı.

Yürütme organın görüşü çok nettir ve bellidir.

Yargı Reformu Stratejisi yalan oldu.

Basın özgürlüğüne aykırı tutum ve davranışlara, hak ihlallerine, hukuksuzluklara ve kanunsuzluklara karşı çıkmak hepimizin görevidir, sosyal medyanın tek sahibi biz çapulcularız. 

Haberin haber olup olmadığına gazeteciler karar verir. Görüşleri yayma hakkı bizimdir.

Başkaları karar verirse; imkânsız demokrasi, imkânsız haber, imkânsız siyasi tartışma ve sürekli her haberin, her tartışmanın sürekli kriz hali yaratması demektir.  

Zaman Türkiye’de geriye işliyor… İfade özgürlüğünün sağlanabilmesi için şimdiki zaman ve özgürlükler geniş yorumlanmıyor. İleri götürülemeyen haklar dar ve niteliksiz. Şimdiki zamanlarda kalıyor. Demokrasi ve siyasi tartışma imkânsız!

Kitle iletişim araçlarına sahip olmak bazı iktidarlara yetmez, yargıda kendilerinden taraf olsun isterler. Bu ülkelerde görülen sürekli kriz; demokrasinin imkansızlığıdır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Seçim zamanında kendi seçimlerimiz

Seçimlerimizle ve seçim zamanlarında kaderimizi tayin hakkı vardır. Kaderimiz korunmalıdır! Kendi siyasal statümüzün seçiminde özgürlük herkesindir.

İliç altın madeni faciası

Facia; hukuken bir kaza ya da tesadüf olarak kabul edilemez. Zehirlenen topraklardan ve sulardan, yok olan hayatlardan, ölü canlardan faciayı yaratanlar sorumludurlar...