07 Aralık 2020

Enflasyon ve asgari ücret kandırmacası

Korona salgını rakamlarında olduğu gibi Türkiye ekonomide de gerçeğe dönmeli ve "enflasyon-asgari ücret kandırmacası"ndan vazgeçmelidir

Asgari ücret görüşmeleri başladı.

Komisyon 2021 yılı için asgari ücreti belirleyecek.

İşçileri Komisyon'da Türk-İş temsil edecek. Her zaman olduğu gibi görüşmeler öncesi Türk-İş, Hak-İş, DİSK bir araya gelerek asgari ücretin ne kadar olması gerektiği konusunda görüşmelere başladılar. İşçi sendikaları konfederasyonları kendi hesaplamalarına göre ücret önerilerini kamuoyuyla paylaşıyorlar.

Ancak sonuçta asgari ücreti devlet, diğer bir deyişle Cumhurbaşkanlığı belirleyecek. Önceki dönemlerde kamuoyuna yansıdığı gibi Türk-İş kavga, gürültü çıkarmamak adına görüntüyü kurtaracak birkaç çıkış yaptıktan sonra, devletin belirlediği asgari ücreti kabul edecek.

Asgari ücretin belirlenmesinde enflasyon esas alınıyor. İşçilerin, emekçilerin ücretinin en az enflasyon kadar artırılması da temel kural.

Ancak, "hangi enflasyon, hangi asgari ücret" sorusu her zaman yanıtsız kalıyor.

TÜİK'in açıkladığı enflasyon rakamları çarşıdaki, pazardaki rakamlarla hiç uyuşmuyor. TÜİK başka bir alemde yaşıyor ki bu alemin halkın yaşadığı gerçek alemle uzaktan yakından ilgisi yok.

TÜİK'in enflasyon rakamlarına kimse inanmıyor. Çünkü halk mutfakta yaşadığı gerçek enflasyonu biliyor. TÜİK rakamları da tıpkı turkuaz tablodaki rakamlar gibi inandırıcılıktan çok uzak.

TÜİK kendine göre oluşturduğu enflasyon sepetini kullanarak siyasi otoritenin talimatı kadar enflasyon açıklıyor. Bunu bir önceki TÜİK Başkanı da açıklamıştı.

TÜİK'in son açıkladığı rakama göre yıllık enflasyon yüzde 14,3 oranında. Bu oran esas alınarak asgari ücret belirlenecek. Ancak bu rakam da gerçekçi değil.

Çeşitli mal ve hizmetlerdeki artış yüzde 29,42, gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 21,08, ulaştırmada yüzde 18,87'lik yıllık fiyat artışı var. Halkın mutfağını ve günlük yaşamını etkileyen mal ve hizmetlerin hiçbirinde yüzde 14,03 gibi bir rakam yok. Günlük yaşamda halkın büyük çoğunluğunun kullanmadığı ancak enflasyonu düşük göstermek için enflasyon sepetine konulmuş mal ve hizmetlerde düşük fiyat artışları devreye sokularak ortalama enflasyon rakamı aşağıya çekiliyor. Enflasyon rakamları da tıpkı vaka sayısını açıklamayarak Korona salgınıyla mücadeledeki sahte başarı rakamları gibi. 

İktidarla her zaman iyi geçinen Türk-İş'in rakamları bile gerçek hakkında fikir vermeye yetiyor. Türk-iş araştırmasına göre 2020 Kasım ayında dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı, diğer bir ifadeyle açlık sınırı 2.516,67 TL oldu. Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı bile bugünkü 2.324 liralık asgari ücretin üzerinde.

Yine Türk-İş'e göre gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı, başka bir tabirle yoksulluk sınırı 8.197,62 lira.

Bekâr bir çalışanın yaşama maliyeti ise aylık 3.073,63 lira.

Türk Lirası'nın her gün değer kaybettiği gerçeği karşısında asgari ücret döviz cinsinden hesaplandığında Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında en düşük asgari ücrete sahip ikinci ülke. En düşük asgari ücrete sahip ülke Arnavutluk. Arnavutluk'ta asgari ücret 213 Euro. Türkiye'de ise 245 Euro. Türk Lirası'nın Euro karşısında değer kaybı böyle giderse yakında Türkiye'deki asgari ücret Arnavutluk'un da altına inecektir. Avrupa'da en yüksek asgari ücrete ise Lüksemburg sahip. Bu ülkede asgari ücret 2 bin 142 Euro. Onu bin 656 Euro ile İrlanda, bin 636 Euro ile Hollanda, bin 584 Euro ile Almanya, bin 539 Euro ile Fransa izliyor. Ayrıca bu ülkelerde enflasyon sıfıra yakın, Almanya'da ise ekside.

Eğer asgari ücretin belirlenmesinde enflasyon rakamı esas alınacaksa, bu günlük gıda maddeleri, zorunlu elektrik, doğal gaz, su, ulaşım ve diğer gıda giderlerindeki gerçek artış rakamı olmalıdır.

Türkiye, Korona salgını boyunca işçisini, emekçisini, emeklisini, yoksulunu koruyamadı. İktidarın yaptığı tercih sermayeyi korumaktan yana oldu. Salgın nedeniyle kapanan işyerlerine, işinden olan vatandaşlara anlamlı bir yardım yapamadı. Sadece zaten işçinin parası olan İşsizlik Fonu'ndan küçük bir yardım yapılabildi. Türkiye, işçine, esnafına, işsizine evinde iki hafta bile bakacak kaynağı çıkaramadı. Bu nedenle "çarklar dönsün" ilkesiyle, emekçi kesimi çalışmaya mecbur bıraktı. Buna karşın salgında başarılı gözükmek için vaka sayılarını sakladı, halkına gerçeği söylemedi.

Neden sonra vaka sayılarını açıklamak zorunda kaldı. Ancak bu rakamlara bile kamuoyunu ve dünyayı inandırmakta zorluk çekiyor.

Bu devlet kararı, devlet rakamı, milli güvenlik sorunu, beka konusu diyerek gerçeklerin üzerine örtme politikası ile Türkiye her geçen gün daha kötüye gidiyor.

Bu politika bir yere kadar yürütülebildi. Ancak yürümüyor.

Bu nedenle Korona salgını rakamlarında olduğu gibi Türkiye ekonomide de gerçeğe dönmeli ve "enflasyon-asgari ücret kandırmacası"ndan vazgeçmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.

"
"