16 Nisan 2022

Füsun Onur Venedik'te

Onun işlerinin hem ev içine ilişkin hem de 'taa uzaysal' bir yanı vardır. Bu işlere atfedilen sessiz müzik ve daha da genel bir kavram olan 'şiirsellik' buradan doğru esen bir cereyandır

Füsun Onur, bu yıl 59. Venedik Bienali'nde Türkiye Pavyonu için seçilen sanatçı oldu. Bu cümleyi ilkokul ödevi basitliğinde yazarken birkaç şeyin farkındayım. 

Birincisi, Füsun Onur hakkında -kim bilir kaçıncı kere ve büyük bir mutlulukla- yazarken, onun görsel sanatların nispeten dar çerçevesi dışında Türkiye'de az kimsece tanındığını, oysa tanınması gerektiğini düşünüyorum. Füsun Onur'u tanımak -bir dönem komşusu da olan- Sevim Burak'ı ve onun edebiyatta takındığı dil-bozucu tavrı tanımak, hat ustalarının 'karalama' tabir edilen, zanaatkârlığın sanata evrildiği sınırda gezinen küçük alıştırmalarının tadına varmak ya da Alis Harikalar Diyarında'ya dalmak kadar önemlidir ve bir zevktir. 

İkincisi, ödülleri, onurlandırılmaları ve açılışları önemsemeyen Füsun Onur'un bu tavrının, farklı sebeplerle de olsa, Venedik konusunda da süregeleceğini tahmin ediyoruz. Bu tavrı işiyle ilişkisinin önemli bir parçasıdır ve bir 'poz', hatta bir 'duruş' bile değil, sadece işiyle ilgili olmanın sonucudur. (Orhan Pamuk, fi tarihinde galiba Borges örneği aracılığıyla 'modernist yazarın' bu "beni kim okursa okusun" tutumuna inanmadığını söyleyerek, aynı zamanda bu tutumu tanımlamıştı. Füsun Onur'un ise bunu mesele ettiğini sanmıyorum.) 

Üçüncüsü, Füsun Onur'un Türkiye sanatının yeniden keşfedilen önemli bir parçası olması serüveni; ki bunun da bienallerin başarısı ve Türkiye'ye bakan gözlerin yeni şeyler görme hevesiyle ilgili olduğunu düşünüyorum.

Füsun Onur (Fotoğraf: Muammer Yanmaz)

Onunla önemli sergiler yapan küratör Carolyn Christov-Bakargiev diyor ki:

"Onun yapıtları (….)makalelerde veya kitaplarda yayımlanmadı, çünkü sanat dünyası taşralıdır. Bu gelişmelerin yaşandığı o dönemlerde New York ya da Londra'da bulunmadıysanız…… nasıl olacak da yapıtlarınız bu kitaplarda yer bulacaktı? (…) Bu son derece normaldi, ne de olsa Füsun kolayca ulaşılamayacak bir yerde bulunuyordu. Hatta internetle her şeye ulaşabileceğimizi sandığımız bugün dahi aynı şey geçerli, çünkü hepimiz araştırmak istediğimizi bildiğimiz şeyleri araştırmıyor muyuz? İşte bu yüzden dünyanın dört bir yanından insanları katıp, nesnel bir sanat tarihi oluşturulabileceğine inanmıyorum. Tam da bugün, bölgesel sanat tarihleri oluşturmaya çalışmak çok daha iyi olabilir. "

Sonuncu cümledeki 'böl ve yönet' imasına takılmazsanız, doğru bir özet. Sanatçı İz Öztat ise sergiye eşlik eden monografideki yazısında, "1970'li yıllarda, eleştirmenler (Füsun Onur'un) yapıtlarını minimalizm ve pop art ile ilişkilendirdiğinde, o seçilen akımlarla ilişkisinden bağımsız olarak, sanatı akımlara indirgeyen bakışa itirazını dile getirir" der, ve Anna Brzyski'nin Partisan Canons'undan şu cümleyi alıntılar: "Batılı olmayan sanatın o zamandan [20. yüzyıldan] itibaren sanat tarihine dahil edilmesine rağmen en baştaki ayrımın sonuçlarını hâlen yaşıyoruz. Batılı sanat kanonu, 'sanat' kategorisinin ana akımını tanımlayarak, her şeyin ölçüsü olarak işlemeye devam ediyor." 

Nitekim bu 'kolayca ulaşılamayan yer' fikri, Türkiye'de iş üreten çoğu sanatçının işine bakarken olduğu gibi Füsun'un işlerine de hayranlıkla bakarken bakanın boğazına bir yumru gibi oturur. Füsun'a bakarken aynı anda aklınıza gelebilecek Louise Bourgeois, Eva Hesse ya da Joseph Campbell gibi 'egemen sanat tarihsel' isimler dilinizin ucuna kadar varır ama o isimleri gerisin geriye yutarsınız. Bu tavır 'kolay ulaşılamayan yer'de hem seyredenin analoji kurma alışkanlığının 'bölgesel'liğinden iz taşır, hem de daha önemlisi tabii ki çağrışım görecedir ve önünüzde duran işle aynı şey değildir.

Füsun Onur kolayca yok olabilecek malzemeyle, küçük nesnelerle, ahşap ve kumaş, pirinç levha ve dantel, yazı ve dikiş kullanarak, aldığı heykel eğitimini 'yeniden düşünerek' bugün hâlâ etkileyiciliğini koruyan kavramsal işler, hatırlama ve hatırlatma yoğunluğu yüksek küçük, tabiri caizse, ikonlar ve bunlardan oluşan örgüler, akışlar yapmıştır. Onun işlerinin hem ev içine ilişkin hem de 'taa uzaysal' bir yanı vardır. Bu işlere atfedilen sessiz müzik ve daha da genel bir kavram olan 'şiirsellik' buradan doğru esen bir cereyandır. 

Füsun Onur'un eserinin yeni kuşaklarda da izleri vardır ve zenginliği ile onlar tarafından yeniden yorumlanmaya açıktır. Kavramsal sanatçı Deniz Gül, onun Opus II - Fantasia adlı işi için "Füsun Onur'un zamanın içinde açtığı cereyanlar boyunca yerleştirdiği nesneler"den bahseder:

"Füsun Onur'un eserini izleyen hareket, sanatçının boşlukları nasıl gözlemlediğiyle ilişkilidir. Cisimler (…) odadaki eserin hareketine, yerleştirilişleriyle ventilasyon alanları açarlar." Eleştirmen H. G. Masters ise tam tersine onda 'duran' eşyaların nasıl elektrikli bir kıpırtısızlık yarattığına işaret eder: "Onur'un eserleri, günlük hayata ait şeylerden ve bu şeylerin bizde uyandırdığı dokunsal çağrışımlardan yararlanır. Eve ait nesnelerin bir araya geldiği bir düzenleme olan Eski Eşyaların Düşü (1985), bir evdeki malzemeler ile bu malzemelerin görünümlerini, ipliklerini, tozunu, kokusunu taşır. Böylece beyaz küpün [modernist sergi mekânının] sözde tarafsızlığı içerisinde tekinsiz bir alan yaratır. Bu dinamik, çıldırtıcı derecede tuhaftır. (…) Bunlar, içinde bulundukları domestik düzenlemedeki rollerini aynı anda hem oynayan hem de reddeden tuhaf nesnelerdir."

Füsun Onur yerleştirmelerinin düzeninden kaynaklanan, herkesçe farklı yorumlanabilecek bir 'oda etkisi'nden söz edilebilir; bu da tanımlanması zor, müphem, büyülü bir müzik ya da şiir etkisi ya da oyunsu bir etki yaratır. Nesnelerinin çağrışım gücünden, onları alıştığımızdan farklı işlere koşmasından, mekânla karşılaşmasından ileri gelir bu. Ve sonuçta sergi mekânına bir 'yumuşak saldırı' düzenler: mekânın içine taşıdığı bütün nesnelerle bizim de oraya "taşımış olabileceğimiz tüm yanılsamaları paramparça ederek". (H. G. Masters) 

Yumuşak bir saldırıdır bu, çünkü onun mekâna taşıdıkları ve mekâna atfettikleri küratör, sanatçı Paolo Colombo'nun lirik ifadesiyle zamanla ilgili ve/ama zaman ötesidir.  

Bu belki işinin asıl etkileyici tarafıdır ve son yıllarda özellikle yalıları televizyon dizilerinden tanıyan genç kuşakların ve Boğaz meftunu yabancıların Gotik bir şato hâline getirdiği Füsun Onur'un Boğaz kıyısında yaşadığı küçük evin 'mabet' atmosferini gerektirmez. Onları ilk tanıdığım yıllarda henüz yeniden keşfi gerçekleşmemiş Füsun Onur ve başlıca destekçisi olan ablası İlhan Onur, Kadıköy Akmar Pasajı'nın arka ya da ön çıkışının hizasında bir apartman dairesinde oturuyorlardı. Buna gerçekten niyetliyseniz, "duygusal geçişin sessiz kayıtlarını tutmak" için Akmar Pasajı çevresi de yeterlidir; Yusuf Atılgan gibi aylak, Tanpınar gibi 'kırtipil' olmak, Edip Cansever gibi şiirini Kapalı Çarşı'dan bir mağazanın üst katında yazmak ya da Jim Jarmusch'un 'Paterson' filmindeki şair otobüs şoförü gibi her gün aynı duraktan otobüse binmek de… 

Füsun Onur deyince hemen söylemeli, Akmar Pasajı'nın çıkışındaki ev de, Kuzguncuk'taki ahşap ev de aslında kedilere adanmış birer evdir. Onlara bırakılmıştır hatta. Akmar'ın çıkışındaki evin kraliçesi Ponpon ise, adına albümler düzenlenen Sarman'ın, Kuzguncuk'taki ev de önce Tekir'e Ağıt'ın kahramanı Tekir'in, daha sonra da adıyla maruf Zorba'nın hükümranlık alanıydı. Füsun Onur'u bir çeşit 'derin İstanbullulukla' bağdaştıracaksak asıl altını çizmemiz gereken bu kedilerin varlığıdır. Üç 'geç keşfedilen'; Sevim Burak ve İşte Baş İşte Gövde İşte Kanatlar oyununda kedileri Zintop ve Hamdi'yi salıncakta sallayan kahramanları, Tanpınar'ın Mahur Beste'sinin başında Behçet Bey'in uykudan kalkarken hatırladığı rüyadaki yavru kediler: "pantuflaların içinden bitmez tükenmez bir yığın kedi yavrusunu teker teker, tıpkı bir hokkabazın cebinden veya şapkasından bir yığın eşyayı çıkarması gibi çekip çıkarırken…" ve Füsun Onur'un kedileri… Hepsi de birer 'duygu durumu kâtibi', insan hayatının 'nabız tutanları', sırrına erilmez sükûnetleri ve bilgelikleri ile bu üç sanatçının da 'buralılığı'nın tanıklarıdır. 

TIKLAYIN | Füsun Onur'un "Evvel zaman içinde…" başlıklı sergisi Venedik Bienali'nde



Bu yazıdaki alıntıların tümü, Füsun Onur'un 59. Venedik Bienali Türkiye Pavyonu'ndaki yeni sergisi vesilesiyle Bige Örer ve Nilüfer Şaşmazer'in editörlüğünde hazırlanan Evvel Zaman İçinde… kapsamlı monografisinden alınmıştır.



Venedik Bienali Türkiye Pavyonu, güncel ve kavramsal sanatın öncülerinden Füsun Onur’un “Evvel zaman içinde…” başlıklı yeni sergisine yer veriyor. Küratörlüğünü İstanbul Bienali ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Güncel Sanat Projeleri Direktörü Bige Örer'in üstlendiği sergi 23 Nisan’da Arsenale’de kapılarını açıyor. 

Dünyanın en önemli sanat etkinliklerinden Venedik Bienali’nin 59. Uluslararası Sanat Sergisi, 23 Nisan–27 Kasım 2022 tarihleri arasında düzenlenecek. Sanatçı Füsun Onur’un bienal için hazırladığı yerleştirmesi “Evvel zaman içinde…”, Arsenale'deki Türkiye Pavyonu’nda sergilenecek. Türkiye Pavyonu, İKSV koordinasyonunda, TC Dışişleri Bakanlığı himayesinde ve TC Kültür ve Turizm Bakanlığı katkılarıyla gerçekleştiriliyor.


Füsun Onur

Türkiye'nin öncü çağdaş sanatçılarından Füsun Onur çalışmalarında, anlatısal ve dolaylı otobiyografik referanslarla yüklü, basit, gündelik malzemelerin doğasında bulunan mekân, zaman, ritim ve biçim potansiyellerini ele almayı seçti. Yarım yüzyılı aşan üretken kariyerinde, resim ve heykelin sınırlarına meydan okuyarak 1970'lerin başında Türkiye'de avangardı güncel sanat kanonuna dahil etmek için çalıştı. Sanat dünyasının hâkim trendlerine ilgi duymayan Onur, özel hayatını pratiğinden ayırmadan dokuma ve tekstil gibi geleneksel ve eve dair nesne ve formları da eserlerine taşıdı. 

Yapı Kredi Kültür Sanat (2007), Augarten Contemporary, Viyana (2010), İstanbul Modern (2011, 2014), Maçka Sanat Galerisi, İstanbul (1987, 1991, 1995, 2001, 2012, 2016) ve Arter, İstanbul (2014) gibi müze ve sanat mekânlarında kişisel sergiler açtı ve karma sergilere katıldı. Sanatçının eserleri, Staatliche Kunsthalle Baden-Baden (2001), ZKM, Karlsruhe (2004) ve Van Abbemuseum, Eindhoven’daki (2005) karma sergilerin yanı sıra İstanbul Bienalleri (1987, 1995, 1999, 2011, 2015), 2. Moskova Bienali (2007) ve dOCUMENTA(13), Kassel’de (2012) sergilendi.

Üsküdar Amerikan Kız Lisesi mezunu olan Onur, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Ali Hadi Bara Atölyesi’nde heykel eğitimi aldı. 1964–1966 yılları arasında Fulbright bursuyla Maryland Institute College of Art'ta heykel bölümünde yüksek lisans eğitimine devam etti. İlk kişisel sergisini 1970’te Taksim Sanat Galerisi'nde açtı, ardından 7. Paris Genç Sanatçılar Bienali (1971), İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından düzenlenen 'Açık Hava Sergileri' (1974, 1975, 1976, 1977) ve Antwerp, Belçika'daki 13. Middelheim Bienali (1975) gibi çeşitli sergilere katıldı. Onur, İstanbul'da yaşıyor ve üretiyor.

Bige Örer

Venedik Bienali 59. Uluslararası Sanat Sergisi Türkiye Pavyonu'nun küratörlüğünü İstanbul Bienali ve İKSV Güncel Sanat Projeleri Direktörü Bige Örer üstleniyor. Küratoryal projeleri arasında Aylaklar, İstanbul (2017), Çizgisel Aşkınlık, Amman (2016) ve Agorafobi, Berlin (2013, Fulya Erdemci ile) yer alıyor. Londra Whitechapel Gallery (2016) ve Palais de Tokyo'da (2018) küratoryal programlara katıldı. Hem sanatsal hem de akademik çalışmalar yürüten Örer, uluslararası güncel sanat bienallerinin finansmanı konusunda yaptığı araştırmaların yanı sıra çeşitli yayınlara katkı sundu, dersler verdi. Zaman Makinesinde Renkli Bir Gezinti: Çocuklar İçin İstanbul Bienalleri başlıklı çocuk kitabını Süreyyya Evren ile, Haz/Cızz kitabını İz Öztat ile birlikte kaleme aldı. Kadir Has Üniversitesi Küratoryal Çalışmalar Programı’nın kurucu üyelerindendir. Pek çok sanat kurumunda danışman ve jüri üyesi olan Örer, kurulduğu Mart 2013’ten bu yana Uluslararası Bienaller Birliği’nin başkan yardımcılığını yürütüyor. 

Yazarın Diğer Yazıları

2024 Venedik Bienali Alman paviyonu küratörlüğüne seçilen Çağla İlk: 2019 Venedik Bienali açılış gecesi bir rüya gördüm...

"Alman toplumu belli bir döneminin tarihini o kadar bu bina üzerine yansıtarak aktardı ki, bu dönemle artık uğraşmayacağımızı söyleyebilirim. Anlatılmayan ve toplumda yaşandığı biçimiyle unutulmuş dünya tarihine odaklanacağım"

Füsun Onur: Evvel Zaman İçinde…

"Füsun Onur’un Evvel Zaman İçinde… işi tam da onun bu masalsız zamanlarda masalı ciddiye alması ile ilginç"