Muharrem İnce, günlerdir beklenen açıklamasını yaptı.
"Memleket Hareketi" adıyla bir siyasi hareketi, 4 Eylül'de, Sivas'ta başlatacaklarını duyurdu.
İnce, başlatacağı siyasi hareketin içeriği konusunda fazla bilgi vermedi. Bu hareketin Atatürk'ün yolundan gideceğini, Atatürk düşmanlarının bu harekette yer alamayacaklarını söylemekle yetindi. Atatürk'le ilgili sembollere bakılırsa "Atatürk" dışında bu hareketin nasıl bir siyasi programa sahip olacağı konusunda başka bir bilgi ve işaret yoktu.
İnce basına açıklama yaparken Atatürk dışında başka bir sembol kullanmadı. CHP bayrağı veya rozeti yoktu. Yola çıkışını, Atatürk'ün Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başlatmak üzere İstanbul'dan Samsun'a gidişine benzetti. Atatürk'ün Samsun'a çıkarak ulusal kuruluş hareketini başlatması gibi İnce de 4 Eylül'de Sivas'a giderek, Sivas Kongresi'nin yıl dönümünde bir hareket başlatacak. Abartılı bir benzetme olduğunu söylemeliyim.
Atatürk, Sivas Kongresi'ni CHP'nin birinci kurultayı sayar. İnce de Sivas Kongresi'nden işe başlayacağına göre "memleket hareketiyle yeni bir parti mi kuracak, sorusu akla geliyor ama bir parti kurmayacağını da söyleyerek, şimdilik bu olasılığı kapattı.
İnce'nin açıklamasına yöntem açısından bakalım.
Bir basın toplantısı yapacağını açıklamıştı. Saati verilmişti. Meslektaşlarımız davet edilmişti. Ancak İnce davet ettiği gazetecilerin soru sormasına izin vermeden salondan ayrıldı. Bu yanlış bir yöntem, yanlış bir başlangıçtır. Madem gazetecilere soru sordurmayacaktı, meslektaşlarımızı davet edip açıklamasının sonuna kadar bekletmesine gerek yoktu. Basın toplantısı ilân edilmiş ve gazeteciler davet edilmişse sorularına yanıt vermek gerekir. Yeni bir siyasi hareket, yeni bir siyesi liderlik iddiasıyla yola çıkan bir siyasetçinin bu kurala saygı göstermesi beklenirdi. İnce'nin bu tutumu akreditasyon uygulayan, soru yanıtlamayan iktidar liderleri veya sözcülerinden farklı olmadı. Bu önemli bir çelişkiydi.
Hem CHP'li, hem değil
İnce'nin açıklamasında dikkat çeken çelişkilerden biri CHP'den istifa etmeden CHP'nin dışında yeni bir siyasi hareket başlatmasıdır. Her siyasetçi partisi içinde veya dışında yeni bir hareket başlatabilir. Doğaldır, demokratik haktır. Partisi dışında yeni hareket başlatan siyasetçinin partisinden istifa etmesi gerekir. Hem bir partiye mensup olup hem o partinin dışında bir siyasi hareket başlatmak siyasi etik açısından uygun bir davranış değildir. "CHP dilekçeyle kurulan parti değildir, o nedenle dilekçeyle istifa etmeye gerek yok" dedi. Bu durumda istifasını sözlü olarak mı vermiş oldu? Bu belli değil. Çünkü istifasının yazılı olması gerekir. "CHP dilekçeyle kurulmadı, o nedenle yazılı istifaya gerek yok" yaklaşımı iki yönlü olarak yanlıştır. İstifanın kural olarak sonuç doğurması için yazılı olması gerekir. CHP, 9 Eylül 1923 günü Meclis'te yaptığı grup toplantısı sırasında, o günkü adıyla "Dahiliye Velâleti'ne verilen bir dilekçeyle resmen kurulmuştur.
Anlaşılıyor ki, İnce istifa etmeyerek ama partisinin dışında bir siyasi hareket başlatarak, CHP'nin kendisini ihraç etmesini istiyor. Bu çelişkili tutum, olsa olsa bir mağduriyet yaratma taktiği olabilir.
"Beni aday yapın"
İnce'nin yaptığı basın açıklamasının anlamı, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na ve İYİ Parti lideri Meral Akşener'e, "beni aday yapın" mesajıydı.
Adını vermeden "Abdullah Gül'ü aday yapacaksanız, karşısındaki aday ben olurum" dedi. CHP'de Abdullah Gül'ün aday yapılacağı konusunda henüz bir işaret yok. CHP böyle bir tercih kullanırsa İnce'nin CHP tabanından teveccüh görmesi yüksek bir olasılıktır. Tabii CHP'nin göstereceği aday ortaya çıkmadan, CHP seçmeninin nasıl tutum alacağı konusunda tahminde bulunmak zordur.
İnce'nin, yola çıkırken; 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 31 oy alması, YSK'dan yeni edindiği bilgiye göre 13 bin sandıkta parti görevlisi olmaması, seçimin değerlendirildiği toplantıya çağrılmaması eleştirilerini yaptı. CHP'ye "seçimi kazanmayayım diye her şeyi yaptılar" suçlaması yöneltti.
İnce süreç boyunca bazı kişilerin tutumundan, bazı aksayan ve kasten aksatılan işlerden şikayetçi olabilir. Bu şikayetlerinde haklı da olabilir. Bunlar yeni bir siyasi hareket yaratmak veya parti kurmak için yeterli gerekçeler değildir. CHP Genel Merkezi'nin de İnce'den şikayetçi olduğu konular vardır. Ancak, "kazanmayayım diye her şeyi yaptılar" ağır ve haksız bir suçlamadır.
2018 koşullarında Muharrem İnce'nin cumhurbaşkanı adayı gösterilmesi, bir sonraki seçimde de aday gösterilmesi gibi bir zorunluluk da doğurmaz. İki yıl içinde siyasi koşullar çok değişti. CHP'nin öncülüğündeki Millet İttifakı 2019 yere seçimlerinde çok başarılı bir sonuç aldı. 11 büyükşehrin belediye başkanlıklarını kazandı. Yerel seçim süreci CHP'de yeni siyasi aktörlerin ortaya çıkmasını da sağladı.
2018'de Cumhurbaşkanlığı seçimini 20 puan farkla Tayyip Erdoğan'a kaybetmiş olan İnce'nin aldığı yüzde 31 oy nedeniyle yeniden aday gösterilmeyi kendine hak görmesi siyasi gerçeklerle örtüşmüyor.
Bu nedenle başlattığı hareket CHP Genel Merkezi'ne "beni aday gösterin" dayatması niteliğindedir.
İnce'nin "cumhurbaşkanlığı adaylığı"na endeksli olan bu hareket, CHP açısından bir "küskünler hareketi" olabilir ama bütün "memleketi" kapsayacak yeni bir siyasi hareket olma şansı bugünkü siyasi koşullarda düşüktür.