16 Ekim 2020

Anayasa'yı yok saymak

Anlaşılıyor ki, üyeleri kendi döneminde atanan iktidar Anayasa Mahkemesi’nin denetim yetkisinden rahatsız. Tıpkı TBMM’nin ve medyanın denetim yetkisinden rahatsız olduğu gibi. TBMM’nin denetim yetkisini işlevsiz kılan ve medyayı da büyük ölçüde kontrolü altına alan iktidarın hedefinde şimdi Anayasa Mahkemesi var

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin Enis Berberoğlu hakkında verdiği hak ihlali kararını tanımadı ve uygulamadı.

Oysa Anayasa’nın 153. Maddesi Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu, yasama, yargı, idare kurumlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağladığı amir hükmünü taşıyor.

İlk derece mahkemesi olarak 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamaması, Anayasa’nın 153. Maddesi'ne aykırıdır ve Anayasa’nın yok sayıldığı anlamına gelir.

Bu nedenle mutlaka düzeltilmesi gereken bir karardır.

Anayasa Mahkemesi neden var?

Anayasa mahkemeleri anayasal düzeni korumak için vardır.

Demokratik, laik, hukuk devletinin temelini oluşturan kuvvetler ayrılığı ilkesinin işlemesini sağlarlar. Devletin anayasada yazılı niteliklerini korurlar. Yürütme erkini kullanan iktidarın anayasanın dışına çıkmasını, kaynağını anayasadan ve yasalardan almayan yetkiler kullanmasını önlerler. Bu haliyle anayasaya uygun şekilde demokratik sistemin işleyişini sağlar, bu sistemden uzaklaşılmasını önlerler.

Bu nedenle de anayasa mahkemesi kararları kesindir, bütün kişi ve kurumları bağlar.

Hâl böyleyken, Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyulmaması kabul edilemez. Yargı organları da Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak zorundadır.

Alt derece mahkemesinin Anayasa Mahkemesi tarafından verilen hak ihlali kararını tanımaması ve uygulamaması Türkiye’nin demokratik hukuk devleti niteliğini ortadan kaldıran ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), Türkiye’nin Anayasa Mahkemesi’ni iç hukuk yollarının son mercii olarak tanıyan tutumunu da yok sayan bir karardır.

Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf ve Avrupa Konseyi’ni üyedir. Anayasaya göre de TBMM’nin onayladığı uluslararası sözleşmeler iç hukuka üstün hukuk normlarıdır.

AİHM, 2010 yılında, bireysel başvuru hakkı tanındıktan sonra Anayasa Mahkemesi’nin bu başvurularla ilgili kararlarını bir süre izlemiş ve kararlarını hukuka uygun bulduğu için yüksek mahkemenin bu yetkisini tanımıştır.

AİHM’ın tanıdığı bu yetkiyi, alt derece mahkemesinin tanımaması izah edilebilir bir durum değildir.

İktidarın çelişkisi

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı bu iktidar zamanında, 2010 yılında yapılan anayasa değişikliği ile kabul edildi.

Bu değişiklik yine bu iktidar tarafından bir reform olarak sunuldu ve çağdaş demokratik ülkeler tarafından da AİHM tarafından da takdir edildi.

Ancak son dönemde Anayasa Mahkemesi’nin verdiği özgürlüğü genişletici kararların iktidarı rahatsız ettiği gözleniyor.

Bu rahatsızlık yüksek mahkemenin gösteri yürüyüşlerinin karayollarında da yapılabileceğine ilişkin kararı ve Enis Berberoğlu hakkında hak ihlali kararıyla zirveye çıktı.

İktidar, Anayasa Mahkemesi’ne ağır ifadelerle yüklendi, yapısının değiştirilmesi taleplerini gündeme getirdi. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin açıkladığı bu istem Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından da "inşallah" denilerek desteklendi.

Anlaşılıyor ki, üyeleri kendi döneminde atanan iktidar Anayasa Mahkemesi’nin denetim yetkisinden rahatsız. Tıpkı TBMM’nin ve medyanın denetim yetkisinden rahatsız olduğu gibi. TBMM’nin denetim yetkisini işlevsiz kılan ve medyayı da büyük ölçüde kontrolü altına alan iktidarın hedefinde şimdi Anayasa Mahkemesi var.

İktidar, Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirir ve yetkilerini tırpanlarsa, sistemde yürütme gücünü denetleyebilecek kurum kaymayacak.

Oysa demokrasi bir denge-denetleme rejimidir.

Hiçbir demokratik sistemde yürütme erki denetim dışında değildir.

Hiçbir demokratik ülkede yürütme gücü anayasaya ve yasalara dayanmayan keyfi bir şekilde kullanılamaz.

Anayasal denetim organlarının ortadan kaldırılması ve yetkilerinin büyük ölçüde geri alınması Türkiye’nin demokratik, laik, hukuk devleti niteliklerini ortadan kaldırır.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.

"
"