Emekli amirallerin ortak açıklaması iktidar tarafından "darbe çağrısı, darbe tehdidi, muhtıra" olarak yorumlandı.
Ankara Başsavcılığı da 103 emekli amiral hakkında soruşturma başlattı.
Bu tartışmaya girmeden önce darbe konusunda çok yakın tarihimizden bir anımsatma yapmakta yarar var.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) son darbe girişimini FETÖ'cü oldukları anlaşılan cübbeli, sarıklı generaller ve amiraller yaptı. FETÖ'nün sözcülüğünü yapan gazetenin "Atatürkçü subaylar darbe yapacaklar, camileri bombalayacaklar, kendi uçağımızı vuracaklar" diye yaptığı yayınlar üzerine TSK'da büyük bir tasfiye yapıldı. Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk ve benzeri davalarla, bugün ortak açıklamaya imza atanlar arasında da yer alan birçok amiral ve general yıllarca hapis yattılar ve TSK'dan tasfiye edildiler. Onlardan boşalan rütbe ve komutanlıklara da 15 Temmuz 2016 darbesini gerçekleştiren FETÖ'cü, tarikatçı subaylar atandılar. Cumhurbaşkanı'nın hayatına kastettiler, TBMM'yi, Cumhurbaşkanlığı yerleşkesini, Emniyet Genel Müdürlüğü'nü uçaklarla bombaladılar.
Bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, darbenin bastırılmasından sonra, aldatıldıklarını vurgulayarak Allah'tan ve milletten af diledi. Darbe, "darbe tehdidi var, darbe yapacaklar" diye yaftalanan, demokrasiye, anayasaya, Atatürk'e bağlı general ve amirallerden değil, tarikat mensubu, laik cumhuriyete ve Atatürk'e karşı general ve amirallerden geldi.
103 emekli amiralin açıklaması değerlendirilirken bu yaşananlar unutulmamalıdır.
Yine anımsanması gereken bir diğer olay da, 126 emekli büyükelçinin de 103 emekli amiral gibi Montrö Sözleşmesi'yle ilgili olarak yaptıkları açıklamadılar. Emekli büyükelçiler de Kanal İstanbul tartışması sırasında, böyle bir kanalın Montrö'yü tartışmaya açacağına dikkati çekmişlerdi. Montrö'nün Türkiye'nin boğazlar ve Marmara Denizi üzerindeki egemenlik hakkını en iyi koruyan sözleşme olduğuna vurgu yapmışlardı.
Büyükelçilerin açıklaması şöyleydi:
"Montrö, Türkiye'nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir…
Montrö Sözleşmesi'ne taraf olmayan ve Sözleşme'yi Karadeniz'e dilediği gibi çıkmasının önünde engel olarak gören müttefikimiz ABD, yıllardır Montrö'yü ortadan kaldırmaya veya kendisinin de taraf olacağı yeni bir sözleşme yapılmasını sağlamaya çalışmaktadır. Kanal İstanbul ve ÇED Raporu'nda sözü edilen Çanakkale Kanalı, ABD'nin Montrö'yü tartışmaya açmak amacına hizmet edecektir.
Montrö Sözleşmesi'nin tartışmaya açılması, Türkiye'ye bütün bu kazanımlarını kaybettirebilecek yaşamsal bir egemenlik ve güvenlik, kısacası gerçek bir beka sorununa yol açacaktır. Türkiye Cumhuriyeti üzerinde çeşitli emelleri olan devletlerin çıkarına hizmet edecek olan Kanal İstanbul'dan vazgeçilmelidir."
Emekli büyükelçilerin bu ortak açıklamasına iktidardan ciddi bir tepki gelmedi. Darbe çağrısı, darbe tehdidi, muhtıra olarak da değerlendirilmedi.
Büyükelçilerin açıklamasındaki bu ifadeler benzer şekilde emekli amirallerin açıklamasında da şöyle yer alıyor:
"Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye'ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşması'nı tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir. Montrö, Karadeniz'e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup Karadeniz'i barış denizi yapan sözleşmedir. Montrö, Türkiye'nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir. Montrö, Türkiye'nin II. Dünya Savaşı'nda tarafsızlığını korumasına imkân yaratmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle, Türkiye'nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesi'nin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz."
Emekli büyükelçiler meslekleri gereği uzmanı oldukları bir konuda açıklama yaparak Montrö'nün önemine dikkati çektiler. Emekli büyükelçiler hakkında bir soruşturma açılmadığına göre açıklamaları anayasanın güvencesi altında olan ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirildiği söylenebilir. Buna karşın yine meslekleri gereği uzmanı oldukları aynı konuda benzer açıklama yapan emekli amirallerin açıklamasının ise ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmemiş olması düşündürücüdür.
Emekli amirallerin açıklamasında, emekli büyükelçilerin açıklamasından farklı olan bir konu, isim vermeden bağlı olduğu anlaşılan tarikat evine makam arabasıyla giden, üniformasının üzerine cübbe giyip, sarık takan Tuğamiral Mehmet Sarı'dır. Amiraller Sarı'nın verdiği görüntüler hakkında görüşlerini şöyle açıklamışlardır:
"Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda; çok bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban vermiştir. Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders; TSK'nin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir."
Emekli amirallerin açıklamasına iktidarın sert tepki göstermesinin nedeni, cübbeli amiral görüntüsünü eleştirmeleri, FETÖ darbe girişimini hatırlatmaları, TSK'nın anayasanın değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesinin zaruretine dikkat çekmesi midir?
Bu sorunun yanıtını ancak Ankara Başsavcılığı'nın soruşturması sürecinde öğrenebileceğiz.
Ana muhalefet Partisi CHP ise 103 emekli amiralin açıklamasını iktidar gibi değerlendirmedi. Parti Sözcüsü Faik Öztrak, iktidarın emekli amirallerin açıklamasına verdiği tepkiyi "mağduriyet yaratma" ve gündemi değiştirme çabası olarak değerlendirdi. Öztrak şu açıklamayı yaptı:
"Boğaziçi eylemlerinde gençlerin boğazını sıkanlar, hastanelerin Koronavirüs tedbiri almaması nedeniyle hasta kabul edemez hale gelmesi sonucunda gencecik insanların ölümüne neden olanlar şimdi kalkıp da 103 tane emekli generalin bildirisini gerekçe gösterip mağdura yatmasınlar. Türkiye'nin bambaşka bir gündemi var. İnsanlar mağdur, bunlar kendilerini mağdur göstermeye çalışıyorlar. İşsiz bıraktıkları insanlar, iş yerlerini kapattıkları esnaf, tarlasını elinden aldıkları çiftçi, esas mağdur bunlar."
İyi Parti lideri Meral Akşener de hem emekli amiralleri hem iktidarı eleştirdi. Emekli amirallerin açıklamasını "zevzeklik" olarak niteledi. İktidarın tutumunu ise "fırsatçılık yaparak açıklama üzerinde tepinmek" biçiminde değerlendirdi. Akşener, iktidarı yapay gündem oluşturmakla eleştirirken Türkiye'nin gerçek sorununun işsizlik olduğuna vurgu yaptı.
Yine İyi Parti Genel Başkan Başdanışmanı ve İzmir Milletvekili Aytun Çıray da emekli amirallere destek verdi ve "altına imza atarım" açıklaması yaptı. Memleket Hareketi'nin kurucusu Muharrem İnce de "üniforma ile tarikat toplantısına giden askerlere ses çıkarmayanların bu açıklamayı fırsat bilip buradan darbe, vesayet çıkarmaya çalışmaları yanlıştır" dedi. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ise emekli amirallerin açıklamasını eleştirdi.
En sert tepki MHP lideri Devlet Bahçeli'den geldi. Bahçeli, emekli amirallerin rütbelerinin sökülmesini ve emekli maaşlarının kesilmesini istedi.
Bu açıklamalarla Türkiye'nin gündemi Montrö tartışmasından darbe tartışmasına evrildi.
İktidarın, bazı tartışmaları "darbe tehdidi" gibi yorumlayıp, bunun üzerinden bir "mağduriyet" söylemine geçerek yarattığı algıyla gündemi yönettiği bilinen bir yöntem. Bunu daha önce de yaşamıştık. Örneğin bir Anayasa Mahkemesi üyesinin, mahkeme binasının yanan ışıklarını sosyal medyada paylaşmasını da "darbe çağrısı, darbe tehdidi" olarak yorumlamış ve bugünküne benzer şekilde tüm iktidar sözcüleri sert tepki vermişlerdi. Ancak etkisi çok uzun sürmemişti.
Türkiye, 15 Temmuz darbesine, demokrasiye bağlı general, amiral, subay ve astsubaylarıyla, bütün siyasi partileriyle, bütün medyasıyla, sivil toplum örgütleriyle, sokağa çıkan halkıyla karşı koymuş ve boşa çıkarmıştır. Demokrasiye sahip çıkmıştır. Böyle bir girişim olursa tereddütsüz yine karşı koyacaktır.
Bu nedenle tek tek veya toplu olarak yapılan her açıklamayı darbeye yormak, darbe tartışması yaratmak gerçekçi bir tutum değildir.