10 Haziran 2020

Hem ilham veren hem can sıkıntısını artıran bir yazı

Yüreğinizi şimdilik şöyle soğutayım; az kaldı, zannederim geçirdiğimiz kadar bir süre daha geçince bu salgın geçecek...

New York Times’ta çıkan "Epidemiyologlar, ne zaman uçacak, sarılacak ve eski normalimize ilişkin şeyleri yapacak?" başlıklı bir yazı okuyorum.

Yazıda, 511 epidemiyolog (salgın bilimci) ve enfeksiyon uzmanı ile sosyal hayata veya bıraktığımız yerden hayata yeniden dönmekle ilgili, yirmi etkinlik için yapılan anket sonuçları ve sonuçlara ilişkin yorumlar var.

Yazıya konu olan anket sonuçlarına göre epidemiyologların tümü, gerektiğinde bir doktora gitmek ve açık havada küçük gruplar ile bir araya gelmek konusunda rahatlar.

Ayrıca çoğunluk, "bir geceliğine kendi araçları ile küçük bir tatile gitmek, bir berber ya da salonda saçını kestirmek sakıncasız" diye düşünüyor.

Ancak hepsi bir aşı ya da etkili bir ilaç bulunana kadar, ki bu yaklaşık yıl sonunu bulur, spor salonlarına gitmeyeceklerini, ibadet, konser gibi etkinliklere katılmayacaklarını söylüyorlar.

Ben yazıyı okurken, küçük grup açık hava spor etkinlikleri, sosyal mesafenin korunduğu açık hava konserleri olabilir, diye geçirdim içimden.

Çünkü, bünyemin "yeni normal" dediğimiz süreci benimseyememesinin en önemli sebepleri arasında, özellikle biz şehirli ofis kölelerine nefes aldıran spor salonlarının ıssız kalması ve varlıkları ile yaşama anlam katan sanatçıların konsersiz, bizlerin de onlarsız kalması bulunuyor.

Ayrıca bugüne kadar elde edilen bulgular, enfeksiyonun yüzde 80-90 gibi yüksek oranlarda, kapalı, iyi havalanmayan ve kalabalık ortamlardan bulaştığını gösteriyor. Bu tarz kapalı kalabalık gruplanmalar için "hot spots" yani "sıcak noktalar" tanımı kullanılıyor.

Gelecek yıl olsun, dedikleri etkinlikler ise şu anda bizim sokaklarda şuursuzca ya da zorunluluktan her gün yaptıklarımız ki bunlar arasında uçak yolculuğu, toplu taşımaya binmek, ofiste çalışmak veya piknikler, partiler, kalabalık törenler vb. toplu etkinlikler geliyor.

Maskelerden kurtulmak, sarılmak, yeniden spor salonlarına, ibadethanelere gitmek, düğünler ve toplu cenaze törenleri için ise aşı ya da ilaç bulunmuş olmasını bekleyeceklerini söylüyorlar.

Uzmanlık alanları salgın ve virüs olup bu ankete katılanlar ise sorulanlara verdikleri cevapların takvim ile bir ilgisi olmadığını belirterek, cevaplarının "yaygın testleme", "temaslı takibi", "tedavi" ve "aşı bulunması" ile yakın ilişkili olduğunu belirtiyorlar. Çünkü bu veriler, bizim salgın sırasında güvensiz olan sokaklara çıkabilmemiz için güvenli zonları işaret edebilmede takvim zamanından çok daha önemli.

Kuşkusuz, buradaki anket sorularına verilen cevaplar gibi bizlerin yaşamın akışı içinde salgın sürecine verdiğimiz cevaplar da, genel olarak yaşamaya karşı tutumumuz, risk toleransı ve yaşamdan beklediklerimiz ve önceliklerimiz ile yakın ilişkili.

Ama bu ankete katılan, yani konuyu iyi bilenler, kapalı yerler yerine açık havada olmanın, kalabalıklaşmamanın ve maske ile olmanın riskleri azalttığı ve bu temkinin uzun süre sürdürülmesinin gerekliliği konusunda hemfikirler.

Açık hava, güneş ve güvenli şekilde sosyalleşmek önemli elbet ama bu ortamlarda bulunurken ya da bulunmamız gerekirken de, kendimizi yeterince güvende hissedebilmemiz için oradaki insanlar sosyal mesafelerini koruyorlar mı ve maskelerini takıyorlar mı diye bakmamız gerekiyor.

Eğer ortam riskli görünüyor ise kendinize şu soruyu da sormalısınız: Burada bulunmak zorunda mıyım?

Bir de evde durmanın çok daha güvenli olduğunu bilen ve düşünen, ancak sokaklara çıkmak zorunda olanlar var ve onların bakılmak zorunda olan yaşlı yakınları ve çocukları.

Fotoğraf: Murat Bay/ Sendika.Org

Hayat neredeyse düğüm olmuş gibi. Bazılarımız, "hayır yapamam" dediklerimizi yapmak zorundayız veya çok yakında zorunda kalacağız.

Gerçekten hayatlarımız ne kadar karmaşıkmış ki sağ kalmamızı tehdit eden bir salgın söz konusu iken, tek cevabın, güvensiz sokaklara çıkmamak kadar basit göründüğü, "ne zaman sokaklara çıkabilirim" başlıklı yaşamsal bir soruyu bin değişik uzman cevaplayamıyor.

Şöyle düşünüyorum bir yandan; küresel ısınma olacak diye çırpınıp duruyorduk ya, evren patlama derecesine kadar ısınmış olsaydı, buharlaşarak ölmemek için başımızın zor sığdığı güvenli ya da güvensiz evlerimiz ya da sığınaklarımızda doğanın insafına sığınarak bekleşseydik…

Hâlâ içinde yaşadığımız gezegen algımız gelişmediyse diye ilham verici bir soru sorarak yüreğinizi şimdilik şöyle soğutayım; az kaldı, zannederim geçirdiğimiz kadar bir süre daha geçince bu salgın geçecek.

Çok çok uzun süredir, balkon altına ilişip sohbet ettiğim canım anneme, boyayamadığı beyaz saçların ona çok yakıştığını söylemek ve gençliklerini sımsıkı bir kucaklaşmanın, heyecan dolu bir öpüşmenin tehlikelerini öğrenerek geçirenlere "Belleğinizi bir süreliğine devre dışı bırakın" demek istiyorum

Yazıdan alıntılayarak bitireyim

"Küçük bir çocuğunuz varsa, onun gelişememe riski, sizin hastalanma riskinizi aşıyor demektir." (John C. Nelson, Precision for Medicine)


 * Bu yazı için yararlanılan yazı:

When 511 Epidemiologists Expect to Fly, Hug and Do 18 Other Everyday Activities Again, By Margot Sanger-Katz, Claire Cain Miller and Quoctrung BuiJune 8, 202, New York Times.

Yazarın Diğer Yazıları

Hayat dersi

Hekimlik, hikâyeyi kaybetmeden hikâyeye katıştırılırsa insana yaşamı derinden kavratır. Ama hikâyeyi kaybetmek için önce bulmak gerekir. Yaralanmaktan korkan ise kendi hikayesini de hikâyeyi de bulamaz

AIDS için bir kırmızı kurdele

Bir ülkede çocuklar hiçbir şeyden korunulamıyor, istismar, töre cinayeti ayyuka çıkıyor, her gün okul yolunda birkaç çocuk kayboluyorsa o ülkede bir araftan söz edilmeli elbette. Bilimle iştigal ettiğini düşündüğümüz kişilerin bilgileri dahilindeki vahim durumlar basına düşene kadar sessiz kalmalarına da insanın “pess!” diyesi geliyor

İyilik, güzellik ve çirkinlik

Sonbahar renkleri aslında doğadaki döngünün tablosu gibi. İyiliğin ne kadar yaşamsal, yalnızca yaşamsal da değil evrimsel bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum

"
"