04 Haziran 2021

İktidar yanılgısı

İktidarın, gücünü istediği gibi ve sonsuza kadar kullanabileceği konusundaki yanılgısını ortaya çıkaran toplum ve bilimdir

Türkiye'de iktidar, özellikle cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtikten sonra istediği her şeyi yapabileceğine inanmaya başladı.

Bu inanca ulaşmasının nedeni büyük ölçüde anayasaya ve demokrasiye uymayan kararlarını uygulamaya geçirebilmesi oldu. Bunu yaparken muhalefetten ve toplumdan kararını değiştirecek ölçüde bir tepki gelmemiş olması da iktidarı rahatlattı. Tek istisna Gezi olaylarıdır.

Devletin yapısının değiştirilmesi, anayasanın, laikliğin hiçe sayılması, tek imzayla İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması kararlarını uygulamalarında iki faktör etkili oldu. Birincisi, muhalefetin; "toplumsal tepki gösterir, protesto yürüyüşü yapar, laikliği savunmayı ön plana çıkarırsak, iktidarın ekmeğine yağ süreriz" politikasıdır. İkincisi ise muhalefetin bu politikasına karşı sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşları ile sendikaların protesto eylemlerinin iktidar tarafından polis gücüyle engellenmesidir.

İktidarın, polis ve jandarma gücünü kullanarak grevlerden, Boğaziçi öğrencilerine, haklarını arayan Soma işçilerinden, İkizdere'de doğa katliamını önlemeye çalışan yöre kadınlara kadar engellemediği toplumsal muhalefet girişimi kalmamıştır. O kadar ki, Türkiye, anayasanın güvencesi altında olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını fiilen ortadan kaldırmıştır. İktidar işine geldikçe bu engellemelerde Korona salgınını da istismar etmiştir.

İktidar bugüne kadar aldığı her kararı uygulamış olmasına bakarak bundan sonra izleyeceği her politikayı topluma öyle veya böyle kabul ettireceğini düşünmekte ve benzeri adımları atmaya devam etmektedir. Ancak ciddi bir yanılgı içindedir.

İktidarın, gücünü istediği gibi ve sonsuza kadar kullanabileceği konusundaki yanılgısını ortaya çıkaran toplum ve bilimdir.

Toplum ve bilimin iktidara "dur bakalım, o iş öyle değil" dediği örneklerin başında ekonomi politikası gelmektedir. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "faiz neden, enflasyon sonuçtur" tezini iktidar gücüyle uygulamaya kalkması ters tepmiştir. Bu uğurda bir bakan, üç Merkez Bankası Başkanı feda etmesine karşın tezini hayata geçirememiştir. Ekonomi bilimi Erdoğan'ın tezinin tam tersinin doğru olduğunu göstermiştir. Erdoğan'ın Merkez Bankası başkanlarını harcayarak, talimatla uygulattığı enflasyondan düşük faiz politikası iflas etmiştir. Erdoğan, faizlerin enflasyonun üzerine çıkarılmasını kabul etmek zorunda kalmıştır.

Çok daha kötüsü, düşük faiz politikasıyla hem enflasyonu hem yüksek kuru düşürebileceğine inanmış olmasıdır. Bu uğurda sık sık yönetim değiştirmesi hükümete olan güveni iyice ortadan kaldırmıştır. "Faizi düşük tutarsam enflasyonu düşük tutarım o zaman da dolar da düşer" yanılgısının maliyeti ağır olmuştur. Faizi düşürse de Merkez Bankası'nın rezervlerini eritse de ne enflasyonun yükselişine ne de dolar kurunun fırlamasına engel olamamıştır. Olan Türkiye'nin 128 milyar dolarlık rezervine ve doların artması nedeniyle enflasyonun daha da yükselmesiyle vatandaşa olmuştur. Bu sonuç iktidar yanılgısının sonucudur.

Cami olarak açtıktan sonra Ayasofya'nın adeta laiklik karşıtı bir adres haline gelmesinden rahatsız olmamıştır. Ancak beklemediği toplumsal tepki karşısında yine yanıldığını görmüştür. Laikliğin kaldırılıp, hilafetin getirilmesini isteyen Ayasofya'nın ilk baş imamını görevden almak zorunda kalmıştır. Son Ayasofya faaliyetinde imamın Atatürk'ü kafir ilân etmesi üzerine ortaya çıkan güçlü toplumsal muhalefet iktidara yanıldığını bir kez daha göstermiştir. İmamın Atatürk'e "kafir" dediği günün gecesinde AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Atatürk'ü öven açıklama yapmak zorunda kalmıştır. Vatandaş imam hakkında yüzlerce suç duyurusunda bulunmuştur. İktidar kayıtsız kalamamıştır.

İktidar, gücünün verdiği rahatlıkla bir gece bütün çek ödemelerini erteleyen bir yasa çıkarmış ama ekonomi ve piyasa gerçekleri karşısında ertesi gün bu yasayı kararname ile düzeltmeye yönelmiştir.

Korona salgınına karşı başarılı bir mücadele verildiği algısı yaratmak için gerçek rakamları saklayan iktidar, bir süre sonra toplumdan gelen itiraz ve sorgulama karşısında vaka sayılarını gerçeğe daha yakın biçimde açıklamak zorunda kalmıştır.

İş dünyasından atanan Ticaret Bakanı'nın, kendi şirketinden kendi bakanlığına mal satmasının ortaya çıkmayacağı, çıksa da sorun olmayacağı düşünülmüştür. Ancak bunun da bir iktidar yanılgısı olduğu kısa sürede anlaşılmıştır. Bakanın kendi bakanlığına mal sattığını kanıtlayan belgeler ortaya çıkmış, yapılan bir açıklamayla bakanın yoluna devam edeceği sanılmıştır. Ama edememiş ve bakanlıktan ayrılmak zorunda kalmıştır.

İktidar mensupları, suç örgütleriyle istedikleri gibi iş yapabileceklerini ve bunun ortaya çıkmayacağını düşünmüşlerdir. Ama yine yanılmışlardır. Çıkar çatışması çıkınca hem bilgi ve belgeler oraya çıkmış, şirket yönetimlerinden istifalar başlamıştır.

İktidarın yanılgıları giderek artmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.