02 Kasım 2020

Mesut Yılmaz'ın Türkiye hedefi

Mesut Yılmaz'ın Türkiye'yi görmek istediği yer; demokrasisi Kopenhag, ekonomisi Maastricht kriterlerini yakalamış, AB üyesi, demokratik, laik bir hukuk devletiydi

Hüzünlü günlerden geçiyoruz.

İzmir'i vuran deprem bütün Türkiye'yi yasa boğdu.

Depremde vefat edenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına, sevenlerine, ulusumuza başsağlığı ve sabır diliyorum.

Enkaz altında kalanları kurtarmak için canla başla çalışan bütün kurtarma görevlilerine şükran borçluyuz.

Bir diğer hüzün de eski Başbakan Mesut Yılmaz'ın vefatı nedeniyle yaşanıyor.

Mesut Bey'e Allah'tan rahmet, başta eşi Berna hanımefendi ve oğlu Hasan olmak üzere tüm ailesine, ulusumuza başsağlığı ve sabır diliyorum.

Mesut Bey'in vefatıyla Türkiye iyi yetişmiş bir devlet adamını daha kaybetti.

Uzun yıllar siyaset adamlarını izlemiş bir gazeteci olarak Mesut Yılmaz'ın, devlet adamlığını siyaset adamlığının önünde tutan bir lider olduğunu söyleyebilirim. Konu Türkiye'nin ulusal çıkarıysa, sorun ulusal bir sorunsa Mesut Bey, partisinin ve kendisinin çıkarını hiç gözetmez, sorunun çözümüne odaklanırdı.

Siyasette hiç şov yapmadı.

Az ve öz konuşur, ciddiyetini hiç bozmazdı. İyi eğitimli, birikimli, dünyayı izleyen bir entelektüeldi. Ancak bu yönlerini hiç öne çıkarmayan, sakin ve mütevazı bir kişiliği vardı. Sözüne güvenilir bir liderdi.

Mesut Yılmaz, merkez sağda yer alan, dindar-muhafazakâr düşüncelerden çok, liberal düşünceleri ön planda bir siyasetçiydi. İbadetini yapar ama dini siyasete alet etmezdi.

Turgut Özal'la birlikte siyasete girmiş, O'nun yakın kurmayları arasında yer almıştı. Özal, cumhurbaşkanı olduktan sonra ANAP'ın başına Mesut Yılmaz'ı değil Yıldırım Akbulut'u getirdi. Ancak Mesut Bey, ANAP liderliği konusunda iddialıydı. Nitekim ilk kurultayda Yıldırım Akbulut'u yenerek ANAP Genel Başkanı oldu.

Son dönemde Özal'la anlaşamıyordu. Özal, ANAP'ı biraz daha muhafazakâr bir parti olarak tutmak istiyordu, Yılmaz ise partiyi ve hükümeti liberal kadrolarla yönetti.

Yasakların kalkmasıyla Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş'in siyasete dönmeleri ve eski tabanlarıyla buluşmaları ANAP'a desteği ve siyaset alanını daraltmıştı. Özal, çareyi cumhurbaşkanı olup Çankaya'ya çıkmakla buldu. ANAP'ı devralan Mesut Yılmaz ise siyasete yeniden dönen eski liderler karşısında istediği başarıyı yakalayamadı.

Özal'ın vefatından sonra DYP'nin başına Tansu Çiller geçti. Yılmaz ANAP'ı, Çiller DYP'yi büyütemedi. 1995 seçimlerinde ipi RP Lideri Necmettin Erbakan göğüsledi. Türkiye'yi 28 Şubat'a götüren bu süreçte dışarıdan destekli, Mesut Yılmaz başbakanlığındaki ANAP-DYP (ANAYOL) hükümeti başarılı olmadı. Özal'la Demirel arasındaki çekişme, Yılmaz'la Çiller arasında daha sert biçimde yaşandı. Hükümet kısa süreli oldu, bu merkez sağı zayıflattı. Çiller'in "evet" demesiyle REFAHYOL hükümeti kuruldu.

ANAYOL hükümetinin yürümemesi ve merkez sağın giderek çöküntüye girmesi nedeniyle Çiller gibi Yılmaz da çok eleştirildi.

Mesut Yılmaz'ın siyasi hayatında bir hata olarak nitelenen ve yıpranmasına yol açan kararının 28 Şubat döneminde başbakanlığı kabul etmesi ve koalisyon hükümetleri kurması gösterilir. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in yönettiği 28 Şubat sürecinde Mesut Yılmaz başbakan olarak askerlerle birçok konuda çatışma yaşadı. Askerin baskısına bazen direndi bazen direnemedi.

Askeri vesayet altında başbakanlık yapmanın zorluğunu ve kendisini yıpratacağını elbette biliyordu. O dönem sonrasında Cumhurbaşkanlığı görevi sona eren Süleyman Demirel'le ve Mesut Yılmaz'la söyleşilerimiz olmuştu. Demirel, 28 Şubat'ı bir darbe olarak görmüyordu. Aksine, hükümet değişikliğiyle ve Mesut Yılmaz'ın koalisyon hükümeti kurmasıyla bir askeri darbeyi önlediklerini söylüyordu. Mesut Bey de bu görüşeydi. O'nun da amacı bir askeri darbeyi önlemek ve sorunları sivil siyaset alanında çözmekti. Bunu kendisinden dinlemiştim. Mesut Yılmaz da Süleyman Demirel gibi, REFAHYOL hükümetinin devletin laik yapısını bozabileceği ve bu nedenle bir askeri müdahaleye yol açabileceği kaygısı taşıyordu. 28 Şubat sürecinde başbakanlık görevini kabul etmesinde bu kaygısının payı büyüktü.

Amaçladığı Türkiye

Merkez sağda liberal bir lider olan Mesut Yılmaz'ın, Atatürk ilke ve devrimleriyle, demokratik, laik, sosyal hukuk devlet yapısıyla bir sorunu yoktu.

Yılmaz'ın en önemli projesi Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) tam üye olmasıydı. Dışişleri Bakanlığı döneminde de Başbakanlığı dönemlerinde de AB ile ilişkilere çok önem verdi. Türkiye'yi AB üyesi yapacak reformlar konusunda çok hassastı. Kendi başkanlığı ile Bülent Ecevit'in başbakanlığı dönemlerinde önemli reformların hayata geçmesinde büyük katkısı oldu. İdam cezasının kaldırılması, Kürtçe yayın serbestliği gibi adımları destekledi.

1998'den 2002 seçimlerine kadar olan dönemde, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz ve Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun uzlaşması ve katkılarıyla belirlenen ve bir devlet politikası haline getirilen amaç Türkiye'nin AB'ye tam üye olmasıydı.

Mesut Yılmaz'ın büyük katkı verdiği bu devlet politikasının temel nedeni, AB üyeliğinin Türkiye'nin sorunlarının çözülmesinde büyük katkı sağlayacağı düşüncesiydi.

Türkiye'nin AB üyesi olması durumunda, laik yapısının, ulusal bütünlüğünün korunacağına, askeri darbelerin ve parti kapatmaların tarihe karışacağına, demokrasinin daha sağlam şekilde yerleşeceğine inanıyorlardı.

Mesut Yılmaz'ın Türkiye'yi görmek istediği yer; demokrasisi Kopenhag, ekonomisi Maastricht kriterlerini yakalamış, AB üyesi, demokratik, laik bir hukuk devletiydi.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.

"
"