20 Temmuz 2020

Kadın dernekleri yalnız bırakılmamalı

İktidarın sadece siyaseti değil ev içinde ve dışındaki sosyal yaşamı da dinselleştirme gayretleri Türkiye’yi medeni hukuktan olduğu gibi uluslararası hukuktan da uzaklaştırıyor ve yalnızlaştırıyor

Türkiye’nin 2018 yılında girdiği ekonomik kriz, Covid - 19 salgınıyla daha da derinleşti.

DİSK Araştırma Dairesi’nin yaptığı çalışmalar, krizin faturasının TÜİK’in açıkladığı makyajlı sonuçlardan çok daha ağır olduğunu ortaya koydu.

DİSK’in saptamaları şöyle:

Covid - 19 etkisiyle revize edilmiş geniş tanımlı işsizlik ve iş kaybı 17,7 milyonu aştı.

Covid - 19, 11 milyona yakın yeni iş kaybı ve işsiz yarattı.

Revize edilmiş geniş tanımlı işsizlik ve iş kaybı oranı, yüzde 52 olarak hesaplandı.

Kadın işgücü sayısı yüzde 13,9, kadın istihdamı sayısı yüzde 11,9 azaldı.

İstihdam bir yılda 2 milyon 585 bin kişi düştü.

İşbaşında olanların sayısı 7,1 milyon düştü.

Ümitsiz işsizlerin sayısı 553 binden 1 milyon 310 bine yükseldi.

Yine 2012 yılında 12 bin dolar civarında olduğunu belirtilen kişi başına milli gelir 2020 yılında 8 bin 300 dolara düşmüş durumda.

Başta işsizlik ve enflasyon olmak üzere çok ağır sorunların çözüm beklediği bir dönemde iktidar bu sorunları görmemeye çalıştığı gibi gündemden de düşürmeye çalışıyor.

Bunun için en kolay yol, muhalefeti din minderine çekerek kolay alt edeceğini düşündüğü alanlarda gerginlik ve tartışma yaratmak.

Son günlerde iktidarın yarattığı gündem maddeleri de bunu gösteriyor.

Örneğin Ayasofya konusu böyle….

Ayasofya’yı, Danıştay’ın hukuki dayanaktan yoksun kararıyla açan iktidar, bu konuda muhalefetle kapışmayı bekledi ama umduğunu bulamadı. 

Şimdi, 24 Temmuz’da yapılacak görkemli açılış töreniyle, 7 düvele karşı kazanılmış zafer havası ile dini duygular üzerinden tabanında safları sıklaştırmaya çalışacak.

Diğer gündem maddesine bakıyorsunuz…

Tarikatların talebiyle Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkması…

İstanbul Sözleşmesi fiziksel ve cinsel şiddetin yanında, tehdit, zorlama, kadının hareketlerini ve sosyal yaşamını sınırlama gibi her türlü baskıyı suç sayıyor. Şiddet veya baskıyla karşılaşan kadının en yakın karakola başvurmasını ve karakol tarafından korunma altına alınmasını öngörüyor. Sözleşme bu korumayı 18 yaşından küçük kız çocukları için de öngörüyor.

Türkiye altına imza atmakla övündüğü, 2014 yılında yürürlüğe giren bu sözleşmeyi uygulamadığı gibi bir de tarikatların isteğiyle sözleşmeden çekilmeyi tartışıyor.

Şiddet gören kadınların anlatımına göre, son dönemlerde güvenlik birimleri de kadınları koruma altına almadığı gibi nasihat ederek evine gönderiyor. "Karı-koca arasına girilmez," "kocandır döver de sever de" yaklaşımıyla kadın cinayetlerini ve kadına şiddeti önlenme mümkün değildir.

İktidar, Türkiye’nin en ağır sorunlarından biri olan kadına şiddet, kızların çocuk yaşta evlendirilmeleri gibi konuları da yine din minderine çekmiş durumda.

Ortalık kendine din adamı süsü veren sapkın tiplerin kız çocuklarına ilişkin fetvalarından geçilmiyor. Bütün dertleri; kız çocuğuyla kaç yaşına geldiğinde cinsel ilişki caizdir, üvey kız torun dedeye helal midir değil midir? Bir karış sakallarıyla ekranlarda ahkâm kesiyorlar.

O arada kadın cinayetleri devam ediyor. Yardım bekleyen, sosyal medyadan çığlık atan, koruma isteyen kadınların sayısı her geçen gün artıyor.

İktidarın sadece siyaseti değil ev içinde ve dışındaki sosyal yaşamı da dinselleştirme gayretleri Türkiye’yi medeni hukuktan olduğu gibi uluslararası hukuktan da uzaklaştırıyor ve yalnızlaştırıyor.

Türkiye’nin bu geriye gidişi durdurabilmesi için sadece kadın derneklerinin mücadelesi yeterli olmayacaktır.

Muhalefet partilerinin, mücadelenin her aşamasında sendikaların ve derneklerin yanında olması gerekir.

Bu konuda CHP ve İyi Parti’ye büyük görev düşüyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.

"
"