Latin Amerika'nın ilk "millennial" (Y kuşağı üyesi) diktatörü, Orta Amerika ülkesi El Salvador'un 42 yaşındaki Devlet Başkanı Nayib Bukele, bölge ülkelerinde giderek popülerleşen bir rol modeli haline geliyor.
2019'dan bu yana iktidarda olan ve kendisini "dünyanın en havalı diktatörü" olarak tanımlayan Bukele'nin özellikle Orta Amerika'da yeni bir otoriterleşme dalgasını tetiklediğini söyleyebiliriz. Komşu ülke Honduras'ta Bukele'nin antidemokratik güvenlikçi söylemlerini taklit eden, hatta kılık kıyafetine (özellikle de ters taktığı şapkasına) kadar ona öykünen liderlerin ortaya çıkması bunun en net göstergesi. Üstelik Honduras'ta iktidardaki solcu Xiomara Castro hükümeti bile Bukele'nin olağanüstü hâl uygulamasını benimsemiş durumda. Antimilitarist söylemlerle iktidara gelen Castro, hapishaneler üzerinde ordu kontrolünü artırdı ve birçok bölgede anayasal hakları askıya aldı.
Şiddetle mücadele eden diğer komşu ülke Guatemala'da ise Bukele'nin sert politikalarının kendi ülkelerinde de uygulanmasını isteyen protestocuların sokaklara döküldüğünü görüyoruz. Guatemala'da 20 Ağustos'ta gerçekleşecek olan başkanlık seçimlerinin ikinci turuna sayılı günler kalmışken Bukele'nin ülke siyasetindeki etkisini açıkça görmek mümkün. İkinci tura kalan adaylardan Sandra Torres, Bukele ile aynı güvenlik stratejilerini uygulamak istediğini açıkça belirtiyor ve Bukele'nin politikalarının iyi sonuç verdiğini söylüyor. Böylelikle muhafazakâr seçmenin oylarını garanti altına alıyor.
Bukele'nin etkisi Orta Amerika ile de sınırlı değil. Benzer otoriter politikaların uygulanması için hükümetlerine baskı yapan protestocular Şili ve Kolombiya gibi Güney Amerika ülkelerinde de boy gösteriyor. Dahası Peru'da, Bukele'nin onuruna bir anıt inşa edileceği söyleniyor.
Peki kim bu Bukele ve nasıl bu kadar etkili olabiliyor?
"Mano dura": devletin sert eli
Bukele'nin yükselişini anlayabilmek için öncelikle bölgenin kendine özgü tarihsel ve toplumsal koşullarını göz önünde bulundurmak gerek. Orta Amerika, özellikle de Guatemala, Honduras ve El Salvador'dan oluşan Kuzey Üçgeni, yoksulluk ve şiddet sarmalına hapsolmuş, uyuşturucu çetelerinin hem kendi aralarında hem de polisle çatışmalarının rutinleştiği, cinayet oranlarının çok yüksek olduğu bir bölge.
Latin Amerika'nın geri kalanı ile paylaştığı sömürgecilik geçmişinin yanı sıra bu bölge, ABD hegemonyasının dayattığı baskı ve şiddet koşullarını en ağır şekilde yaşamış, Soğuk Savaş döneminde askerî diktalar altında bitmek bilmeyen iç savaşlara sürüklenmiş, derin toplumsal yaraları olan ülkelerden oluşuyor. Bu koşullar aynı zamanda 1980'lerden bu yana Kuzey Üçgeni'nden Meksika ve ABD'ye yoğun göçe neden oluyor.
Soğuk Savaş'ın ardından, 2001-2006 yılları arasında Orta Amerika ülkelerinde uygulanan "mano dura" ("sert el" ya da "demir yumruk") politikaları, Bukele'yi iktidara getiren en önemli dinamiklerden biri. Bu politikalar, gençlerden oluşan sokak çetelerinin yasaklanması, çete üyelerinin medeni haklarının sınırlandırılması ve polisin yetkilerinin artırılmasına dayanıyor.
El Salvador'da Temmuz 2003'te başlatılan mano dura programı kapsamında iki yıl içerisinde çete üyesi olmakla suçlanan yaklaşık 31 bin kişi hapse atıldı. Bunların çoğu mahkemeye çıkarılmadan serbest bırakıldıysa da iki büyük rakip çetenin, Mara Salvatrucha (MS-13) ile Barrio 18'in çoğu üyesi bu süreçte tutuklandı. Ekim 2007'de El Salvador hapishanelerindeki 17 bin mahkûmun yüzde 34'ü mara adı verilen bu çetelerin üyesiydi. Ne var ki bu süreç, hapishaneleri çetelerin örgütlendiği en temel yuva haline getirdi.
Hapishaneler, çete üyelerinin gerek ulusal gerekse uluslararası bağlantılarını güçlendirmelerini hatta bazı çetelerin daha da büyümesini sağladı. Dahası mano dura, çete üyelerini birleştirmiş, kimi zaman rakip çete üyeleri arasında bile dayanışma duygusunun yeşermesine yol açmıştı. Sokaktaki çeteler, hapishanedeki uyuşturucu kaçakçılarıyla bağlantılarını geliştirmenin yeni yollarını buldular ve faaliyetlerini sokaklardan özel alanlara taşıdılar.
Bu süreç, çete şiddetinin biçim değiştirmesine, tüm gençliğin kriminalize edilmesine ve insan hakları ihlallerinin meşrulaştırılmasına neden oldu. Sonuç olarak, mano dura politikaları, şiddet ve suç sorununu çözmediği gibi iç savaştan barışa geçiş sürecinde otoriterliğin El Salvador siyasetinde merkezi bir unsur olarak yerleşmesine yol açtı.
Bukele ve mano dura: daha çok hapis cezası, daha çok cezaevi
Nayib Bukele'nin 2019'daki seçim zaferi, El Salvador siyasetinde yeni bir sayfaya işaret ediyordu. Zira 1980'lerden bu yana ilk defa ülkedeki iki büyük siyasi parti -Ulusal Cumhuriyetçi İttifak (ARENA) ve Farabundo Martí Ulusal Özgürlük Cephesi (FMLN)- dışından bir aday seçim kazanmıştı.
Filistin kökenli iş insanı Armando Bukele'nin oğlu olan Nayib Bukele, siyasete atılmadan önce aile şirketinde çalışmış ve Obermet adlı kendi reklam markasını yaratmıştı.
Bukele, 2012'de FMLN'nin adayı olarak, yaklaşık 8 bin nüfuslu bir belediye olan Nuevo Cuscatlán'ın belediye başkanlığını kazandığında 31 yaşındaydı. Üç yıl sonra, yine FMLN'den başkent San Salvador'un belediye başkanı seçildi. Partiyle yaşadığı anlaşmazlıkların ardından Ekim 2017'de FMLN'den ihraç edildi.
Bunun hemen ardından Bukele, kendi partisi Yeni Fikirler'i (Nuevas Ideas/NI) kurduysa da 2019 başkanlık seçimleri öncesinde partinin resmiyet kazanması ve Bukele'nin adaylığı için gerekli işlemlerin tamamlanması mümkün olmadı. Bukele de seçimlere Ulusal Birlik için Büyük İttifak (GANA) adlı sağ ittifakın adayı olarak girdi ve yüzde 53 oy alarak devlet başkan seçildi.
Bugün, dört yıllık iktidarının ardından Bukele, yüzde 90'ı aşan popülarite oranıyla El Salvador tarihinin en popüler başkanlarından biri konumunda. Bunu da büyük ölçüde, iktidara geldikten hemen sonra çetelerle mücadele için "Bölgesel Kontrol Planı" (Plan Control Territorial) kapsamında geliştirdiği antidemokratik güvenlik modeline borçlu.
Bukele'nin olağanüstü hâl ilan ettiği 27 Mart 2022 günü, bu açıdan önemli bir dönüm noktası oldu. Hâlâ devam eden olağanüstü hâl kapsamında 71 bin kişi cezaevine kondu. Ülke nüfusunun 6,6 milyon olduğunu göz önünde bulundurursak bu sayının anlamını daha iyi kavrayabiliriz:
Sadece 1,5 yıl içinde nüfusun yüzde 1,6'sı hapse atılmıştı ki bu dünyadaki en yüksek hapsedilme oranıydı.
İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre, bu süreçte suçsuz insanlar da mahkemeye çıkarılmaksızın çok uzun süre hapiste tutuldu, çoğu mahkûm işkenceye uğradı ve en az 153 kişi cezaevinde hayatını kaybetti.
Bukele'ye göre ise devlet işini yapar ve sokakları katillerden temizlerken hak örgütleri, sadece katilleri savunuyor, "iğrenç sıçanlara iyi davranmaktan ve onları toplumla bütünleştirmekten" bahsediyordu.
Bukele, mano dura politikalarını başka bir seviyeye taşıyan antidemokratik önlemlerini tam da böyle meşrulaştırıyor. Zira Bukele'nin "demir yumruk" politikalarının sonucunda bugün ülkedeki cinayet oranları ciddi ölçüde azalmış durumda.
Dünyada en yüksek cinayet oranlarına sahip ülkeler arasında her zaman ilk sıralarda yer alan El Salvador'da bundan yedi yıl önce günde yaklaşık 20 cinayet işleniyordu. Bugün ise 5,3 milyon takipçisi olan Twitter hesabından Bukele'nin sıkça şunu paylaştığını görebilirsiniz: "Cinayetsiz bir gün daha"
Ne var ki bu "başarı"nın arkasında giderek otoriterleşen, basın özgürlüklerini sınırlayan, insan haklarını ve demokratik kurumları tehdit eden ve yürütme gücünü tek elde toplayan bir diktatör olduğunu görmek gerekiyor.
Üstelik kısa vadede suç oranları düşmüş olsa da hapishaneleri tıka basa doldurmanın uzun vadede daha ağır sonuçlarının olacağını, ülkenin yakın tarihinde görmek mümkün.
Bukele'nin bu "başarısını" çetelerle yaptığı gizli ittifaka borçlu olduğu yönündeki iddiaları da dikkate almak gerek. ABD Hazine Bakanlığı'nın açıklamasına göre, Bukele, 2020'de, cinayetlerin azaltılması, pandemideki karantina boyunca hükümetin desteklenmesi ve 2021'deki parlamento seçimlerinde kendi partisine oy verilmesi karşılığında MS-13 ve Barrio 18 çetelerine para aktardı.
Bu doğrultuda çetelerle temasa geçen siyasilere yaptırım uygulandı ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı, El Salvador'a yönelik yardımların bundan sonra devlet kurumlarına değil sivil toplum örgütlerine yapılacağına açıkladı.
CECOT: Bukele'nin mega hapishanesi
Bukele'nin daha çok hapis cezası üzerine kurulu güvenlikçi politikaları, her şeyden önce mega hapishaneler gerektiriyor. Başkent San Salvador'da yer alan, 10 bin kişilik kapasitesine rağmen 33 bin mahkûmun kaldığı La Esperanza, hâlihazırda dünyanın en kalabalık hapishanelerinden biri. Ancak Bukele için yeterli değil.
Bukele, Şubat 2023'te San Vicente eyaletindeki Tecoluca'da, izole bir kırsal alanda 23 hektarlık bir alana inşa edilen "Terörizmi Hapsetme Merkezi"nin (Centro de Confinamiento del Terrorismo/CECOT) açılışını yaptı.
40 bin kişilik kapasiteli CECOT'un 256 hücresi var. Tam kapasiteye ulaştığında her hücrede 156 mahkûm kalacak. Yeni bloklar inşa edilmesi halinde CECOT, dünyanın en büyük hapishanesi olma potansiyeli taşıyor.
"Onları hapse atacağız ve asla çıkamayacaklar" diyen Bukele, CECOT mahkûmlarının topluma asla geri dönmeyeceğinin garantisini veriyor. CECOT, Bukele hükümetine göre dev bir "adalet anıtı".
Bukele, Şubat 2023'te, 40 bin kapasiteli yeni hapishane CECOT'un açılışında
Bukele'nin politikaları, toplumda büyük ölçüde destek görse de olağanüstü hâl rejimindeki kitlesel tutuklamalar yüzünden binlerce kişinin mağdur olduğunu belirtmek gerek. Özellikle de tutuklama emri olmadan hapse atılan ve daha sonra toplu duruşmalara katılan tutukluların mahkeme süreci yıllarca sürebiliyor. Onlar kadar yakınları için de çok zor bir durum söz konusu.
Üstelik yakın zamanda yasalaşan ve 900 kişinin aynı anda yargılanmasını sağlayan tasarının ardından savcıların çete üyelerine karşı bireysel kanıt sunmasına gerek kalmadı. Bu da masum insanların serbest kalmasının mümkün olmadığı adaletsiz bir sürece işaret ediyor.
Bu süreç, kadınları da daha ağır yükler üstlenmeye zorluyor. Kadınlar hem hapsedilen yakınlarına bakmakla hem de evde kalanlar, özellikle de çocuklarla yaşlılar için bakıcılık yapmakla yükümlü olduklarından çok ağır bir yükün altında eziliyorlar. Bu koşullar altında evi geçindirmek de yine kadınlara kalıyor.
Salvadorlu kadınlar, La Esperanza cezaevindeki yakınlarına erzak götürürken
Bukele iktidarında sokaktaki çete sayısı ve suç oranları azalmış olabilir. Ancak "yapısal şiddet" olarak tanımlanan, ekonomik eşitsizlik, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ırkçılık ve militarizm gibi toplumsal yapılardan kaynaklanan şiddet artmaya devam ediyor. Bukele'nin antidemokratik politikaları da uzun vadede şiddeti tetiklemekten başka bir işe yaramayacaktır.
Bu açıdan Latin Amerika'da acilen "Bukele modeli"ne alternatif, insan merkezli güvenlik politikalarının üretilmesi ve hayata geçirilmesi gerekiyor. Meksika ve Kolombiya'daki sol iktidarlar bu yönde bazı adımlar attılar ancak henüz başarılı olamadılar. Bukele'nin etkisiyle çoğu insan, şiddeti ancak diktatörlerin bastırabileceğine inanmaya devam ediyor.
Esra Akgemci kimdir?
Esra Akgemci, Lisans eğitimini Hacettepe İktisat (İngilizce), yüksek lisans ve doktora eğitimini Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamladı. ABD, Meksika, Şili ve Brezilya'da lisansüstü araştırmalarda bulundu.
Kâzım Ateş ile birlikte Dünyanın Ters Köşesi Latin Amerika: Tarih, Toplum, Kültür (İletişim, 2020) adlı kitabı derledi. Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doktor öğretim üyesi. ODTÜ Latin ve Kuzey Amerika Çalışmaları programında yüksek lisans dersleri veriyor.
|