ABD Başkanı Joe Biden'ın muhatabı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'dır.
Biden'ın, Türklerin Ermenilere soykırım yaptıklarını söylediği anda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hemen cevap vermesi gerekirdi. Türkiye'de iktidara mensup sözcüler, MHP, CHP, İyi Parti ile HDP dışındaki diğer muhalefet partileri Biden'a sert bir şekilde cevap verirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yazı kaleme alındığı saatlere kadar suskunluğunu sürdürüyordu. Oysa ilk tepki vermesi gereken oydu.
Eğer Biden, 23 Nisan günü yaptığı telefon konuşmasında, soykırımı tanıyacağını söylediyse Erdoğan'ın hemen, telefonda Türkiye'nin nasıl bir karşılık vereceğini söylemesi beklenirdi. Telefonda söylemeyip bir gün sonraki açıklamasında ilk kez telaffuz ettiyse, o zaman açıklamanın hemen ardından Erdoğan bir açıklamayla karşılığını vermeliydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Biden'ın açıklama yaptığı günün akşamında sağlık görevlileriyle iftarda buluştuktan sonra gazetecilere konuştu. Biden'ın "soykırım" sözüne hiç değinmedi. Erdoğan konuya değinmedi ama gazeteciler de bu konuyu kendisine sormadılar, soramadılar. Sormaları gerekirdi. Cumhurbaşkanı'na yöneltilecek ilk soru bu olmalıydı. Birçok örneğini gördüğümüz gibi eğer aralarında zor koşullarda özgür gazetecilik yapmaya çalışan gazetelerin veya televizyonların muhabirleri yoksa, iktidarın kontrol ettiği basın yayın organlarının muhabirleri sorulması gereken soruyu soramıyorlar. Bu da kuvvetler ayrılığının nasıl işlemez hâle getirildiğini, basın özgürlüğünün nasıl boğulduğunu gösteren önemli bir örneği oluşturuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Biden'ın sözleriyle ilgili olarak bir karşılık verip vermeme konusunda ne düşünüyor bilmiyoruz. Muhtemelen kamuoyundaki tepkileri gözledikten sonra bir karşılık verecektir. Eğer Haziran ayındaki NATO Zirvesi'nde yapacağı görüşmede bir cevap vermeyi düşünüyorsa bu çok geç olur.
Erdoğan'ın, Türkiye'ye karşı soykırım suçlaması yapan ABD'ye karşı bir aydan fazla süre suskun kalması çok zordur. En azından muhalefet bu konuda neden konuşmadığını soracak ve konuyu gündemde tutacaktır.
Biden'ın Türkiye'ye karşı "soykırım" kavramını kullanması aslında Erdoğan ve AK Parti için iç politikada fırsat yaratan bir söylemdir. İktidarın desteğinin azaldığı bir dönemde Biden'ın bu sözü Erdoğan için "one minute" çıkışı yapmasına uygun bir zemin oluşturmuştur. Erdoğan, Biden'a da "one minute" diyerek "yerli ve milli" bir anlayışla, kaybettiği desteği biraz toparlama yoluna gidebilirdi. Ancak bu kez böyle bir çıkış yapmadığına (veya yapamadığına) bakılırsa olayı zamana yaymayı tercih ettiği anlaşılıyor.
İktidara yakın basın yayın kuruluşları ise "Erdoğan neden cevap vermiyor?" diye soracaklarına CHP'ye ve İyi Parti'ye "HDP'ye niye cevap vermiyorlar?" diye soruyorlar. Nasrettin Hoca gibi bodrumda kaybettikleri anahtarı sokakta aramayı tercih ediyorlar. Muhabirlerinin Erdoğan'a bu soruyu soramamalarından da anlaşıldığı gibi.
Özellikle dış politikadaki olaylarda meydan okuyan bir üslup kullanan Erdoğan, Biden'a neden anında cevap vermedi veya veremedi?
Bu sorunun birden çok cevabı olabilir. Başta gelen nedenlerden biri Türkiye ekonomisinin kırılgan yapısıdır. Ağır bir krizden geçen Türkiye ekonomisi dış müdahaleye açık bir durumdadır. Merkez Bankası'nın boş bir amaç için döviz rezervini sıfırlayıp eksiye geçirdiği, ABD'den yapılacak bir açıklamanın dolar kurunu fırlatabileceği, Halk Bankası davasının yumuşak karın olmaya devam ettiği, ABD yaptırımlarının istenildiğinde arttırılacağı bir ortamda Türkiye'nin eli zayıflamıştır. Bu zayıflık Biden'a tepki verirken düşünmeyi gerektirmektedir.
Tıpkı, haddini aşarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, "akıllı ol" diye mesaj gönderebilen Trump'a hak ettiği yanıtın anında verilememesi gibi.
"Yeni Türkiye eskisi gibi değil, artık dışarıdan talimatla yönlendirilecek bir ülke değil, eskisinden çok daha güçlü" diye yeri göğü inletenlerin Biden'a karşı sesleri çıkmıyor, çıkamıyor. Çünkü gerçek onların yansıtmaya çalıştıkları gibi değil. Yeni Türkiye, eski Türkiye kadar güçlü değil. ABD Başkanı'nın Türkiye Cumhurbaşkanı'na altı ay cevap vermeye gerek duymadığı bir yeni Türkiye var. Aradığı zaman da, Türkiye'nin tepkisini önemsemeden "Ermeni soykırımını tanıyoruz" diye yüzüne söyleyebildiği bir yeni Türkiye var. Trump'a haddini bildiremeyen bir yeni Türkiye var.
Oysa eski Türkiye dediğiniz, devlet aklını kullanan ve ABD'ye hak ettiği karşılığı yalnız sözle değil eylem de verebilen bir Türkiye'ydi. Başkan Johnson'ı, "Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye yerini alır" diye tersleyen bir İsmet İnönü vardı. ABD'ye karşı Kıbrıs Barış Harekatı'nı yapan bir Bülent Ecevit, bir Necmettin Erbakan vardı. ABD'nin Türkiye ambargo uygulaması karşısında Ecevit'in de öngördüğü gibi Türkiye'de ABD üslerini kapatan bir Süleyman Demirel vardı. ABD ambargoyu kaldırıncaya kadar üsleri açmayan bir eski Türkiye vardı.
Her konuda hamaseti elden bırakmayan, kendisi dışında bütün siyasi partileri terörist, hain, dış güçlerin oyuncağı, beşinci kol diye tanımlayan iktidar bakalım eski Türkiye gibi bir cevap verebilecek mi?