07 Ekim 2020

Şüpheli

Sırf iktidarı başarılı göstermek için verilerle oynanması, Türkiye'de resmi kurumlara karşı ciddi bir güvensizlik yarattığı gibi dış dünyada da itibar kaybına yol açıyor

Türkiye'de iktidarın açıkladığı pembe tablo ile yaşananlar birbirini tutmuyor.

Bu durum devlet kurumlarının yaptığı açıklamalar için de geçerli. Son dönemlerde ekonomide, dış politikada verilen müjdeli haberlerle gerçekler arasındaki çok büyük bir fark var. 

İktidar söylemiyle gerçekler arasındaki uçurum iktidara ve resmi kurumlara karşı ciddi bir güvensizlik yarattı. Yapılan açıklamalar, açıklanan rakamlar "şüpheli" konumunda.

Bu saptamayı son olarak eski TÜİK Başkanı Birol Aydemir yaptı. Meslektaşımız Veli Toprak'ın sorularını yanıtlayan Aydemir, üç şüpheden söz etti.

Aydemir'e göre, TÜİK'in açıkladığı, "enflasyon, büyüme ve istihdam" rakamları şüpheli.

Bu şüphenin, bu iktidar döneminde, bir önceki TÜİK Başkanı tarafından dile getirilmesi ayrıca önem taşıyor. Aydemir'e göre TÜİK'in açıkladığı enflasyon oranıyla halkın yaşadığı enflasyon birbirini tutmuyor.

Aydemir şöyle diyor:

"Çünkü insanların yaşadığı ve gördüğü bir hayat var. Bir de istatistik ofislerinin yayımladığı veriler var. Bunlar örtüşmeyince insanlar inanmıyor, eleştiriyor. En çok enflasyon eleştirilir ve inanılmaz. Çünkü kendi hayatına bakar, tükettiği mallara bakar. 'Bu kadar harcama yapıyorum, bu enflasyon ne alaka' diye sorar. Dünyada en önemli şey istatistik kurumlarının bağımsızlığı, işine karışılmayacak."

Aydemir haklı.

TÜİK'e göre enflasyon rakamları şöyle gerçekleşti:

"Tüketici fiyat endeksi 2020 yılı Eylül ayında bir önceki aya göre yüzde 0,97, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 8,33, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 11,75 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 11,47 arttı."

Enflasyon çift hanede ama uzun süredir yüzde 11 civarında sabitlenmiş görünüyor. Oysa, vatandaşın temel ihtiyaç maddelerinde yaşadığı enflasyon bunun çok üzerinde.

Sadece elektriğe yapılan zam oranı yıllık olarak yüzde 32'yi aşmış durumda. Doğal gazdaki fiyat artışı ise yüzde 34,7 oranında. Benzinin litre fiyatı Ankara ve İstanbul'da 7 liraya yaklaşmış dudumda. Türkiye dünyada akaryakıtı en pahalı kullanan ülke konumunu koruyor. Keza mutfaktaki enflasyonu hesaplayan sendikalara göre fiyat artışları bir yıl içinde yüzde 40'a yaklaştı.

Bu farklılıklar devlet kurumlarından yapılan açıklamalara karşı vatandaşta çok ciddi şüphe uyandırıyor.

Aynı şüphe işsizlik oranı ve sayısında da var.

Bu konuda TÜİK'in bir önceki başkanı Aydemir'i dinleyelim:

"İstihdam verileri, büyüme verileri de öyle. Kendin güveniyor musun, yok. Arkadaşların bilerek verilerle oynamadığına eminim. Ama verilere benim de güvenim yok. Bizde büyüme de istihdam verisi de enflasyon da şüphelidir. Pandemi krizine girmişiz, insanlar işsiz kalmış, bizim işsizlik oranımız düşüyor… Şaka gibi. Normalde yüzde 18-19'a gelmesi lazım, yüzde 12 geliyor. Nasıl oluyor? İş gücüne katılım oranı düşüyor. İleride işsizlik oranı çok artacak. Çünkü önceki aylardaki işsizliği göstermediler."

Sonuç olarak enflasyon, büyüme ve işsizlik oranları gerçeği yansıtmıyor.

Milli gelir düşüyor, kişi başına ortalama gelir düşüyor, iktidarın 2021, 2022 ve 2023 için açıkladığı makro hedefler, 2016 yılının çok gerisinde. Tablo, salgına karşın Türkiye'nin durumunun çok iyi olduğu biçiminde yansıtılıyor. Bu da doğal olarak bir inandırıcılık sorunu yaratıyor.

Bu şüpheli durum sadece ekonomiyle ilgili rakamlarla sınırlı değil. Aynı durum yargı karları için de geçerli. Siyasi gelişmelere ve iktidarın beklentilerine ve hatta açıklamalarına uygun şekilde alınan yargı kararları da kamuoyunda çoktandır şüphe ile karşılanıyor.

Bir ciddi şüphe de sağlık alanında yaşanıyor. Sağlık Bakanlığı'nın salgınla ilgili açıkladığı tablodaki değişiklikler ve kamuoyuna sunulan veriler büyük tartışmalara yol açtı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın da kabul ettiği gibi Türkiye bu tabloda sadece "hasta" sayısını açıklıyor, Covid - 19 virüsünü taşıyıp da belirti göstermeyenler açıklanmıyor. Bakanlık, testi pozitif çıkanları "vaka", hastaneye yatanları "hasta" diye ikiye ayırıp, "vaka"ları tabloya almıyor. Böylece, hasta sayısı az gösteriliyor. Bu gerçek ortaya çıkınca dünyada da tepkiye yol açtı. Bazı Avrupa ülkeleri Türkiye'yi güvenli uçuş hattından çıkardı. Bazıları da Türkiye'den gelen yolculara iki hafta karantina zorunluluğu koydu.

Sırf iktidarı başarılı göstermek için verilerle oynanması, Türkiye'de resmi kurumlara karşı ciddi bir güvensizlik yarattığı gibi dış dünyada da itibar kaybına yol açıyor.

Bu yolla gerçeklerin gizlenmesi de zaten mümkün olmuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.