İktidar, yapay sorunlar icat edip halkı meşgul etmek açısından başarılı ancak gerçek sorunlara çözüm bulmak konusunda başarısız.
Zaten gerçek sorunlara çözüm bulamadığı için, o sorunları örtecek şekilde, “acil” koduyla sorunlar üretip, gündemi de halkı de meşgul ediyor.
Örneklere bakalım…
Haziran ayının sonunda Temmuz ayının başında Türkiye’nin çok “acil” bir çoklu baro sorunu vardı. O kadar acildi ki TBMM, Temmuz ortasında tatile girmeden önce yasanın hemen değişmesi ve her ilde mantar gibi yeni barolar kurulması gerekiyordu.
Bu bir ihtiyaçtı. İhtiyaç, Ankara Barosu’nun, Diyanet İşleri Başkanı’nın bir açıklamasına verdiği tepkiyle ortaya çıkmakla kalmamış ve acilen çözülmesi gereken bir soruna dönüşmüşü.
AK Parti ve MHP milletvekillerinin Meclis’te sabahlayarak, maske-mesafeye bile dikkat etmeden, gece-gündüz hummalı çalışmaları sonucunda bu sorun çözüldü. Çoklu baro kurulması için yasa çıkarıldı ve Cumhurbaşkanı da hiç bekletmeden yasayı imzalayarak yürürlüğe soktu.
Gürlerce sert tartışmalara, baro başkanlarının Ankara’ya yürüyüşlerine, Ankara girişinde itilip kakılmalarına, Meclis’e girmelerinin engellenmesine, televizyonlarda saatlerce süren programlara neden olan bu sorun ve çözümüne ne oldu?
Gündemde çoklu baro diye bir konu yok. Ortalıkla mantar gibi bitmiş yeni barolar da yok. Mantar gibi bitmesi bir tarafa İstanbul dahil henüz ikinci bir baro kurulmuş il bile yok. Henüz 2 bin avukatı bir araya getirip bu da bizim “siyaseten arınmış baromuz” diyen bir avukat da ortaya çıkmadı. Sadece birkaçı MHP lideri Devlet Bahçeli’yi ziyaret edip “Talimatlarını aldık” diyerek, kurabilseler nasıl bir baro kurabileceklerini yansıttılar, o kadar…
Peki, avukatların sorunları duruyor mu, duruyor. Birçok genç avukat bürosunu kapattı mı, kapattı. Birçoğu yanında çalıştırdığı genç avukatların işine son verdi mi, verdi.
Acil Ayasofya sorunu
Çoklu baro sorununa daha yeni çözüm bulunmuştu ki, Türkiye’de bir de "acil" Ayasofya sorunu patladı. Bir sene önce acil olması bir tarafa sorun bile olmayan Ayasofya’nın ibadete açılması aniden gündemin ilk sırasındaki sorun oluverdi. Acil olmasına karşın 89 yıldır ibadete açılmayan Ayasofya, Danıştay’ın iktidarın beklediği gibi hukuki dayanaktan yoksun kararıyla açıldı. İstanbul ve Ayasofya yeni fethedilmiş gibi şaşaalı törenler yapıldı. Diyanet İşleri Başkanı, elinde kılıçla çıktı, 7 düvele ayar verdi. O arada Atatürk’e dolaylı olarak lanet okudu.
Türkiye’nin her yerinden otobüslerle Ayasofya’ya getirilen yüzbinlerce kişi maskesiz-mesafesiz namaz kaldı.
Ayasofya sorunu çözüldü ama Koronavirüs salgını da patladı.
Acil idam sorunu
Ayasofya sorunu çözülür çözülmez, gündeme acil idam sorunu geldi.
İdam cezasının acilen geri getirilmesi gerekiyordu.
İktidar sözcüleri, canlı yayınlarda, “Eğer halkımız idam istiyorsa onu Meclis’ten geçirmek boynumuzun borcudur” türü demeçler vermeye başladı.
Dönüp halka baktığınızda, ortalıkta, “İdam, idam, idam isteriz” diye yürüyen kitlelerin olmadığı görüldü. Halkın idam hele “Acil idam geri gelsin” diye bir talebi yoktu.
“Acaba idam neden isteniyor, ihtiyaç nedir” diye sorunca ortaya mantıklı bir yanıt koyabilen de çıkmadı. 'Abdullah Öcalan’ı idam etmek istiyorlar' deseniz, değil. Bugün idam isteyenler, idam dosyasını başbakanlıkta bekleten hükümetin ortağı idiler. Bugün idam cezası gelse, geri yürümeyeceği için hedef Öcalan olamaz.
'Çocuklara cinsel istismarda bulunan tarikat liderlerini idam etmek istiyorlar' deseniz Fatih Nurullah’a gelene kadar bu rezilliklerle gündeme gelen vakıflar, tarikatlar vs. gözde kurumlar olmaya devam ediyor. Tutuklanan Fatih Nurullah ile ilgili haberlere erişim yasağı geldi, tarikat lideri haber koruması altında. Daha birkaç ay önce devlet protokolünde yeri olan bir zat. Bu bakımdan Fatih Nurullah da idam cezasının hedefi gibi gözükmüyor.
Ama konu gündemde…
Ceza profesörlerinin yanı sıra, ünlü tarikat liderlerinin de “değerli” görüşleri alınıyor: “İdama ne diyorsunuz? Kur'an’da idam var mı?” O da Allah ne verdiyse neden idam cezası gerektiği, kimlerin idam edilebileceği konusunda halkı aydınlatıyor!
Sonuç
İktidar, gündemi boş işlerle işgal ediyor.
Korona salgını kontrolden çıkmış durumda. Bilim insanları her gün sokağa çıkma yasağı dahil acil önlemler alınmasını talep ediyor. Önlem diye alınan karar gece 24.00’ten sonra eğlence yerlerinde müzik çalınmasının yasaklanması.
Ciddi bilim insanları tehlikenin boyutlarını anlatmaya çalışıyorlar, iktidar mensupları mitinglerde, düğünlerde geziyor.
İşsizlik kartopu gibi büyüyor. İş yerleri kepenk indiriyor. TÜİK işsizlik oranını yüzde 13,4, işsiz sayısını 4,1 milyon kişi olarak açıkladı. 2 milyon kişi de artık çalışmıyormuş…
Ekonomistlere bakıyorsunuz, onların yaptığı hesaba göre işsizlik en az yüzde 24, işsiz sayısı da 10,5 milyon.
Gündemde işsizlik sorunu ve onu çözmeye yönelik bir proje var mı, yok.
Enflasyon sorunu çözüldü mü, yok. Bir dolar 7,50 TL sınırına dayandı, buna çözüm var mı, yok. 431 milyar olan dış borç TL’nin değer kaybetmesiyle her gün kabarıyor, bir çözüm var mı, yok.
Sonuç bu…