15 Mart 2021

İtirafname gibi reform paketi

Tıpkı hukuk alanında olduğu gibi ekonomi alanındaki taahhütleri konusunda da iktidarın ciddi bir inandırıcılık sorunu olacaktı

İktidar, hukuk reformu paketinden sonra ekonomi reformu paketini de açıkladı.

Ekonomik reform paketi de hukuk reformu paketi gibi itirafname niteliği taşıyor.

19 yıllık iktidar, ağır ekonomik sorunları sanki muhalefet yaratmış gibi çözüm vaatlerinde bulunuyor.

Ekonomik paketindeki vaatler ve çelişkiler aslında iktidarın ekonomiyi bu hale nasıl getirdiğinin itirafıdır.

Birkaç örnek vermek gerekirse…

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, paketi açıklarken fiyat istikrarını bir kenara koyduklarını söyledi. Oysa bütün ekonomik paketlerin temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Bir ekonomide fiyat istikrarını sağlayamazsanız, faiz ve döviz kuru istikrarını sağlayamazsınız. Böyle bir halde yerli veya yabancı sermaye yatırım yapmaz. Yatırım olmayınca üretim ve istihdam da artmaz. Bu durumda da Erdoğan'ın açıkladığı; üretime, yatırıma, ihracata dayalı ekonomik yapı da oluşmaz.

Erdoğan, "fiyat istikrarını bir kenara bıraktık" demiş olsa da aynı pakette Fiyat İstikrar Komitesi kurulacağı ve enflasyonun tek haneye indirileceği vadediliyor. Bu da aslında Türkiye'nin ciddi bir fiyat istikrarı (yüksek enflasyon) sorunu olduğunu gösteriyor. Bir başka deyişle iktidar, enflasyon yaratan yanlış bir ekonomi politikası izlediğini kabul ediyor.

Merkez Bankası'nın yeni yönetimi, temel amaçlarının fiyat istikrarını sağlamak olduğunu açıkladıktan kısa süre sonra iktidarın fiyat istikrarı konusundaki çelişkili açıklamaları ne yapılacağı konusunda kafaların karışık olduğunu gösteriyor. Döviz rezervi eksiye inmiş bir Merkez Bankası'nın fiyat istikrarını nasıl sağlayacağı, döviz kurunu ve faizleri nasıl istikrarlı hale getireceği de ayrı bir tartışma konusu.

Ekonomik paketin en önemli vaatlerinden biri de kamuda israfın önlenmesi. Pakette ekonominin israfa tahammülü olmadığı vurgulandı. Bu vurgu, tersinden okunduğunda kamuda çok büyük israf olduğunun kabul edilmesidir. Demek ki iktidar kamuda israf yapıyor, şimdi bunu önlemeyi taahhüt ediyor. Evet, kamuda büyük israf var. Hazine garantili yolların, köprülerin, havaalanlarının ve şehir hastanelerine harcanan ve harcanacak olan dudak uçuklatan paraların önemli bir kısmı israf. Sadece Kütahya Zafer Havaalanı'ndan 1 milyon 200 binden fazla yolcu geçeceği garanti edilmiş ama geçen yolcu sayısı 10 bini bulmuyor. Aradaki farkı hazine yani vatandaş ödüyor, ödeyecek.

Kamuda şatafatlı bir yönetim anlayışını yerleştiren de yine bu iktidar. Cumhurbaşkanlığı'ndan Diyanet İşleri Başkanlığı'na, oradan valilik ve kaymakamlıklara kadar lüks bir tüketim var. Alınan makam arabaları, makam mobilyaları, alınan veya inşa edilen villa tipi lojmanlar, halkın gözü önünden geçen resmi konvoylar bunu gösteriyor. İsrafı yapan iktidar, "israfa tahammülümüz yok" diyen yine iktidar.

Paketin bir diğer vaadi, ihale mevzuatındaki istisnaların gözden geçirilerek daraltılması. Bu taahhüt İhale Kanunu'nun istisnalar yoluyla fiilen uygulanmadığı önemli bir alan olduğunu gösteriyor. Bu konu da muhalefetin israf konusu gibi en çok eleştirdiği alanların başında geliyor. Muhalefetin, ihaleleri hep aynı şirketlerin almasına yönelttiği eleştirilerin etkili olduğu anlaşılıyor ki iktidar bu uygulamanın gözden geçirileceğini taahhüt ediyor.

Bir başka taahhüt kamu görevlilerinin asli maaşları dışında bundan sonra sadece bir yerden daha maaş alabilecekleri taahhüdü. Bu da yine muhalefetin sürekli eleştirdiği üst düzey kamu görevlerinin veya eski AK Parti milletvekillerinin 3-4 yerden maaş almaları. Bu eleştirinin de etkili olduğu ancak bir yerden ek maaş alınabileceği taahhüdünden anlaşılıyor. CHP'li Veli Ağbaba'nın, eski bir AK Parti milletvekilinin 8 şirketin yönetim kurulu üyesi olarak toplam 150 bin lira maaş aldığını açıklaması bu konudaki en taze örnek.

Ekonomik paketin hazine ve bütçe birliğinin sağlanacağını taahhüt etmesi de bir başka yanlışın itirafı mahiyetinde. Hazine ve bütçe birliğine dayalı sistem bu iktidar tarafından dağıtıldı. Bütçe dışı özel hesaplar uygulaması, döner sermayelerin yaygınlaştırılması ve en önemlisi Varlık Fonu kurulması bu birliği bozdu. İktidar hazine ve bütçe birliği taahhüt ediyorsa ilk yapılması gereken iş Varlık Fonu'nun kaldırılması olmalıdır. Ancak böyle bir eğilim görülmüyor. Hem hazine birliği taahhüt edip hem ikinci bir hazine niteliğinde Varlık Fonu kurmak büyük çelişkidir.

Paketin komite, komisyon, koordinasyon kurulu gibi yapılar oluşturulmasını öngörmesi ise ekonomide bürokrasinin artacağını ve işlerin "komisyona havale" edileceğini gösteriyor.

Tıpkı hukuk alanında olduğu gibi ekonomi alanındaki taahhütleri konusunda da iktidarın ciddi bir inandırıcılık sorunu olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.

"
"