Suriye rejim güçleri Halep’i geri aldıktan sonra DEAŞ ve benzeri silahlı gruplar İdlib’te toplandı. Burada HTŞ adı altında toplanan çeşitli radikal silahlı militanlar bir süre sonra İdlib’in büyük bölümüne hakim oldular. Kentte terör estirdiler. ÖSO’yu gerilettiler.
Soçi mutabakatında bu kenti bu gruplardan kurtarmak Türkiye’ye verilen misyon oldu. Türkiye İdlib’in etrafında askeri gözlem noktaları oluşturdu. Ancak, bu radikal silahlı cihatçı grupların temizlenmesi konusunda fazla mesafe alamadı.
Bu süreçte Rusya ile İdlib konusunu çözmeye çalışan Ankara, aynı zamanda ABD ile yakınlaşarak Fırat’ın doğusunda bir uzlaşmaya vardı.
5 kilometre derinlikte bir güvenli bölge oluşturup sonraki aşamalarda bu bölgeyi en azından gözetleme açısından genişletme kapısını açık tutmaya çalışıyor. ABD ise PKK-YPG-PYD cephesini sınırdan belli bir mesafenin altına çekerek, TSK’ya karşı koruma altına aldı. Böylece PKK-PYD-YPG’ye daha rahat devletleşme olanağı sağlayarak siyasi bir konum da kazandırdı.
Türkiye, ABD ile Fırat’ın doğusunda uzlaşma sağlarken, Rusya’nın desteğinde Suriye silahlı kuvvetleri İdlib’e harekât başlattı ve stratejik yerleri alarak kente doğru ilerlemeyi sürdürdü. Bu operasyonlar sırasında Türk askeri konvoyunda sivil bir araç vuruldu. 9 numaralı gözlem bölgesinin yakınları bombalandı. Türk askeri için tehdit oluşturan hareketler sıklaştı.
Rusya ve Suriye, İdlib’teki silahlı radikal gruplar konusunda Türkiye’yi suçlamaya başladılar. Türkiye de ABD ile Rusya arasında sıkışmaya başladı.
Bu gruplar ne olacak?
Suriye silahlı kuvvetlerinin İdlib’i kuşatmasıyla birlikte, bu kentten, beklendiği gibi Türkiye sınırına doğru göç başladı.
3 milyon kişinin yaşadığı İdlib’ten Türkiye’ye yüzbinlerce kişinin yeni bir güç dalgası başlatacağı tahminleri yapılıyor. Bu zaten 4,5 milyon mülteci barındıran Türkiye için sorunun daha da büyümesi anlamına geliyor.
Diğer taraftan bazı cihatçılar da sınıra dayanıp Türkiye’yi, TSK’yı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı protesto eden gösteriler yaptılar.
Dünyanın çeşitli bölgelerinden, Uygur Türklerinden, Orta Asya Türk cumhuriyetlerinden gelen radikal dinci savaşçılar da bu gruplar arasında bulunuyor.
Bu aşamada sorulması gereken sorular şöyle ifade edilebilir: Türkiye bu silahlı grupları ne yapacak? Nereye koyacak? Bu insanlar nereye gidecekler? Türkiye’ye geçmeleri ve sızmaları olası mıdır?
Bu soruların yanıtı Suriye kadar Türkiye için de önemlidir. DEAŞ ve ondan türemiş cihatçı, aralarında kafa kesen radikallerin bulunduğu bu gruplara hiçbir ülke sahip çıkmıyor.
Bu grupların Türkiye’nin başına kalması olasılığı yüksektir.
Ayrıca çoktan anlaşıldı ki, ÖSO da dahil bu grupların Suriye’nin geleceğinde yerleri olmayacak. Suriye halkı nezdinde de bir karşılıkları yok.
Bu silahlı grupların nasıl tasfiye edileceği konusu Türkiye ve Rusya ilişkilerinde önemli bir sorun oluşturabilir.
Salam politikası
Rusya ve Suriye’nin, Halep gibi İdlib’i de Şam’ın yeniden egemenliğine almak konusunda kararlı oldukları çok açık. Rusya çok acele etmeden adım adım, salam politikası izleyerek Suriye silahlı kuvvetlerinin İdlib’i kontrol altına alması yönünde ilerliyor. Operasyonlar zaman zaman yoğunlaşıyor, bazen yavaşlıyor, bazen ateşkes ilân ediliyor, ancak sonuçta Suriye askerleri İdlib’te çemberi daraltıyor.
Türkiye’nin bu radikal grupları temizlemek konusunda Rusya’ya karşı öne sürdüğü “çok fazla sivil ölümüne yol açılabileceği” kaygısının Moskova üzerinde bir etki yaratması çok zayıf olasılık. Rus kültüründe böyle bir duyarlılık yok. Bunu bütün dünya Çeçenistan olayında gördü.
Türkiye zaman kaybediyor
Ankara, PKK’ya ve radikal cihatçı gruplara karşı Şam’la işbirliğine yönelip daha etkili bir pozisyon alabilirdi. Örneğin Adana Mutabakatı’nı canlandırıp Suriye içindeki operasyonları genişletebilirdi. Ancak bu yolu tercih etmedi. Bu olasılık her zaman var olsa da giderek küçülüyor.
Türkiye, radikal silahlı gruplar ve PKK’nın devletleşmesi konusunda Suriye’de zaman ve pozisyon kaybediyor.