Gara'ya yapılan askeri operasyonda, PKK'nın 5-6 yıldır alıkoyduğu 13 vatandaşımız kurtarılamadı. Terör örgütünün, hava operasyonu başladığında 13 vatandaşımızı katlettiği anlaşıldı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın da ifade ettiği gibi operasyon başarısız oldu. "Askeri operasyonla vatandaşlarımızı kurtarayım" derken, PKK'nın katlettiği 13 vatandaşımızın naaşlarına ulaşıldı.
Bu sonuç, iktidarın sorgulanmasına yol açtı. Bu sorgulamayı kesmek, en azından hafif atlatmak amacıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ı ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na ve İyi Parti lideri Meral Akşener'e gönderdi. Muhalefeti yok sayan, "terörist" ve "hain" ilân eden iktidarın bu ziyaretlerdeki amacı operasyonun "devlet işi" olduğunu anlatıp, muhalefetin iktidarın yanında durmasını sağlamaktı. Daha önce sınır ötesi harekâtlar, teröristlerle çatışmalar, terör örgütünün karakollara saldırması, mayın döşemesi, katliamlar yapması gibi olaylarda muhalefet iktidarın yanında durmuştu. Durması da gerekirdi.
Ancak bu kez öyle olmadı. Akar ve Soylu'yu dinleyen Kılıçdaroğlu ve Akşener, bu başarısız operasyonda iktidarın arkasına takılmadılar ve sorgulamaya devam ettiler. Muhalefetin bu tutumu, iktidarın olayı geçiştirme planını boşa çıkardı. Bu da iktidarı çok fazla gerdi. O kadar ki, Kılıçdaroğlu'nun, Erdoğan'a yönelttiği "5-6 yıldır alıkonulan bu vatandaşlarımız için ne yaptınız?" sorusuna ve "Sorumlusu Erdoğan'dır" sözlerine Cumhurbaşkanı "Terbiyesiz herif" diyerek yanıt verdi.
Erdoğan'ın söylediği ağır sözler, Kılıçdaroğlu'nun sorularının yanıtı değil. Konuyla ilgisi yok. Sorulara yanıt verileceğine "Sen önce PKK'ya terör örgütü de, daha teröriste terörist diyemiyorsun" demek de konuyla ilgili değil. CHP, PKK'ya "terör örgütü," teröriste "terörist" dedi. Hem de çok kez. Bu konuda bir çekincesi yok. İktidar, CHP'yle kavga ederek, Kılıçdaroğlu'na hakaret ederek tartışmayı başka yere çekmeye, Gara operasyonunun sorgulanmasını arka plana itmeye çalışıyor.
Oysa muhalefet, somut bir olay üzerine somut sorular soruyor ve yanıtını bekliyor. Bu, demokrasilerde gayet normal ve doğal bir durumdur. Muhalefet, iktidarı sorgular. Görevi budur. Muhalefetin, konu askeri operasyon da olsa iktidarın her yaptığını onaylamak gibi bir görevi yoktur.
Askeri operasyonların siyasi sonuçları, siyasete yansımaları olur. Bu durum, savaşta da böyledir terörle mücadelede de.
Operasyon kararını verenler siyasi bir amaç gütmeseler de askeri operasyonlar sadece askeri değil siyasi sonuç da doğururlar. Bu da doğaldır.
PKK terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan'ın, Bülent Ecevit'in başbakanlığı döneminde yakalanmış ve Türkiye'ye getirilmiş olması 1999 seçimlerinde DSP'yi birinci, MHP'yi ikinci parti yapmıştır. Ecevit, "Öcalan'ı yakalatayım da seçimleri kazanayım" diye bir siyasi hesap yapmış değildir. Devletin; cumhurbaşkanıyla, başbakanıyla, güvenlik ve istihbarat birimleriyle, Milli Güvenlik Kurulu'yla birlikte verdiği bir karardır ve sonuç Ecevit'in başbakanlığı sırasında alınmıştır.
Bir yandan devlet, PKK terör örgütünün liderini yakalayarak, örgütün zayıflamasını sağlamış ve Öcalan'ın öldürülebileceği düşüncesiyle terör eylemlerinin kesilmesi gibi bir siyasi sonuç almıştır. Aynı zamanda hükümetteki parti olan DSP ve onun lideri Ecevit de planlamadığı, meydan meydan gezip "Öcalan'ı ben yakaladım" propagandası yapmadığı halde, seçimden birinci parti çıkmıştır. Bu da operasyonun yan siyasi sonucudur.
Bu tür operasyonların yapılmasına ve zamanlamasına, güvenlik amacı dışında kendi siyasi hedefi için karar veren liderler de olmuştur. Nitekim ABD'nin eski Başkanı Barack Obama, Usame Bin Ladin'in yakalanması veya öldürülmesi kararını böyle vermiştir. Karar Beyaz Saray'da Başkan, bakanlar, generaller ve CİA'nın katıldığı toplantıda alınmıştır. Bu karar, Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın (bugünkü ABD Başkanı) ve Dışişleri Bakanı Hilary Clinton'un itirazına rağmen alınmıştır. Karar uygulanmış ve Ladin öldürülmüştür. Bu operasyonun siyasi sonucu, Obama'nın 2012 seçimlerini kazanarak ikinci kez başkan seçilmesi olmuştur. Eğer, bu operasyon başarısız olsaydı, Usame Bin Ladin kurtulsaydı ve onlarca ABD askeri öldürülmüş olsaydı Obama'nın ikinci kez başkan seçilmesi çok zor olurdu.
Askeri operasyonların, başarı halinde siyasete ve siyasetçilere olumlu yansımaları olduğu gibi başarısızlık halinde olumsuz yansımaları da olur.
Başarıya sahip çıkıp başarısızlığı üstlenmemek olmaz. Başarının siyasi ödülünü sahiplenip, başarısızlığın siyasi bedelini başka kişi veya kurumları ödettirmeye yönelmek de doğru bir tutum değildir.
13 vatandaşımız sağ salim kurtarılsaydı, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu başarıyı siyasete yansıtacaktı. Bu, "Çarşamba günü güzel haberler vereceğim" demesinden belliydi. Başarısız olunca, muhalefetin meşru ve haklı soruları karşısında yanıt vermek yerine Kılıçdaroğlu'na yüklenmesi, sorumluluğu muhalefete yıkmaya çalışması, başarısızlığı üstlenmemek anlamına geliyor. Oysa, sonuçtan kim ve kimler sorumluysa, Cumhurbaşkanı Erdoğan o kişilerin gereğini yapmalarını sağlamalıydı.
Böyle bir olay demokratik batı ülkelerinden birinde veya sorumluluk duygusu çok ağır olan Japonya gibi bir ülkede olsaydı, sonuç bakanlar dahil birçok kişinin istifasıyla sonuçlanırdı. Ancak Türk siyasetinde "istifa" diye bir sorumluluk anlayışı yok.
Gara operasyonunun bazı yönleri hâlâ aydınlatılmış değil.
Gara operasyonu PKK'nın bu dağdaki üssünü dağıtmak, teröristleri etkisiz kılmak için mi planlandı yoksa PKK'nın elindeki vatandaşlarımızı kurtarmak için mi?
Gara operasyonu başladığında orada vatandaşlarımızın rehin tutulduğu biliniyor muydu yoksa operasyon sırasında mı öğrenildi? Operasyon vatandaşlarımızı kurtarmak için yapıldıysa, askeri uzmanların günlerdir televizyonlarda söz ettikleri, "bu koşullarda kurtarma operasyonlarının rehinelerin ölümüyle sonuçlanması riski büyüktür" değerlendirmesi, yetkili askerler tarafından karar vericilere söylenmedi mi, söylendi de dikkate mi alınmadı?
5-6 yıldır bu vatandaşlarımızın kurtarılması için askeri operasyon kararı verilmedi de şimdi neden verildi? Kararın şimdi verilmesi karar vericilerin siyasi başarı beklentisi nedeniyle mi verildi yoksa askeri bir zorunluluk muydu? Daha önce birçok kez örneği yaşandığı gibi, PKK'nın alıkoyduğu vatandaşlarımızın, dolaylı temaslar ve siyaset kurumunun devreye girmesiyle kurtarılması yöntemi bu kez neden denenmedi?
Bu sorular yanıtlanmadan Gara operasyonu aydınlığa kavuşturulamaz.