Bugün 15 Temmuz 2016’da yapılan kanlı darbe girişiminin 4. yıldönümü.
Bu girişimi önlemek için canlarını veren 251 şehidi rahmetle anıyorum.
Türkiye’nin unutmaması gereken en önemli konu bu darbe girişiminin amacının ne olduğu ve kimler tarafından yapıldığıdır.
15 Temmuz darbe girişimin amacı demokratik, laik Atatürk cumhuriyetini yıkıp, yerine ABD’nin kuklası olacak kendilerine göre bir din devleti kurmaktı. Bu girişim bir karşı-devrim girişimiydi.
Eğer başarılı olsaydı Atatürk cumhuriyeti tarihe gömülecek, yerine İran’daki mollalar rejimi gibi bir imamlar rejimi kurulacak, Türkiye bütün kazanımlarını kaybedecek, İran’ın geçtiği gibi bir süreçten geçecekti.
Amaç buydu…
Darbeyi; ABD’nin himayesine aldığı, koruyup kolladığı, iktidarın olanaklarıyla sivil ve askeri bürokraside ve yargıda güçlenen FETÖ’ye bağlı kadrolar yaptılar.
Sonrasında emniyette, yargıda, TSK’da yapılan operasyonlar bu örgütün devlete ne kadar güçlü ve yaygın biçimde nüfuz ettiğini gözler önüne serdi. Bugün hâlâ devlet içinde kendini gizlemeyi başarmış FETÖ’cülerin ortaya çıktığı düşünülürse, devletin "anahtar teslim" biçiminde bu örgüte nasıl terk edildiği daha iyi anlaşılacaktır.
AK Parti iktidarının aynı menzile yürüdüklerine inandığı, henüz terör örgütü olarak tanımlanmadığı dönemde Gülen Cemaati’ne mensup sivil-asker bürokratları terfi ettirip etkili makamlara getirerek, cumhurbaşkanı, TSK ve yüksek yargıdan oluşan üç ayaklı vesayet rejimini yıkmayı, yerine din esaslı değerler ve kurallarla inşa edilmiş bir devlet mekanizması kurmayı hedeflediği bir sır değil.
Bu yol arkadaşlığı yolda bozuldu…
Aynı menzil uğruna, FETÖ’nün etkili olduğu emniyet-yargı mekanizması, TSK’da ve yüksek yargıda Atatürk’e, demokratik-laik cumhuriyete, anayasaya bağlı kadroları tasfiye etti. Yerlerine FETÖ’cü yüksek yargıçlar, generaller, amiraller, emniyet müdürleri, valiler atandı.
Bu süreçten AK Parti iktidarı da Gülen Cemaati de memnundu.
Ta ki, FETÖ’nün aldığı sonuçla yetinmeyip, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti ile iktidar mücadelesine girişmesine kadar.
FETÖ’nün bu mücadelede iki büyük hamlesi 17-25 Aralık 2013 olayları ve 15 Temmuz 2016 kanlı darbe girişimidir…
Çağdaş uygarlık
Atatürk cumhuriyetini yıkmak isteyen bu darbe giriminden Türkiye’nin çıkarması gereken en büyük ders akla ve bilime dayalı aydınlanma yolundan asla dönmemesi gerektiğidir.
Atatürk, yüzyıl öncesinin koşullarında bile ileriyi görerek, Türkiye’ye, Türk gençliğine hedef olarak, bilimin önderliğinde, ekonomik ve siyasi açıdan tam bağımsızlığını kazanmış, demokratik, laik çağdaş uygarlığı yakalamayı ve daha ileri götürmeyi göstermiştir.
Bu hedefe doğru ilerlemek ve çağdaş devlet topluluğu içinde saygın bir yere sahip olmak yerine, din esaslı kurallarla yönetilen, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün kısıtlandığı, aklın ve bilimin yerini hurafelerin aldığı, kadının erkeğin mülkü olduğu, toplumsal yaşamdan silindiği bir Osmanlı İmparatorluğu yaratmayı hedeflemek boş bir hayaldir.
Rahmetli Bülent Ecevit’in 1974 yılında yapılan Kıbrıs harekâtından bir kaç ay sonra BBC'de, Yunanistan'a olan bakışını anlatırken dediği gibi, "İmparatorluk geçmişiyle ilgili hayallere önem veren hiçbir ulus, günümüz dünyasında huzur bulamaz."
Bugün aklın ve bilimin yerine hurafeleri, demokrasinin yerine krallıkları, emirlikleri, çağdaş hukuk yerine şer’i hukuku koyan ülkelerden hiçbiri gerçekten bağımsızlığını kazanmış, bilimde, teknolojide ilerlemiş değildir. Tek bir örnek yoktur.
Demokrasiye, bilime, kadın-erkek eşitliğine, laik devlete yönelmiş tek örnek Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Bu Atatürk sayesinde katedilmiş bir mesafedir…
Fatih’e ihanet içinde olan da Atatürk değil, İstanbul’un ve Osmanlı’nın anahtarını önünde eğilerek İngiliz komutana teslim eden ve sonra da bir İngiliz zırhlısıyla ülkeyi terk eden Vahdettin’dir…
Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla Anadolu’yu ve İstanbul’u işgalden kurtaran ise Mustafa Kemal Atatürk’tür…
Bu nedenle, bugün eğer Ayasofya üzerinde tasarrufta bulunuluyorsa bu da Atatürk sayesindedir.