04 Kasım 2021

Mahzendeki salgın

İşlerin, salgını unutarak ya da mahzenden çıkacak kötü kokulara kadar askıda tutarak, kendiliğinden yoluna giremeyeceği çok açık. Benim enseyi karartma nedenim, salgını yönetmek niyetinde olan bir iradenin olmaması ve bizlerin bireyler olarak yapabileceği şeylerin salgın kontrolüne yetemeyecek olması...

Adı dillerde bir fısıltı gibi dolaşan ama kendisi saklı bir salgınımız var bizim.

Kış gelince mahzene kaldırıyor, yaz gelince havalandırmaya çıkarıyoruz.

Salgın, başladığı ilk zamanlardaki gibi değil, yani dünyadaki herkes veya her ülke için aynı şeyi ifade etmiyor artık.

Hayatın tam kendisi olan salgını, her ülke veya topluluk kendine uyarlamış durumda ve kendince yaşıyor.

Salgın dili diye bir dil gelişti çoktan.

Serinkanlı, yatıştırıcı, kesinlik olmasa da belirsizlikleri azaltan dil veya inkar ve dilsizlik.

Misal biz, iyi niyet, temkin ve temennilerle, başımıza gelen bir afete karşı direnmeye çalışıyoruz.

Tekerlemeler ile insanlara salgının ehemmiyetini anlatan bir bakanımız var.

Ehemmiyetli ama mühim olmayan bir salgın yaşanıyor ülkemizde.

Salgın öncesi hayatlarımızla, yaşam biçimlerimize dair unutamadıklarımızla, varoluş ısrarına dair anımsayamadıklarımız arasında sıkıştığımız için bir gelecek inşa edemiyoruz.

Şimdi, okulların açılması ve tüm önlemlerden vazgeçilmesi nedeniyle, aşılı olanlarda da delta son hız tur atıyor.

Bir önceki dalga gibi, ne kadar tanıdık bildik var ise telefon ile ulaşıp, aşıya rağmen hastalandıklarını, pozitif bulunduklarını anlatıyor.

Bir önceki dalgadan en önemli farkı, enfekte olanların yüzde 90'dan fazlasını, evlerinde ve herhangi bir tetkik ya da özel bir tedavi vermeksizin izleyebiliyor olmamız. Çünkü hastalık aşılı kişilerde, üç-beş günlük nezle veya bazen daha ağır, ateşli, öksürüklü gribal bir tablo gibi seyrediyor.

Aşısız kişilerde ya da bağışıklıkları aşıya cevap vermeye yetemeyenlerde ise hızlı ve dramatik akciğere tutulumları gelişebiliyor.

Delta şu iki durumu hızla lehine çeviriyor; bağışık olmayan kişiler ve kapalı iyi havalandırılmayan mekan paylaşımı.

Tam olarak, okullar, yurtlar, fabrikalar, çalışma alanları, ev içinde ve hastanelerde son hız yayılıyor.

Elbette, dokunma ve öpüşme gibi yakın temasın yoğun olduğu düğün, cenaze, konser, açık hava partilerinde de açık havaya rağmen bulaşma oluyor.

Nefesim nefesine değdiğinde, tükrük saçılım mesafesi içine girdiğimde, bağışık değilsem hatta bağışıksam bile hastalanıyorum.

Hava yolu avantajını çok iyi kullanan ve bu evredeki dalgadan sorumlu delta için, tüm nüfusu aşılasanız ve aşılanların hepsi de en ideal cevabı verse, salgını bertaraf etmeye ancak yetecek.

Ama bu gerçekçi değil, çünkü bitmeyen safsatalar, bilim karşıtlığı, içinde yaşadığı toplumun üzerinde tepinmek dürtüsü ve adil olmayan aşı dağılımı bunu mümkün kılmayacak.

Savruluşu savunan, var oluşu kendinden ibaret ve kendiyle başlıyor zanneden, pandemiden çıkış anahtarımız olan aşı için "deneysel sıvı "diye ayetler yazıp tarikatlar kuruyor.

Komşusundan çıkan cenazeye yüzünü çevirip, uzaylılarla söyleşiyor.

Hastalığın, geçirilmesi bir işe yarasa, bırakalım doğal seçilime ama ne var ki hastalığın geçirilmesi etkin, tekrar hastalanmayı önleyen bir bağışıklığa dönüşmediği gibi zaten tadı. dokusu kalmamış bu dünyada tat ve koku duyularımızda, bilişsel kapasitemizde, gündelik hayatın içindeki devinimimize dair performansımızda kalıcı hasarlar yaratıyor.

Belirtisiz hafif geçirilen enfeksiyonun uzun dönemli etkileri olabileceğine dair veriler de düşünülürse, hafif geçirecek denilen çocuklar dahi enfeksiyonu geçirsin diye düşünmek hiç rasyonel değil.

Ben klasik enfeksiyonları çokça görmüş eski bir enfeksiyoncu olarak, COVID-19 ile tüberkülozu çok benzetiyorum.

Tüberküloz, zengin kıza aşık olup dertlerle sınanan fakir delikanlının hastalığı, yani sınıfsaldır.

Hava yolu ile bulaşır, ve daha çok erkekleri ve eşitsizlikler içinde yaşayanları hastalandırır.

Tüberküloz, beslenemeyen, dertleri olan, iyi havalanmayan kapalı ve rutubetli yerlerde yaşayanların hastalığıdır.

Verem hastalığı ya da filmlerdeki adıyla "ince hastalık"a tutulanlar, herkesten uzağa, bol hava ve güneş alan sanatoryumlara gönderilirdi.

Benim çocukluğumda, boğazım düğüm düğüm izlediğim Türk filmlerinin ince bedenli, ince ruhlu erkek kahramanı verem olur ve bir sanatoryumda aşık olduğu, daima göz pınarlarında hazır bekleyen bir damla yaş olan titrek sesli zengin kadın kahramanın hasretini acı içinde çektiği uzun bir ayrılık başlardı.

Aslında bu ince bir izolasyondur. Hasta olan kişi uzun bir süre, hastalığı bulaştırabileceği kişilerden uzak tutulmaktadır.

Tüberküloz, COVID-19 öncesi dönemde, bir mikroorganizma nedeniyle en öldürücü ilk sıradaki hastalıktı.

Evsizlerin, yurtsuzların, az gelirli ülkelerin yani eşitsizliklerin ortaya çıkardığı bu hastalık öldürücülük sırasını salgına bıraktı.

COVID-19 da tüberküloz gibi sınıfsal bir hastalık.

Temiz hava paylaşma şansı daha az olanların, salgının en hareketli günlerinde dahi işe gitmek için evden çıkmak ve toplu taşıma kullanmak zorunda olanların, tıbbi bakıma kısa sürede ulaşamayanların, erkeklerin, sağlıkları iyi olmayanların daha çok öldüğü bir hastalık.

Pandeminin ilk başında, uçaklarla seyahat eden iş adamları, Avrupa'nın zengin bölgelerindeki yaşlılar daha çok hastalandıysa da, salgın uzayarak "topluluk dinamikleri" ile bütünleştiğinde yoksul ve eşitsizlikler içinde yaşayan duyarlı grupları daha çok hastalandırdı ve öldürdü.

Biz her gün eklenen 20-30 bin vakanın, her gün ölen 200 kişinin derdine düşmeyen, yasını tutmayan mahzene bıraktığımız salgını yazın tekrar neşelendirecek bir ülkeyiz.

Önümüzü pek göremiyor, nasıl bir yol izleneceğini kestiremiyoruz.

Ama salgını kontrol etmede bir türlü istediği sonuca ulaşamasa da, ilham verici bilimsel çalışmaların son hız sürdüğü ABD'de, bir üniversite modelleme merkezinde yapılmış bir çalışmanın ortaya koyduğu, önümüzdeki altı ay neye benzeyebilir senaryolarına bakarak kendimiz ile ilişkili de bir ön kestirimde bulunmaya çalışalım.

İlk senaryo, henüz onaylanmış olan 5-11 yaş aşılamasının yeterli yapılıp, yapılmamasına ve yeni varyant olup olmamasına dayanıyor.

Bu senaryoda ölümlerin günler içinde azalmaya geçerek, günlük 2000 olan ölüm sayısının altı ay sonra 60'a kadar ineceği düşünülüyor.

İkinci senaryoda, çocukluk çağı aşılaması yapılamadığı var sayılıyor. Bu durumda da, azalma yavaş da olsa Mart 2022 gibi günlük ölüm sayılarının binli rakamlardan, yüzlü rakamlara inebileceği öngörülüyor.

Bu sayıların kesin olmadığını, çocuklar aşılansın ya da aşılanmasın, yeni bir varyant olmaması durumunda ölümlerin altı ay içinde azalacağını ancak, 0-500 arasında değişebileceği öngörülüyor.

Üçüncü ve dördüncü senaryolar, deltadan yüzde 50 daha bulaşıcı bir varyant olması ve çocuklarda aşılama olması ve olmaması olasılıklarına dayandırılıyor.

Böyle bir varyant ile aşılama olsa dahi yavaş ama nereye varacağı öngörülemeyen bir tırmanış ile Mart ayına kadar yüzlerce ölüm olacağı, en kötü senaryoda ise yani çocuklar aşılanamaz ise özellikle çocuklarda artan ölümleri ve günlük yüzlerce ölümün olabileceğini gösteriyor.

Türkiye çocukluk çağı aşılamasında bir strateji belirlemez ise, yeni bir varyant gelişmemesi durumunda yavaş da olsa ölümler altı ay içinde azalacak ya da dördüncü ve en kötü senaryo gerçekleşirse, yani yeterince aşılama yokken, daha bulaşıcı varyant varlığında artan ve çocuklarda da artan ölümler ile karşılaşma olasılıkları bulunuyor.

Bunların yalnızca modelleme olduğunu ve yalnızca uygulanacak stratejilerin çerçevesini çizmek için çok önemli olduklarını söylemek mümkün.

İşlerin, salgını unutarak ya da mahzenden çıkacak kötü kokulara kadar askıda tutarak, kendiliğinden yoluna giremeyeceği çok açık.

Benim enseyi karartma nedenim, salgını yönetmek niyetinde olan bir iradenin olmaması ve bizlerin bireyler olarak yapabileceği şeylerin salgın kontrolüne yetemeyecek olması...

Sahne, izleyici değişime ayak uyduramadı diye aynı kalamaz elbet.

Bellek unutamasa, akıl hatırlayamasa dahi gelecek kendini doğuruyor.


Kaynaklar

  1. https://www.who.int/teams/global-tuberculosis-programme/tb-reports
  2. Public Health England. Disparities in the Risk and Outcomes ofCOVID-19. London. https://www.gov.uk/government/publications/covid-19-review-of-disparities-in-risks-and-outcomes
  3. Karina Braga Ribeiro, Ana Freitas Ribeiro, Maria Amélia de Sousa Mascena Veras, Marcia Caldas de Castro, Social inequalities and COVID-19 mortality in the city of São Paulo, Brazil. International Journal of Epidemiology, Volume 50, Issue 3, June 2021, Pages 732–742. https://doi.org/10.1093/ije/dyab022
  4. https://publichealth.jhu.edu/2021/what-does-the-future-of-covid-19-look-like

Yazarın Diğer Yazıları

Hayat dersi

Hekimlik, hikâyeyi kaybetmeden hikâyeye katıştırılırsa insana yaşamı derinden kavratır. Ama hikâyeyi kaybetmek için önce bulmak gerekir. Yaralanmaktan korkan ise kendi hikayesini de hikâyeyi de bulamaz

AIDS için bir kırmızı kurdele

Bir ülkede çocuklar hiçbir şeyden korunulamıyor, istismar, töre cinayeti ayyuka çıkıyor, her gün okul yolunda birkaç çocuk kayboluyorsa o ülkede bir araftan söz edilmeli elbette. Bilimle iştigal ettiğini düşündüğümüz kişilerin bilgileri dahilindeki vahim durumlar basına düşene kadar sessiz kalmalarına da insanın “pess!” diyesi geliyor

İyilik, güzellik ve çirkinlik

Sonbahar renkleri aslında doğadaki döngünün tablosu gibi. İyiliğin ne kadar yaşamsal, yalnızca yaşamsal da değil evrimsel bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum

"
"