HDP'nin İzmir İl Başkanlığı'na yapılan saldırıyı ve Deniz Poyraz'ın katledilmesini bir kez daha kınıyorum. Deniz Poyraz'a Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Deniz Poyraz'ın babasının dağdaki PKK'lılarla ilgili olarak yaptığı yorumlar, masum bir genç kadının hayatının baharında katledildiği gerçeğini değiştirmez.
Deniz Poyraz'ın katledilmesi planlı, organize bir siyasi cinayettir. Poyraz'ın katili bu siyasi cinayeti tek başına işlemiş değildir. Arkasında organize bir güç vardır.
Katilin cinayeti işleyiş tarzı, cinayetten sonraki tutumu, soğukkanlılığı, cinayetten sonra Poyraz'ın cesedinin fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşması, polise ve savcılığa verdiği ifade; özel olarak eğitilmiş, profesyonel bir siyasi tetikçi olduğunu gösteriyor.
Katilin ilk ifadesinde "Tek başıma yaptım, kimseyle bağlantım yok" demesi, arkasındakileri korumaya yönelik klişe bir söylemdir. Tıpkı Abdi İpekçi'yi katleden Mehmet Ali Ağca'nın ilk sözünün "Tek başına yaptım, kimseyle bağlantım yok" demesi gibi. Hrank Dink'i katleden Ogün Samast'ın "Tek başıma yaptım, kimseyle bağlantım yok" demesi ve "yalnız kurt" olarak ilân edilmesi gibi. Onur Gencer de bu cinayeti tek başına işlememiş, arkasındaki organizasyonu saklamak için bu ifadeyi kullanmıştır.
Ağca ve Samast örneklerinde gördüğümüz gibi o organizasyon, Gencer'i cinayeti tek başına işlemiş, psikolojik sorunları olan, dengesiz bir tip olarak sunacak ve arkasındaki gücü saklayıp, korumaya çalışacaktır. Nitekim ilk ifadelerde bunun izleri görülmektedir.
Sağlık çalışanı olduğu, sonra bu görevinden istifa ettiği açıklanan Gencer'in Suriye'de elinde otomatik silahlarla görüntüleri kendi profilinde görülmektedir. Suriye'den sonra geldiği Gaziantep'te de görüntü vermiş ve "görevden sonra" notunu düşmüştür. Onur Gencer kimdir? Askerlik görevini yapmamış Gencer'e silah eğitimini kim vermiştir? Suriye'ye hangi görevle, kim tarafından gönderilmiştir? Asker veya polis olmadığına göre kimdir? Kimlerle, hangi organizasyonla bağlantılıdır? HDP İzmir İl Binası'nı basması ve katliam yapmasını kim istemiştir? Bu saldırıyı kimler planlamıştır? Saldırıda Gencer'den başka kişiler var mıdır? HDP İl Başkanlığı'nın bulunduğu binanın önünde 24 saat nöbet tutan polisler olduğu halde, bu binada nasıl dikkat çekmeden keşif yapmıştır? Nasıl aynı binada dil kursuna yazılmıştır? Olay günü elini kolunu sallayarak bu binaya nasıl girmiştir?
Savcılığın ve emniyetin bu soruların yanıtlarını bulması çok uzun uğraşlar gerektirmez. Bugünkü teknoloji ile bu soruların yanıtlarını emniyet de savcılık da çok kolay bulabilirler.
Olayın karartılmasını, özünden saptırılmasını isteyen güçlü bir irade yoksa yargı süresince bu soruların yanıtları ortaya çıkacaktır. Eğer çıkmaz ve yargılama zamana bırakılıp, olay gündemden düşürülürse, o zaman,Türkiye çok ciddi bir sorunla karşı karşıya demektir.
Şunu vurgulamak gerekir ki, Deniz Poyraz'a sıkılmış kurşunlar demokrasiye sıkılmış kurşunlardır. Baskın sadece HDP İzmir İl Başkanlığı'na değil demokrasiye yapılmıştır.
Bu cinayet Türkiye'nin siyasetin yeni bir evreye, seri siyasi cinayetlere, sokak çatışmalarına sürüklenmek istenmesinin işareti olabilir. Bu olasılık göz ardı edilmemelidir. Eski MİT yetkilisi Mehmet Eymür'ün "Bu işin sonu siyasi cinayetlere gider" sözü unutulmamalı, dikkate alınmalıdır.
Unutulmamalıdır ki Türkiye'de 12 Eylül askeri rejimine giden yolun taşları bu tür siyasi cinayetler, sokakta sağcı-solcu çatışmaları, Kahramanmaraş'ta, Sivas'ta, Çorum'da alevi-sunni çatışması yaratacak provokasyonlarla döşenmiştir.
Yalan haberlere dayalı kışkırtmalarla Kahramanmaraş'ta, Sivas'ta, Çorum'da yüzlerce vatandaşımız katledilmiş, yüzlercesi yaralanmış, binlerce iş yeri tahrip edilmiş, 12 Eylül'ün ayak sesleri sıkıyönetim ilânlarıyla gelmiştir.
Sadece 1979-1980 arasında 10 siyasi cinayet işlenmiştir. 1 Şubat 1979'da Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi, 10 Eylül 1979'da Türkiye İşçi Partisi Adana İl Başkanı Ceyhun Can, 19 Eylül 1979'da Malatya Ülkü Ocakları Eski Başkanı Mürsel Karataş, 3 Aralık 1979'da İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, 11 Nisan 1980'de TRT İstanbul Radyosu'ndan Prodüktör Ümit Kaftancıoğlu, 27 Mayıs 1980'de MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, 15 Temmuz 1980'de CHP İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu, 15 Temmuz 1980'de eski Başbakan Nihat Erim, 20 Temmuz 1980'de Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler, siyasi suikastlerle katledilmişlerdir.
1990'larda ise Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok'un katledilmesi, ardından başlayan faili meçhul cinayetler Türkiye'de demokratik yönetimin fiilen güvenlik bürokrasisine bırakılması ve demokratik alanın daraltılmasıyla sonuçlanmıştır.
Türkiye demokrasiyi inşa etmek ve sürdürmek yolunda çok ağır bedeller ödemiş bir ülkedir.
Bugün de bedel ödemeye devam etmektedir.
Böyle bir süreçte HDP'li Deniz Poyraz'ın katledilmesi, katilin il binasına daha fazla kişiyi katletmek için geldiğini açıklaması, bir katliam planını göstermektedir.
Türkiye'nin yeniden siyasi cinayetler, sokak çatışmaları, sağcı-solcu, alevi-sünni çatışmalarının yaşandığı bir kaos ortamına sürüklenmemesi için bütün siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, kitle örgütlerinin, üniversitelerin çok dikkatli ve uyanık olmaları gerekmektedir.
Bu saldırıların hedefi demokrasidir.
Demokrasi için birlik olma zamanıdır.