11 Kasım 2019

Atatürk’e yönelmenin siyasi nedenleri

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin laiklik dışında bir yöne bükülmekte olduğunun anlaşılması sağa da sola da Atatürk’ün değerini bir kez daha göstermiş oldu

Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, 81. ölüm yıl dönümünde çeşitli etkinliklerle anıldı.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerinde olduğu gibi 10 Kasım Atatürk’ü anma etkinliklerine de halkın ilgisi büyük oldu. 29 Ekim’de Anıtkabir’i ziyaret edenlerin sayısının 1 milyonu geçtiği açıklandı. 10 Kasım’da ziyaretçi sayısı daha az olmayacaktır.

Son dönemlerde Atatürk’ü anmak, O’na sevgisini, saygısını, özlemini göstermek için kutlama ve anma törenlerine her geçen yıl daha geniş bir katılım olduğu gözleniyor.

Bunun nedenleri arasında kuşkusuz ki siyasi gelişmeler de var.

1990’lı ve 2000’li yıllardaki hava

1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması, 1991’de Sovyetler Birliği’nin  dağılmasıyla, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de neo-liberalizm dalgası etkisini arttırdı. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla ideolojik alanda çekingen ve edilgen bir konuma gerileyen sol, meydanı küresel düzeyde neo-liberal akıma bıraktı.

Türkiye’de, neo-liberal bu dalga sağ cenahta, PKK ve onu legal siyasette temsil eden parti ve akımların etkisi ise sol cenahta Atatürk’e mesafeli durma ve onu sorgulama havasını hâkim kıldı.

Bu hava içinde geçen 1990’lı ve 2000’lı yıllar boyunca, saltanatın ve hilafetin kaldırılmasından bu yana Atatürk’e ve laik cumhuriyete karşı olan, siyasetteki asıl malzemesi din ve dince kutsal sayılan değerlerden oluşan akımlar, iktidardan da aldıkları güçle, Atatürk’ü mahkûm etmeye, O’nu silmeye, halkın hafızasından kazımaya, çocukların hafızasından uzak tutmaya; laiklik yerine dine dayalı bir düzen kurmaya yöneldiler. Bilim yerine hurafeleri, üniversite yerine medresevari tarikat yuvalarını, bilimsel eğitim yerine tarikatların eğitim sistemini, çağdaş öğretmenler yerine imamları yerleştirmeyi yeğlediler.

Bu çaba özellikle 2000’li yıllarda çok daha yoğunlaştı. Sadece toplum düzenini, günlük yaşamı değil devlet kurumlarını aynı zihniyetle çağdaş niteliklerinden uzaklaştırdılar. Tarikatlara teslim edildiler.

Kazın ayağı

Bu çabaların 15 Temmuz’da Türkiye’yi bir tarikat devletine dönüştürmek isteyen kanlı darbe girişimine ortam sağladığı anlaşılınca, liberal sağda da solda da Atatürk’e olan yöneliş hızla yükseldi.

Liberal sağ, inanç özgürlüğünün de girişim özgürlüğünün de serbest ticaretin de serbest rekabetin de dünya ekonomik sistemine entegre olmanın da güvencesinin; temellerini Atatürk’ün attığı, demokratik, laik, hukuk devleti olduğunu deneyimleriyle anladı.

Ekonomik kaynakların serbest piyasa ekonomisi ve rekabet ortamı içinde değil, siyasi otorite tarafından paylaştırıldığı gerçeğini geç de olsa gördüler.

Girişim özgürlüğünün siyasi tercihe göre genişleyip daraldığını da anladılar.

Solda ise Atatürk’ü beğenmeyenler, yeterince solcu ve demokrat bulmayanlar, bu nedenle “askeri vesayeti kaldırıyoruz, gerçek demokrasiye ulaşıyoruz” diye yargıyı FETÖ’ye teslim eden anayasa değişikliği için “yetmez ama evet” diyerek sandığa koşanlar da kazın ayağının öyle olmadığını, yine 15 Temmuz’da ve FETÖ yargısının yürüttüğü Türkiye Cumhuriyeti’ni tasfiye davalarında gördüler.

Bu gerçek, sol cenahta HDP çizgisinde veya o çizgiyle ittifak halinde olmayan solu da Atatürk’e ve CHP’ye yöneltti…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin laiklik dışında bir yöne bükülmekte olduğunun anlaşılması sağa da sola da Atatürk’ün değerini bir kez daha göstermiş oldu.

Atatürk’ün gösterdiği çağdaş, laik, bilime dayalı yolun doğru olduğunu tarihin akışı da kanıtlamış durumdadır. Kişi hak ve özgürlükleri gibi inanç özgürlüğünün de, demokrasinin de güvencesi laikliktir. Demokrasi, laik olmayan bir sistem üzerinde yükselemez, özgürlükler genişleyemez.

Türkiye bu gerçeği maalesef 15 Temmuz’da ağır bedeller ödeyerek gördü, Atatürk’ün ve gösterdiği yolun önemini daha net kavradı.

29 Ekim’e, 10 Kasım’a yoğun ilgi aslında bundandır.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.

"
"