Yerel seçimleri muhalefetin kazanmasından bu yana, seçmende Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarından muhalefete doğru bir yöneliş gözleniyor.
2019 yılında yükselmeye başlayan ve 2020 yılında zirve yapan ekonomik kriz ve ardından gelen Korona salgınının olumsuz etkileri iktidara olan güvende önemli bir kırılmaya yol açtı. Bu kırılma kamuoyu anketlerinde de görülüyor.
Ekonomideki yanlış politikada ısrar edilmesi, düşük faiz politikasının dövizi patlatması ve borçları katlaması, salgınla mücadelede gerçek rakamların saklanması, salgının yol açtığı başta işsizlik ve kepenk kapatma olmak üzere ekonomik ve sosyal sorunlara iktidarın çözüm bulamaması ve aynı süreçte CHP'li belediyelerin yüksek performansı, iktidarı sıkıştırmaya başladı.
İktidar, salgın sürecinde yaslandığı düşük ve alt-orta gelir grubundaki kesime dikkate alınacak bir katkı sağlamadı. Tercihi büyük şirketlerden, sermayeden yana oldu. Bu tercih de alt gelir gruplarında muhalefete yönelme şeklinde karşılık buldu.
Bu durumun, toplumda iktidara desteği azaltırken, muhalefete bir yöneliş yarattığı gözleniyor.
Son örnek asgari ücrette yaşandı. Komisyon asgari ücreti 2.825 lira olarak belirledi. Bu miktar işçi kesiminin beklentisini karşılamadı. CHP'nin vergisiz 3.100 TL, Türk-İş'in en 3.000 TL, DİSK'in 3.800 TL asgari ücret önerilerinin altında kaldı. Sendikalar itiraz ederken işveren temsilcileri memnundu.
Buna karşın CHP'li belediyelerin en düşük ücreti 3.100 TL ve üzerinde belirlemeleri CHP ve İyi Partili başkanların yönettiği il ve ilçelerde işçiden yana bir tercihin mümkün olduğunu gösterdi.
İstanbul ve Ankara ve İzmir'de en düşük ücret 3.100 TL, Eskişehir'de 3.350 TL, Adana, Mersin, Antalya gibi CHP'li diğer belediyelerde ise bu tutar civarında belirlendi.
Muhalefetin iktidardan daha fazla asgari ücret belirlemesi, 11 büyük kent dikkate alındığında nüfus açısından Türkiye'nin yarısına yakın bir kesiminde başka bir ekonomik politikanın mümkün olduğunu ve hayata geçirilebileceğini gösterdi.
CHP'li belediyelerin başarısı sadece asgari ücreti yüksek belirlemelerinden kaynaklanmıyor. Düşük gelir gruplarına yönelik uygulamaları da Türkiye düzeyinde büyük destek gördü. Korona salgınının başında CHP'li belediyeler; verdikleri hizmetler, hastalara, evden çıkamayan yaşlılara, işsiz kalmış vatandaşlara hızla ulaşmaları, arka arkaya aldıkları kararlar ve kampanyalarla yüksek bir performans gösterdiler.
Bu durum CHP'ye yöneltilen, "iş yapamazlar, yönetemezler, deneyimleri yok gibi” eleştirilerin geçersiz olduğunu gösterdi. Belediyelerde başarılı bir yönetim gösteren CHP'nin ülkeyi de yönetebileceği düşüncesini güçlendirdi.
Toplumda iktidara olan desteğin her ay düşmesi buna karşın muhalefete yönelişin daha belirgin hale gelmesinin gösterdiği gerçekler CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in kurduğu Millet İttifakı modelinin tuttuğunu gösteriyor. Yerel seçimlerdeki başarıdan sonra uygulamada da belediye başkanlarının başarılı olması ve bugün seçimde aldıkları oydan 5-6 puan daha fazla destek görmeleri bunun en önemli kanıtı.
Bu sürecin çıkardığı bir siyasal sonuç da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'a olan güvenin bütün ülkede artmış olması.
Yapılan yoklamalarda Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a verilen desteği yakalamış görünüyorlar. Her iki isim de Erdoğan kadar destek alıyor. Bu durum, muhalefete yönelişi gösteriyor.
Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu'na verilen bu destek, iki büyük kentin yönetiminde gösterdikleri performanstan kaynaklanıyor. İktidarın, her gün yeni bir örneğini verdiği engellemelere karşın İmamoğlu ve Yavaş'ın halkta yarattıkları memnuniyeti engellemesi mümkün değil.
Bu göstergeler CHP ve İyi Parti'nin Millet İttifakı olarak iktidara ciddi bir alternatif oluşturdukları ve toplumda değişim rüzgarı estirebildiklerinin somut kanıtı.