AK Parti, 7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidarı kaybettikten sonra siyasetini HDP - PKK karşıtlığı üzerine kurdu.
7 Haziran - 1 Kasım 2015 tarihleri arasında, terör eylemleri sürecinde terör örgütüne karşı yürüttüğü etkili silahlı mücadele sonrasında 1 Kasım'da kaybettiği oyları geri alarak yeniden tek başına iktidar oldu.
Bu politikayı 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişiminden sonra MHP ile kurduğu Cumhur İttifakı'yla daha da belirgin şekilde yürüttü.
Bu süreçte, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişi sağlayan, 2 milyon mühürsüz oyun kabul edilmesiyle tartışmalı hale gelen 2017 referandumunu ve 2018 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerini kazandı.
HDP - PKK karşıtlığına oturttuğu, MHP destekli politikasıyla girdiği 31 Mart 2019 yerel seçimleri ve 23 Haziran İstanbul yenileme seçimlerinde ise bu kez aynı başarıyı sağlayamadı. Yerel seçimleri ve İstanbul yenileme seçimlerini kaybetti.
Yerel seçimleri kaybetmiş olmasına karşın Cumhur İttifakı bu politikasını değiştirmedi. Aksine aynı politikayı bu kez çok daha sert içimde uygulamayı sürdürüyor. İktidarın, HDP-PKK cephesine CHP ve İyi Parti'yi de yerleştirme amacına dönük hamleleri sürüyor.
Bu politikada siyaset dışı araçları devreye sokarak muhalefeti bastırmaya başlayan iktidarın yeni bir aşamaya geçtiği gözleniyor.
Bu yeni aşamayı şöyle tanımlayabiliriz:
Bir yandan, HDP'lilerin milletvekilliklerinin düşürülmesi diğer yandan HDP'nin kapatılması. Bu süreçte CHP ve İyi Parti'nin, "HDP-PKK yanlılığı" ile suçlanarak baskılanması.
İktidar; emniyet, yargı gibi devletin siyaset dışı organlarıyla gözaltı, soruşturma, tutuklama, fezleke düzenleme, milletvekilliği düşürme, kapatma davası açma yollarıyla HDP'ye göz açtırmama ve sistem dışına atma politikası izlerken CHP ve İyi Parti'yi birbirinden uzaklaştırmayı hedefleyen adımlar da atıyor. Önemli sınamalarından birini HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun milletvekilliğinin düşülmesinde yaptı. İyi Parti'nin geçiştirdiği, CHP'nin hukuki olarak karşı çıkmakla birlikte eylem desteği vermediği bir oturumla işlem tamamlandı. Bundan sonra HDP'li vekiller hakkındaki her fezleke görüşülürken, iktidar bu yönüyle CHP ve İyi Parti'yi sıkıştırmayı sürdürecek. Cumhur İttifakı siyaseti böyle kurdu.
Bu politika Cumhur İttifakı'nın ve cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin mimarı olan MHP lideri Devlet Bahçeli ve partisinin çizgisiyle uyumludur. Bahçeli'nin ısrarla gündemde tuttuğu HDP'nin kapatılması istemiyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kapatma davası arasında bir etkileşim, bir ilgi olmadığını söylemek mümkün değil. MHP açısından bakıldığında Bahçeli'nin istediği sonuç alınmıştır. MHP, 13. Olağan Kongresi'ne HDP hakkında kapatılma davası açılmasının verdiği başarı ve moral duygusuyla gitmiştir.
HDP'nin kapatılma davası MHP açısından değil ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve partisi hakkında tartışmalara yol açacaktır.
HDP aynı HDP, kadroları aynı kadrolardır. AK Parti bu HDP ve haklarında siyaset yasağı istenen bu isimlerle 6 yıl boyunca çözüm sürecini beraber yönetmiştir. AK Parti, 7 Haziran seçimlerinden sonra kurulan seçim hükümetine HDP'li iki bakan almış ve bakanlar kurulu Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmıştır.
İmralı'da Abdullah Öcalan'la müzakereye oturan iktidar, HDP'yi de İmralı - Kandil arasında mekik diplomasisi yürütmek üzere devreye sokmuştur. Şimdi aynı HDP'nin kapatılmasını ve birlikte çalıştığı HDP'li isimlerin siyaseten yasaklanmasını istemektedir.
Herhalde, HDP'nin Öcalan ve Kandil'le en yoğun temas ettiği, en yakın durduğu, hükümetle Kandil arasında gidip geldiği dönem çözüm dönemidir. Bu dönemde PKK'nın siyasetteki devamı olmakla suçlanmayan HDP'nin şimdi bu suçlamayla Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmesi tartışma konusu olacaktır. HDP'nin savunma sürecinde bu döneme ilişkin başlıklar açılacak ve AK Parti'ye suçlamalar yöneltilecektir. Nitekim şimdiden HDP kulislerinde "O zaman suçlu değildik de şimdi niye suçlu oluyoruz" sorusu dillendirilmektedir.
Hukuki açıdan tartışma yaratacak bir konu da çözüm sürecinde temaslarda bulunanların soruşturulamayacağını düzenleyen 6551 sayılı "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun"un hâlâ yürürlükte olmasıdır. Bu koruma yasası kapsamında HDP'lilerin yürüttüğü faaliyetler kapatma davasının iddia ve delilleri arasında yer alacak mıdır?
HDP'nin çözüm sürecinin kapanmasından sonra İmralı, Kandil, PKK ile ilişki durumu nedir? Çözüm sürecine göre daha yoğun, daha yakın faaliyetleri var mıdır?
Bu sorular da dava sürecinde gündemde olacaktır.
Elbette suç işleyen HDP'liler varsa, suç işledikleri kanıtlanırsa bu suçun karşılığı olan cezayı almaları hukukun gereğidir. Buna karşın parti kapatmanın bir çözüm olmadığı geçmiş uygulamalardan anlaşılmıştır. Kapatılan partilerin yerine kurulan HDP öncülü partilerin her biri öncekine göre daha fazla oy almış, daha fazla milletvekili çıkarmıştır.
Terör ve terör örgütüyle mücadele devletin görevidir. Bu görevini elbette sürdürecektir.
Siyaset alanındaki mücadelenin ise demokratik araçlarla verilmesi gerekir.