HDP'nin kapatılması davasının hukuki ve siyasi olmak üzere iki yönü var.
Önce hukuki yönüne bakalım.
Anayasa Mahkemesinin kabul ettiği Yargıtay Başsavcılığının iddianamesine göre HDP'nin kapatılması talebinin önemli gerekçelerinden birini çözüm sürecindeki faaliyetler oluşturuyor.
Bu süreçte yapılan konuşmalar, temaslar, diyaloglar, HDP heyetinin İmralı'da terör örgütü PKK'nın kurucu lideri Abdullah Öcalan'la devletin katılımı ve gözetiminde yapılan görüşmeler, Kandil ziyaretleri de kapatılma gerekçesi olarak gösteriliyor.
HDP'nin Abdullah Öcalan'ın talimatıyla kurulduğu, İmralı görüşmeleri sırasında siyasi parti yöneticilerinin Öcalan'ın talimatlarını almakla görevlendirildikleri, bunun da HDP'nin Öcalan, PKK ve KCK ile iltisaklı olduğunu kanıtladığı belirtiliyor.
HDP'nin kapatılması halinde Başsavcılığın bu yaklaşımı kabul görürse, bu durumda davanın, iktidarla ve AK Parti'yle de ilişkilendirilmesi kaçınılmaz olacaktır. Çünkü çözüm sürecini başlatan, yöneten, HDP'lilerin İmralı'da Öcalan'la görüşmesini talep eden ve sağlayan, Kandil'e gitmelerini isteyen AK Parti iktidarıdır.
Bu durumda, HDP'lilerin bu faaliyetleri suç oluşturuyorsa, iktidarın bu suçun işlenmesine olanak sağlaması ve bu süreci yönetmesi de HDP tarafından suçun oluşumuna katkı sağlayan en önemli faaliyetlerden sayılacak, bu savunma yapılacaktır. AK Parti bu yönüyle HDP'yi kapatma davasının kapsam alanına girecektir.
Çözüm süreci tek taraflı yürütülen bir süreç değildir. Sürecin belirleyici tarafı AK Parti iktidarıdır. HDP'nin savunmasında kapatma talebine gerekçe olarak gösterilen bu sürecin bütün taraflarını konu etmesi sürpriz olmayacaktır.
Hukuki açıdan kapatma davasını sıkıntıya sokacak bir diğer önemli konu bu süreçte görev alanlar hakkında hukuki soruşturma yapılamayacağına ilişkin yasadır.
10.7.2014 tarih ve 6551 sayılı Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun'un 4. maddesinde, "Kanun'un 2. maddesinde sayılan birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri kapsamındaki görevleri yerine getiren kişilerin bu görevleri nedeniyle hukuki, idari ve cezai sorumluluğu doğmaz" hükmü yer almaktadır. Kanunun a, b ve c bentlerinde sayılan görevlendirme ve faaliyetler ise HDP'li yöneticiler ile devleti temsil eden müsteşarların İmralı görüşmeleri ve HDP'lilerin Kandil ziyaretlerini kapsamaktadır. Bu durumda, HDP'nin bu faaliyetlerini yürütenler hakkında bu kanuna göre hukuki ve cezai işlem yapılamayacağına göre HDP'nin kapatılmasına gerekçe olarak kullanılmaları da aykırı bir durum oluşturacaktır.
Siyasi boyut
Hukuki durum HDP'ye açılan kapatma davasının siyasi bir dava olduğunu göstermektedir. İktidarın HDP ile ele ele yürüttüğü çözüm süreci o dönemde hukuki sorun oluşturmadığına göre üzerinden 6 yıl geçtikten sonra suç oluşturması davanın siyasi gerekçelerle açıldığının da önemli kanıtını oluşturmaktadır.
Çözüm süreci boyunca başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere iktidar sözcüleri, "milliyetçiliği ayaklar altına aldık" demeçleri vermiş, sürece eleştiri yönelten ve "ihanet süreci" olarak niteleyen MHP'yi ve "PKK silah bırakmadan masaya oturmanın yanlış olduğunu" dillendiren CHP'yi, "kanla beslenen," "şehit cenazelerinden oy toplayan" partiler olarak ağır dille suçlamışlardır.
AK Parti'nin HDP'ye karşı şimdiki tutumu, çözüm süreci devam ederken yapılan 7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidarı kaybetmesi, süreçte MHP ile Cumhur İttifakı'nı kurmasıyla başlamıştır. İktidarın 2019 yerel seçimlerini kaybetmesinden sonra da HDP'nin kapatılması gerektiğini söylemi sıklaşmıştır.
Bu gelişmeler davanın siyasi bir dava olduğunu göstermektedir.
HDP ve öncülü partilerin PKK'nın terör ve şiddet yöntemiyle oluşturduğu siyasal zeminde vücut buldukları bir sır değildir. Bu nedenle HDP öncülü partilerin çoğu kapatılmış, bazıları kendini feshetmiştir. Ancak kapatılan partilerin yerine kurulan partiler, seçimlerde bir öncekinden daha fazla oy almışlardır. Bu sonuçta kapatma kararlarıyla yaratılan "mağduriyet" algısının payı büyüktür.
Güneydoğu'da, AK Parti, katıldığı ilk seçim olan 2002 seçimlerinden bu yana HDP ve öncülü partiler karşısında varlık gösteren tek partidir. 2000'li yılların ilk dönemlerinde AK Parti, HDP öncülü partilere karşı Güneydoğu'nun birçok ilinde birinci parti olmayı başarmıştır. Ancak bu durum daha sonraki seçimlerde kapatmaların da etkisiyle tersine dönmüş ve HDP birinciliği AK Parti'den almıştır.
Elbette HDP'liler arasında suç işleyen varsa, terör örgütüyle organik bağ kuranlar, talimat alanlar söz konusuyla, bunlarla ilgili hukuki gereklerin yapılması gerekir. Ancak partinin tüzel kişiliğinin sorumlu tutularak kapatılmasının bir çözüm olmadığı yaşanarak görülmüştür.
HDP ve öncülü partilerin PKK-KCK'nın ideolojisinden çok farklı bir ideolojiye sahip oldukları söylenemez. Demokratik yoldan, suç oluşturmayacak demokratik yöntemlerle görüşlerini her parti gibi savunabilir. Ancak, terörün bir siyaset yöntemi olmadığını kabul etmesi, PKK'yla arasına mesafe koyması gereklidir. Bunun da ötesinde PKK'nın yönlendirmesiyle, talimatıyla siyaset yapmak bir yana tam aksine terörü reddetmesi ve PKK'ya silah bıraktıracak yetkinliğe ulaşması beklenir.
Dünyada bunun örnekleri vardır.
HDP'nin de diğer partiler gibi öncelikli hedefi bu olmalıdır.