08 Ekim 2023

Hayatta lezzet olsun!

Pamuk tarlaları, mevsimlik işçiler, kalabalık aileler, Yaşar Kemal’in ve Orhan Kemal’in kitaplarıyla ölümsüzleştiler çoktan. Adana, çok büyüdü, çok güzelleşti son yıllarda

Türkiye sınırları içinde en sevdiğim şehir olabilir. “Adana” deyince, yüreğim pır pır eder. Neyini çok sevdiğimi de bazen çok merak ederim…

Hani bakınca denizleri, vapurları, martıları yok. Kordon, plajlar, çılgın gece hayatını da görmedim.
Başka bir karakter, bir “hâl” var ama. Hissettiğim bir durum… Hem sağlam ve merhametli hem güçlü ve zengin, hem her şeyin farkında…

Lezzet Festivali’nde üç gün

Adana Kezzet Festivali’nin bu yıl yedincisi gerçekleşti. Gastronomi dünyasının tüm şefleri ve yazarları, çok sayıda gazeteci, otelciler, ünlü Adanalılar toplandık. Adana Valiliği, hiçbir günün öylesine geçmesini istememiş belli ki. Ebru Koralı, şahane bir ev sahibi ve organizatör. En ince detaylar düşünülmüş. Konuşmalar ve paneller, yemeklerle ve çevre gezileriyle çok doğru harmanlanmış.

Öyle bir grubuz ki, herkes herkesi tanıyor. Ama öyle böyle değil. Otuz yıllık, kırk yıllık dostluklar; eski Aktüel, NTV’nin ilk yılları, Milliyet gazetesi masalara yatırılıyor…

Zaten kocaman bir davet veriyor olsam, davetli listem üç aşağı beş yukarı budur. O derece.

Bereketli Topraklar Üzerinde

Hani lisede coğrafya derslerinde öğrendiğimiz “Seyhan ve Ceyhan nehirleri arasındaki bereketli ovalar” burası... Tarih derslerinden Gılgamış Destanı’nda adı geçen şehir... Hititler ve Kilikya Krallığı’nın merkezlerinden olan “Danuna” da Adana. Yazıtlarda, resimlerde var.

Tipik Akdeniz iklimi, her tohumu ormanlara, bağlara dönüştürecek enerjiye sahip. Bereketin vücut bulmuş hali burası. Siyez Buğdayı’nın beş bin yıl önce burada yetiştirildiği bulundu.

Buğday, bal, zeytin… Meyvenin ve sebzenin her rengi…

Pamuk tarlaları, mevsimlik işçiler, kalabalık aileler, Yaşar Kemal’in ve Orhan Kemal’in kitaplarıyla ölümsüzleştiler çoktan.

Adana, çok büyüdü, çok güzelleşti son yıllarda. Nehir boyu parkları, yürüyüş yolları, köprülerle, yüm şehir adeta bütünleşti. Gazeteci bir arkadaşımla sohbet ediyordum. Geceleri nehire vuran Sabancı Camisi’nin ışıklarını Taj Mahal’e benzetti. Dönüş yolundaydık; bir daha bakamadım maalesef. Seneye artık…

House of Kamer

Bu sene Lezzet Festivali, Adana’nın aykırı ama sıcacık restauranı House of Kamer’de başladı. Kamer Hanım’ın Evi. Sizi sıcacık sarmalayan bir ev hem de…

Kamer Kıraç, antika tutkunu bir eczacı. Bir arkadaşının evini kiralamış ve hayalini gerçekleştirmiş. Tıpkı kendi büyüdüğü kalabalık aile evi gibi döşemiş. Yıllar içinde aldığı objeler, eşyalar, resimlerle House of Kamer doğmuş.

Çok seçenekli olmasa da, dünya mutfağından örnekler sunuyorlar misafirlerine. Restore edilen bu eski Adana evinde, yaşam ve yemek deneyimi paylaşıyorlar. Keten peçeteler, iğne oyasıyla nakışlanmış. Mutlaka masadalar.

Günlük pişen zeytinyağlılar, sofraya ılık ılık geliyor. Tuvaletlerdeki lavabolara, duvarları süsleyen biblolara, evde her detaya sinen özene hayran oluyorum. Geçen yıl da gelmiştim, ama sadece kahve içmiştim. Şimdi buranın, dekorun bir parçası olacak kadar yok oldum…

Kamer Hanım, “Bu benim misyonum oldu” diyor:

“Evet, kebabın başrolde olduğu bir kültürde bambaşka bir şey yapıyoruz. Bu bana daha da fazla güç veriyor. Burası, benim büyüdüğüm eve çok benziyor. 50’ler, 60’larda Adana’da birçok ilk yaşandı. İnsanlar kılık kıyafetlerine, evlerine, yemeklerine, sofra adabına çok dikkat ederlerdi. Dizilerde, filmlerde kaba saba konuşmalarla Adana’nın tanıtımının yapılmasına karşıyım. Biz burada çok güzel yaşadık ve yaşıyoruz."

Atatürk’ün sevdiği yemekler

Cumhuriyet’in 100. yılı için, Atatürk’ün sevdiği yemeklerden bir menü hazırlanmıştı. Beyaz leblebi, tabii her masaya konmuştu.

Yoğurtlu mücver, dolu doluydy. Bamya dolmasının üstüne, Adaba usulü biber salçası, sarımsak ve naneli sos dökülmüştü. Vişneli yaprak sarmanın baharatları çok kıvamındaydı. Patlıcanlı güveç öyle iyi pişmişti ki; yüm lezzetler birbirinin içine geçmiş, her lokmada ağızda bir şenlik oluşturup eriyordu... Offf!

Yemeği bu kadar seven adamın her zaman fazladan 7-8 kilosu olur tabii.

Olsun varsın. Helal olsun.

Mutlulukla, zerre pişmanlık duymadan tatlıları da yedim üstelik. Profiterol çok hafif ve lezzetliydi. Ama erikli bir tür milföy vardı. Daha doğrusu pasta formatında olmayan, açık milföy. Aman ya Rabbim. Bademli, krokanlı, çıtır çıtır…

Adana’da yemeğin sonu yok

House of Kamer’de Yelda İpekli ve şef Max Thomae ile koyu sohbetteydim. Çok eski dostlar. Ayrıca Şeyda Taluk, Meliha Okur, Ruhat Ataözden’le otuz yıl önceye gittik. Saatlere yılları sığdırdık.

Ertesi sabah bir panel yönettim: Akdeniz Gastronomisi. Çok eğlenceliydi; hem güldük, hem öğrendik.
Sonra aklımdaki yerde soluğu aldım: Yeşil Kapı Kebapçısı. Çocukluk arkadaşım, Beltur Cafe’lerin CEO’su Cenk Akın’la birlikte.

Yağlanmış pideler, pişmiş soğan, iki tür salata ve kebapla bir Adana klasiği gerçekleşti. Yürürken Taş Köprü’nün üzerinde de limonlu kar dondurmasını tabii ki kaçırmadık. Aslında bici-bici tatlısını da çok severim, neyse.

Adana’nın neyi en güzel?

Güneş doğarken yola çıktım.

Hiç gitmek istemiyorum. Sekiz günlük soluksuz sunuculuk maratonu birkaç günlük teneffüste.

Dönüyorum.

Hiç istemeden dönüyorum.

Yemek güzel, iklim güzel, şehir güzel.

Ama Adana’nın en güzeli, insanlarının yüreği. Herkesi sarıp sarmalayan, fakiri doyuran, halden anlayan, hayata lezzet katmayı her koşulda bilen kocaman kalpleri…

Fatih Türkmenoğlu kimdir?

Fatih Türkmenoğlu İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra New York Üniversitesi'nde 'işletme diploması' programını bitirdi.
University of Michigan'da bir yıl 'konuk gazeteci' olarak seminerler verdi. Northwestern Üniversitesi'nde Ortadoğu bölümünde araştırma yaptı. Kent Üniversitesi'nde 'klinik psikoloji' yüksek lisansı yaptı. Çeşitli terapi eğitimleri aldı, almaya da devam ediyor.

Gazeteciliğe 1995 yılında Sabah grubunda başladı. Sabah ve Yeni Yüzyıl gazeteleri ile Aktüel, Esquire, Cosmopolitan dergilerinde gezi, izlenim yazıları yazdı, çok sayıda röportaj yaptı.

Kuruluş döneminde ilk özel haber kanalı olarak yayına başlayan NTV'ye geçti. Beş yıl çalıştığı kurumda hazırlayıp sunduğu programlarla ödüller kazandı. İzleyen dönemde geçtiği CNN Türk televizyonunda 13 yıl boyunca gezi programları ve belgeseller hazırladı ve sundu.

Milliyet, Cumhuriyet ve Hürriyet Seyahat için yıllarca yazı yazdı. CNN International televizyonu için Türkiye'den uzun süre haber yaptı.

"Her Perşembe Saat 4'te", "Hayat Gezince Güzel", "Türkiye'de Görülmesi Gereken 101 Yer", "Amerikan Rüyası Tabirleri", "Üç Kuruş Fazla Olsun Kırmızı Olsun" adlarıyla beş kitabı yayımlandı.

Moderatör, sunucu olarak da çalışan, şirket yöneticileri ve bürokratlara sunum teknikleri ve medya ile ilişkiler konularında danışmanlık yapan ve TedX konuşmacısı olan Türkmenoğlu, uzman klinik psikolog olarak da danışan kabul ediyor.

ABD ve Türkiye'de yaşıyor. Evli ve iki kız çocuk babası.

Yazarın Diğer Yazıları

Patagonya'dan selam olsun: Ben yokum, dünya var

Biraz ilerisi Antartika; burası da kıtanın da, dünyanın da sonu gibi bier yer. Devasa buzullar, çatur çutur yarılıyorlar. Sonsuz bir ses; ekolu ve derinden… Çok hüzünlü, çok sevinçli, çok çaresiz ve çok hiçbir şey gibi hissettiğim bir an. Ben yokum, dünya var. Burası Patagonya

Anlar, anılar ve hisler: Ressam Ayşe Kazancıgil Döler'in dünyasında bir yolculuk

Adı: Ayşe Kazancıgil Döler. Yaptığı işleri uzun zamandır takip ettiğim bir ressam. İnsanın içini açan, şaşırtan eserleri var. Biraz muzip, bazen geleneksel motiflerle bezeli, bazen şen şakrak şarkılar söylermiş gibi resimler yapıyor. Yaptıkları hiçbir kalıba sığmıyor, ölçeklere nanik yapar bir halde, durmadan çalışıyor…

Arjantin mutfağı: Et, empanada, dulce de leche!

"Ne yeniyor?" diye çok soran oluyor. Malum, Arjantin çok dikkat çekiyor, çok gezginin rüyalarını söylüyor. Konuya açıklık getirmek için buradayım! "Ne yenir?" sorusunu aslında tek kelime ile özetlemek gerekirse, "et" demem yeterli olacaktır. Hadi iki kelime isterseniz; et ve hamur işi. Üçüncü kelimeyi de zorla araya sıkıştırabilirsem: Et, hamur, dulce de leche!