21 Mayıs 2021

Hangi Türkiye?

Susurluk skandalının hukuki ve siyasi sonuçları olmuştu. Yeni Türkiye'de ise bunların hiçbiri olmadı

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonra iktidar ve iktidarı destekleyenler sık sık "Artık eski Türkiye yok, yeni Türkiye var, o günler geçti" diyerek yeni sistemi övmeye başladılar.

Yeni Türkiye'nin eski Türkiye'ye göre çok daha güçlü olduğunu, artık küresel bir oyuncu konumuna yükseldiğini, dışarıdan talimatla yönlendirilen Türkiye'nin eskide kaldığını, daha demokratik, insan haklarına daha saygılı, daha adaletli, daha sivil, daha zengin bir Türkiye kurduklarını savundular.

Ancak yaşanan olaylar durumun pek de öyle olmadığını gösteriyor.

ABD başkanlarının hakaretlerine, Kıbrıs'ı yutma girişimlerine karşı askeri harekâtla karşılık veren, ABD üslerini kapatan, ABD'lileri ülkesine geri gönderen bir eski Türkiye vardı.

Yeni Türkiye'de, Türkiye'yi Ermeni soykırımcısı ilân eden ABD Başkanı'na eski Türkiye gibi yanıt veren çıkmadı.

Öyle söylendiği gibi vatandaşlarımız refaha da ulaşamadı. Kişi başına milli gelir düştü, kişi başına dış borç arttı. Enflasyon yükseldi, işsizlik rekor kırdı.

Hukuk sistemi ve adalet dağıtımı eski Türkiye'yi aratacak durumda. İnsan hakları, ifade ve basın özgürlüğü gibi demokrasi ölçülerinde yeni Türkiye eski Türkiye'nin çok gerisinde.

Eski Türkiye'nin demokrasi ve anayasal kurumları iyi kötü çalışırdı. Yeni Türkiye'de işlevini hakkıyla yerine getiren bir anayasal kurum da kalmadı. Parlamentosundan yargısına, bürokrasisinden medyasına kadar görevini yerine getiren kurum yok.

Eski Türkiye ile yeni Türkiye arasındaki farkı, son günlerde, organize suç örgütü lideri olarak tanımlan Sedat Peker'le İçişleri Bakanı Süleyman Soylu arasındaki tartışmada da görüyoruz.

Videolarla ortaya saçılan iddialar Susurluk kazası sonrası ortaya çıkan iddiaların katbekatını anımsatıyor. Devletle yeraltı dünyası arasındaki ilişkilerin konu edildiği ağır iddialar ve suçlamalar yapılıyor.

İçişleri Bakanı da bu iddialara televizyondan grafikler, bilgiler, fotoğraflarla karşılık veriyor. "Bakalım kim haklı kim güçlü, kim yenilecek kim kazanacak, göreceğiz" türünden karşılıklı açıklamalar sürüp gidiyor.

Oysa eski Türkiye zamanında ortaya dökülen Susurluk skandalı karşısında parlamento, denetim bürokrasisi, yargı ve medya, alınan sonuç bazı kesimleri tatmin etmese de anayasal işlevlerini görmüşlerdi.

En azından iddiaların muhatabı olan İçişleri Bakanı Mehmet Ağar istifa etmişti. TBMM'de bir Susurluk komisyonu kurulmuş ve olay detaylı şekilde araştırılıp soruşturulmuştu. Başbakanlık Teftiş Kurulu olaya el koymuş, kurulun başkanı Kutlu Savaş çok detaylı bir Susurluk raporu hazırlamıştı. Meclis Komisyonu ve Kutlu Savaş'ın raporlarıyla davalar açılmış, Ağar hapis cezası almıştı.

Susurluk skandalının hukuki ve siyasi sonuçları olmuştu.

Yeni Türkiye'de ise bunların hiçbiri olmadı.

TBMM'de araştırma komisyonu henüz kurulmadı. Savcılar kendiliğinden harekete geçip ortaya saçılan iddiaları soruşturmaya başlamadılar. Sadece İçişleri Bakanı Soylu, kendisiyle ilgili olarak savcılığa başvurdu. İktidarı destekleyen medya organları olayı görmemeyi tercih ettiler.

Devletin denetim organları harekete geçmediler.

Müfettişler görevlendirilmedi.

Yeni Türkiye'de devlet de halk da dizi film izler gibi Peker'in videolarını izliyor.

İktidar mensuplarının tepkisi muhalefeti eleştirmekten ibaret kaldı. Bu kadar ağır iddialar karşısında muhalefeti bu iddialar üzerine siyaset yapmak, iktidarı yıpratmaya çalışmak, dış güçlerle işbirliği yapmakla eleştiren iktidar, herhangi bir devlet kurumunu harekete geçirmiş değil. O da gelişmeleri vatandaşlar gibi izliyor.

Oysa kim tarafından öne sürülmüş olursa olsun gündeme getirilen iddiaların soruşturulması ve yargıya taşınması hukuk devletinin bir gereği.

İddiaların çoğu, siyaset kurumunun ve devletin, yeraltı dünyasıyla birlikte çalıştığını, devletin mafyalaştığını veya mafyanın devletleştiğini düşündürecek iddialar.

Bu durum karşısında demokratik hukuk devletlerinde, kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun olarak Meclis'in de yargının da medyanın da görevini yerine getirmesi gerekiyor.

Yeni Türkiye'de böyle bir hareketlenme şimdilik görülmüyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.

"
"