13 Temmuz 2020

Ayasofya'nın örtemeyeceği gerçekler

Ayasofya'nın cami olarak ibadete açılması vatandaşın yaşadığı günlük sorunların herhangi birini çözecek bir adım değil. Vatandaşın bugün yaşadığı en önemli sorun işsizlik ve geçim derdi

Birden bire, bir Ayasofya sorunumuz oldu ve iktidar sorunu çözdü.

Şimdi Lozan'ın imzalandığı gün olan 24 Temmuz'da, çözüm başarısını görkemli bir törenle iç ve dış kamuoyuna anlatmaya hazırlanıyor.

İktidar kendi yarattığı sorunu kendi çözerek bir başarı öyküsü üzerinden, çözemediği sorunların yol açtığı destek kaybını durdurmaya çalışacak.

Ayasofya'nın cami olarak ibadete açılması vatandaşın yaşadığı günlük sorunların herhangi birini çözecek bir adım değil.

Vatandaşın bugün yaşadığı en önemli sorun işsizlik ve geçim derdi. 2018'den beri kötüleşen ekonominin salgın nedeniyle dibe vurması büyük bir işsizlik patlamasına neden oldu.

İşini kaybedenlerin yeniden iş bulmaları ekonomik daralma nedeniyle mümkün değil, hâlâ işi olanların işini kaybetme riski de her geçen gün büyüyor.

TÜİK nisan 2020 işgücü verilerini açıkladı. İstihdam 2,5 milyon kişi kadar azalmış ama aynı zamanda işsizlik de azalmış! Eşyanın tabiatına aykırı bir sonuç. TÜİK kendine göre bazı hesaplamalar yapıyor ama gerçek hayatta bir karşılığı yok.

DİSK Araştırma Dairesi Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) standartlarıyla yaptığı araştırmadan sonra gerçeği şöyle yansıttı:

"ILO metodolojisinden yararlanarak yaptığımız hesaplamaya göre Covid-19 nedeniyle meydana gelen eşdeğer iş kaybı 5,5 milyon olarak gerçekleşti. Mart 2019'a göre geniş tanımlı işsiz sayısı 6 milyon artarak revize edilmiş geniş tanımlı işsiz sayısı (tam zamanlı istihdam kaybı dahil) 13 milyon 385 bine yükseldi. 33 milyon 966 milyon olarak dikkate aldığımız geniş işgücüne göre revize edilmiş geniş tanımlı işsizlik (istihdam kaybı dahil) oranı ise yüzde 39 olarak hesaplandı."

İşsizlik çığ gibi büyüyor…

Türkiye'nin gerçek sorunu bu ve Ayasofya'nın bu sorunu çözmesi veya örtmesi mümkün değil.

Tıpkı Türkiye'nin kaynak sıkıntısını çözmesi ve örtmesinin mümkün olmadığı gibi…

Türkiye'nin nasıl bir kaynak sıkıntısı çektiği Merkez Bankası'nın ihtiyat akçesi uygulamasının kaldırılmasından belli…

Kaynak sıkıntısı çeken iktidar, Merkez Bankası'nın ihtiyat akçesini geçen yıl erkenden kullanmıştı. Aynı sıkıntı büyüyerek devam ettiği için ihtiyat akçesi ayrılması uygulamasına son verildi. Merkez Bankası'nın neyi var neyi yok Hazine kullanacak. Ekonomi çok iyi olsa, hazinede yeterli kaynak bulunsaydı, savaş, salgın, doğal afet, seferberlik, küresel ekonomik kriz gibi olağanüstü hallerde kullanmak üzere ayrılan ihtiyat akçesine ihtiyaç duyan bir Hazine olmazdı.

Ayasofya sorunu

Türkiye'nin kısa bir süre önceye kadar Ayasofya diye bir sorunu yoktu.

Geçen sene Ayasofya'nın cami olarak ibadete açılması gündeme geldiğinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan karşı çıkmıştı. Bu talebi dillendirenlere, "Bu işin bir siyasi boyutu var, yanı var. Yan tarafta Sultanahmet'i doldurmayacaksın, 'Ayasofya'yı dolduralım' diyeceksin. Büyük Çamlıca Camii'ni yaptık, 4-5 tane Ayasofya eder. Bu oyunlara gelmeyelim" diye çıkışmıştı.

"Bir yıl içinde İstanbul'da cami sıkıntısı, ibaret yeri yetersizliği doğmadığına göre, ne değişti, ne oldu da Ayasofya diye bir sorun çıktı" diye sormak aklın gereği…

İktidar bu soruya henüz yanıt vermedi ve kararlı direniş sonucunda Ayasofya'nın ibadete açılarak sorunun çözüldüğü açıklandı.

Kime, kimlere karşı "direnildiği" sorusunun yanıtı da boşlukta…

"Danıştay'a karşı direnildi" denilse, durum tam aksine. Altında Mustafa Kemal Atatürk'ün imzası bulunan 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal eden zaten Danıştay…

Danıştay'da dava görülürken Cumhurbaşkanlığı'nı temsil eden avukat, davanın reddedilmesini talep etmiş. Yani; "Atatürk'ün kararnamesinin iptal edilmesi gerekir" dememiş, tam aksine bunu isteyen tarafın talebinin reddedilmesini istemiş. Dolayısıyla Danıştay'da Cumhurbaşkanlığı'nın bir direnişi söz konusu değildi.

Danıştay'ın 86 yıl önceki Bakanlar Kurulu Kararı'nı, 1470'de düzenlenmiş bir vakıf senedine dayanarak iptal etmesinin elle tutulacak hiçbir yanı yok. Nereden baksanız elinizde kalacak, hukuki dayanaktan yoksun, "ben yaptım oldu" türünden siyasi bir karar…

Davacının aynı davayı, aynı gerekçelerle daha önce birkaç kez açtığı ve Danıştay'ın yine 10. Dairesi tarafından reddedildiği ve kararın kesinleştiğini söylemek, bugünkü iptal kararının abesle iştigal olduğunu göstermeye yeter de artar bile.

Egemenlik meselesine gelince…

Elbette Ayasofya Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenliği altındadır. Egemen bir devlet olarak bu yapıyı istediği gibi kullanabilir. Bunun için kimseden izin almasına, birilerine direnmesi gerekmez…

Ayasofya, Gazi Mustafa Kemal'in 6 Ekim 1923 günü İstanbul'u İngiliz işgalinden kurtardığından beri Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenliği altındadır.

İstediği zaman açabileceği halde 18 yıl sonra bugün ibadete açtığı Ayasofya'yı Fatih Sultan Mehmet'ten sonra Atatürk'e borçludur…

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.