İktidarın, yaptığı yanlışları CHP'ye fatura etmek gibi bir huyu var…
Yanlış yaptığını kabul ettiği konularda bile "CHP yaptı" diyebiliyor.
Son örneklerinden biri CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu, "15 Temmuz darbesinden haberdar FETÖ'cü" ilân etmek oldu.
Kanlı darbe girişiminin 4. yılı, bu kalkışma sanki yurtsever, cumhuriyetçi komutanlar, subay ve astsubaylarıyla, her rütbeden ve makamdan polisleriyle, bütün siyasi partileriyle, bütün basın-yayın organlarıyla ve kuşkusuz canlarını verme pahasına sokağa dökülen halkıyla bastırılmamış gibi birlik beraberlik içinde bir anma yerine, yine ötekileştirici bir söylemin hakim olduğu törenlerle anıldı.
Oysa 15 Temmuz başarılı olsaydı, bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da, MHP lideri Devlet Bahçeli de, İyi Parti lideri Meral Akşener de, partileri de siyasi hayatta olmayacaktı.
Bırakın liderleri ve partilerini, darbe başarılı olsaydı, bugün ortada Türkiye Cumhuriyeti de olmayacaktı. Bu darbenin amacı, Atatürk'ün kurduğu demokratik, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni tarihe gömüp yerine imamların yönettiği bir devlet kurmaktı.
Sanki o gece Meclis'e gelip direnen CHP milletvekilleri, sokağa çıkıp darbeye karşı duranlar arasında hiç CHP'li yokmuş, darbe sadece AK Parti'ye yapılmış, darbeye sadece AK Partililer karşı durmuş gibi bir hava yaratmak tarihi gerçeği yok saymaktır.
Bombalanmış gazi Meclis'te muhalefet liderlerine konuşma hakkı vermemek, davetlileri kendine göre belirlemek, bu yok saymanın örneklerinden biriydi.
15 Temmuz darbe girişiminin mağduriyetini ve bastırılmasının kahramanlığını sadece iktidara tapulamak büyük haksızlıktır.
FETÖ'cü damgası
15 Temmuz kalkışmasından sonra iktidarın, resmi veya gayri resmi sözcülerinin edindiği bir huy da önüne gelen her muhalife "FETÖ'cü" veya "PKK'lı" damgası vurmak oldu.
Bugünlerde Kılıçdaroğlu'na "FETÖ'cü, darbeci, PKK yanlısı" damgası vurulmak için yoğun bir çaba gösteriliyor.
Bu damgayı vurmak isteyenlerin sık kullandıkları argümanlardan biri, Kılıçdaroğlu'nun darbe girişiminin başladığı saatlerde İstanbul Atatürk Havalimanı'na inmesi, olayın ne olduğunu öğrenmeye çalışırken kendisini karşılayan CHP'liler tarafından Bakırköy Belediye Başkanı'nın evinde konuk edilmesi.
İktidar sözcüleri buradan hareketle Kılıçdaroğlu'nu, "FETÖ'cülükle, darbecilerle temas ve işbirliği içinde bulunmakla, darbe girişiminin ortağı olmakla" suçluyorlar, "neden tankın üzerine çıkmadı" diye de ekliyorlar.
Oysa sadece şu iki soru bu iddiaların gerçekten ne kadar uzak olduğunu göstermeyi yeter:
- Kılıçdaroğlu, darbeden haberdar, darbecilerle diyalog ve işbirliği içinde olsa darbeciler tarafından işgal edilmeye başlanmış olan havaalanına tarifeli uçakla niye öyle zamanlama ile inmeyi planlamış olsun ki?
- Ayrıca, Atatürk cumhuriyetini yıkıp yerine imamlar devleti kurmayı planlayan FETÖ, kuracağı böyle bir devletin başına niye Kemal Kılıçdaroğlu gibi birini getirsin ki?
Bu sorular bile iktidarın Kılıçdaroğlu'nun "FETÖ'cü, darbeci, FETÖ'nün siyasi ayağı" olduğu iddialarının gerçeklerden ve mantıktan çok uzak olduğunu göstermeye yeter.
Kaldı ki, iktidarın başkasını suçlamadan kırk kez düşünmesi gereken iki konu FETÖ ve PKK'dır…
Gerek CHP'nin bir önceki lideri Deniz Baykal, gerek bugünkü lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun tüm muhalefetine karşın, CHP'nin "F tipi örgütlenme" diye ortalığı ayağa kaldırdığı dönemde Gülen Cemaati'yle yol yürüyen bugünkü iktidardı. Gülen Cemaati mensuplarının yüksek yargıya, özel mahkemelere atanmasını sağlayan da iktidardı. O yargının TSK'da eski Genelkurmay Başkanı dahil, general ve amiralleri cezaevine atıp tasfiye ettiği dönemde davaların ve savcıların arkasında duran da yine iktidardı.
Yine Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun tüm karşı çıkmalarını ve eleştirilerini dikkate almadan, PKK'yla masaya oturan ve bunu 5 sene sürdüren, muhalefeti de "şehit cenazelerinden, kandan beslenmekle suçlayan" da aynı iktidardı.
Sonradan iki konuda da hata yaptığını, "kandırıldığını" söyleyen bir iktidarın, CHP'yi çok kolayca "FETÖ'cü, PKK'lı" olmakla suçlaması gerçeklerden kopuk bir siyaset tarzıdır.