06 Ocak 2021

Gerçek sorularımız varken...

Türkiye'de şu anda bir türban mağduriyeti ve darbe tehdidi sorunu yok ama tartışılması, çözüm bulunması gereken ağır sorunlar var

Türkiye bir süredir geride bıraktığı türban ve darbe konularını tartışıyor.

İktidar sözcüleri yeniden türban ve darbe mağduriyetini gündeme taşıdılar. Türban tartışması, CHP'li eski bakan Fikri Sağlar'ın "türbanlı bir hakimin karşısına gittiğimde benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var" sözleriyle yeniden alevlendi.

Darbe tartışması ise Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un yeni kitabıyla ilgili Cumhuriyet'ten İpek Özbey'e verdiği röportajda, "eğer Adnan Menderes 25 Mayıs'ta Eskişehir'de erken seçim ilân etseydi 27 Mayıs olmayabilirdi" sözlerinden çıkarıldı.

Her iki konu da geçmişte iktidarın mağduriyetler üzerinden siyaset ürettiği ve destek bulduğu konular. Bu nedenle de söz konusu ifadeler üzerine, Sağlar faşistlikle, Başbuğ da, "darbeyi meşrulaştırmakla" birkaç koldan, aynı anda suçlandılar.

Bir bardak suda koparılan iki fırtına da gerçeğe oturmuyor. Sağlar'ın, kişisel görüşünden ve soyut bir kaygıdan ibaret açıklamasından türban mağduriyeti; Başbuğ'un 60 yıl önceki bir olayı değerlendiren sözlerinden de darbe tehdidi üretmek çok zorlama girişimler olarak duruyor.

Sağlar hakkında soruşturma açmak, FETÖ'nün darbe girişimiyle sonuçlanan kumpas davaları sürecinde iki yıl cezaevinde kalmış, teröristlikle suçlanmış Başbuğ'dan darbeci yaratmaya çabalamak abartılı çabalardır.

Ancak her iki konu üzerinden yapay bir gündem oluşturulması, Türkiye'nin gerçek ve ağır sorunlarının giderek daha fazla hissedildiği bir dönemde iktidarın tercih ettiği, arayıp bulamadığı bir fırsat oldu.

Türkiye'de şu anda bir türban mağduriyeti ve darbe tehdidi sorunu yok ama tartışılması, çözüm bulunması gereken ağır sorunlar var.

Salgın hastalıkla mücadele, asgari ücret, hayat pahalılığı, giderek büyüyen işsizlik sorunu gibi…

Korona salgınına karşı aşı Türkiye'ye gecikmeli geldi. Bir an önce aşı uygulamasına geçilmesi bekleniyor. Henüz yanıtı verilmeyen birçok soru ortada duruyor.

Önce asgari ücret belirlendi, ardından enflasyon oranı açıklandı. Bu orana dayanarak, çalışanlara ve emeklilere verilecek maaş zammı oranları da ilan edildi.

Geçim sıkıntısı ve işsizlik en büyük sorun olarak gerçek gündemi oluşturuyor.

TÜİK yılık enflasyonu 14,6 olarak açıkladı. Buna dayalı olarak emeklilere ve çalışanlara yüzde 7 ve 8 oranında ücret zammı yapılması bekleniyor.

Ancak yüzde 14,6'lık enflasyonun gerçeği ifade etmediği ortada. Örneğin bağımsız araştırmacılardan oluşan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) 2020 enflasyon oranını yüzde 36,7 olarak açıkladı. Arada çok büyük fark var.

Temel ihtiyaçlara yönelik mal ve hizmetlerdeki yıllık fiyat artışı ise yüzde 14,6'nın çok üzerinde. Örneğin işçi ve memur sendikaları konfederasyonlarının araştırma bölümlerinin saptadığı fiyat artışları çok çarpıcı oranlarda. Mercimek fiyatındaki artış yüzde 48, ıspanakta yüzde 84, karnabaharda yüzde 100, kuru fasulyede yüzde 35, peynirde yüzde 25, ayçiçeği yağında yüzde 50, yumurtada yüzde 30, doğalgazda yüzde 32, elektrikte yüzde 31, yol ve köprü geçişlerinde yüzde 26. Liste böyle uzayıp gidiyor.

Bu tablo karşısında emeklilere ve çalışanlara yüzde 14,6 oranındaki enflasyon esas alınarak yapılacak zam gerçekte ücretleri enflasyon oranında artırmayacak. Reel ücretler, satın alma gücü düşmeye devam edecek.

Asgari ücret yüzde 21 oranında artırılarak 2 bin 825 lira olarak belirlendi. Yüzde 14,6'lık enflasyonun 7 puan üzerinde olduğu açıklandı. Ancak bu TÜİK'in açıkladığı enflasyondu.Temel ihtiyaçlara yönelik ürün ve hizmetlerdeki fiyat artışları çok daha yüksek. ENAG'ın bulduğu enflasyon da yüzde 36. Bu koşullarda asgari ücretin yine açlık sınırının altında kalması kaçınılmaz.

Asgari ücret, bir insanın yaşamını sürdürmek için gereken asgari ihtiyaçlarını karşılayacak ücret demektir. Bu ücretin açlık sınırının üzerinde olması gerekirken, asgari ücretin altında ücret alan çok geniş bir kesimin varlığı da gerçek. Kayıt dışı çalıştığı hesaplanan 8,5 milyon kişinin çoğunluğu asgari ücretin altında ücret alıyor. Kayıt içi çalışan birçok çalışanın ücreti asgari ücretten düşük.

Emekliler de aynı durumda. Emeklilerin önemli bir bölümünün maaşı da asgari ücretin altında. Özellikle Bağ-Kur'un esnaf ve çiftçiye verdiği emekli aylıkları asgari ücretin çok altında. SSK'dan emekli olanların bir kesimi ile dul ve yetim maaşı alanların eline geçen para da asgari ücretten düşük.

Bu koşullarda Türkiye'nin öncelikli sorularının başında gelen geçim sorununu çözmek için asgari ücretin gerçek enflasyona göre belirlenmesi ve bu ücretin altındaki tüm ücretlerin de en az asgari ücret düzeyine çıkarılması gerekir.

Bunu sağlamak anayasasında "sosyal devlet" yazan bir devletin asli görevidir.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.